Araf Hali I Şenol Yazıcı
top of page

Araf Hali


*

BATI bir idealdi... O günden bakarsak bir ÜTOPYA; Atatürk'ün Ütopyası.


İyi düşünceydi…

Yorgun, yoksul, yıkık ülkeye moral olacak, diriltecek bir model gerekliydi, erişmek için çalışacağı bir ideal...


Gavur mavur diyorsun ama… o değil, BATI BATI... Hani, hayranlık uyandıran, hayran olamıyorsan diz çöktüren akıl, bilim, fen, sanat, uygarlık, insan hakları... Var ya onlar...

Yoksa ne işimiz var dinleriyle, insanlıklarıyla, herkesin ki kendine, elbet bizimki en iyisi...

Öğrenemeyiz de… Öğrensek de bozar bizi. Ne öyle kilise de şaraba batırılmış ekmek tatmak… Biz evde bir kadeh tatsak mahalleyi göçmen yaparız, uymaz.


İlk on beş yıl kararlıydık... Bir mucizeler ülkesi gibiydik, gidiyorduk...

Sonra...

Önce duraladık, sonra yalpaladık... Hayır yalpalamadık bilerek hedeflere karşı çıktık, OYa tamah ettik, paraya tamah ettik, aksini savunur olduk. Ama yerine hiçbir şey koyamadan karşı çıktık sadece… Hınç alacaktık, dedelerimizin hıncını. Kestiğimiz dal bizim de bindiğimizdi, ama olsun… Sonuçta Allah var. Var elbet, ama sen akıldışı kişisel hıncını Allaha görev yaparsan, Peygamber bile bakmaz yüzüne, aklın da mı tutulmuş?


İşte o hal o zaman başlar, seçeceğini bilmeden bekleme yeri, yani ARAF…

O bekleme hali nasıl bozar insanı, nasıl da gerer. Ölüm ölüm de hırlamaya ne borcum var, der olursun.


1938'den beri Araf’tayız...

Bu ulus gerçek anlamda bir mucizedir. O kısacık süreçte, 15 yılda inanılmaz yol aldı, hem de onca distopyaya karşılık.

Sonra tam düzlüğü gördük, artık kolay derken, inanılmaz olan oldu... Birden turbulansa girdi ülke...

Epeydir bir o yana bakıyoruz, bir bu yana...

BATI bir ülküydü, “mehlika sultan” gibi... Simgesi de AB...

63 yıl önce başlamıştık. Kapılardaydık, gözümüz yanacak ışıktaydı...

Sonuçta zengin kapı, talip olduğumuz. Kriterleri olması, biraz da kapris yapması doğaldı. Biz de gayret ederdik...

Yandı ışıklar, ama bize değildi... Hep dışarıda kaldık... Hep hüzünle seyrettik. Kimler kimler gelip başköşeye kuruldu. Dün kurulan devletçikler bile...

Biz kabul göremedik. Bırak kabulü "müzakare tarihi" bile alamadık.

17 Aralık 2004'te bir ışık yandı. Toplantıdan dönen dönemin başbakanı haberi muştuladı." hamdolsun sizinle başardık, tarihi aldık."

Ne coşkuluyduk...

18 yıldır bekliyoruz... Görünen biz de geri gidiyoruz, ama asıl AB kaçıyor dört nala.


Görüyorsun halimizi. Terör kudurmuş. Suriye öyle… Yetmemiş , terli fanilasını bile kutsal sayıp ne istediyse verdiğimiz hocamız, doymamış ki kelle almaya geldi o meşum yaz. Çok şükür , '15. katlardan Fantomlara kafa atan yiğitlerimiz vardı' da kurtardık.


Ekonomi sinyal veriyor. Dolan ayakkabı kutularından mı , yoksa dolmayanlardan mı bilmem ama nasıl hala ayakta, anlayanlar şaşırıyor.


Bir küçük sevinç gerek… Nerde?


Belki AB…

Görünen köye bile kılavuz gerek bize... Yaş kemale ermiş, evde kalmıştık belli ama gene de umutluyduk...


Adamlar insafsız.

Adamlar da akıl var, bilim, fen var, bütün dünyayı sömürmeyi başaracak kurnazlık var, ama insanlık sıfır...


Zaten bunlar, daha dün, Temmuz 2016'da kopan o büyük depreme, aramızdan çıkan gafillerin darbe teşebbüsüne de “kandırıldık,” dememize de inanmaz inanmaz bakmamışlar mıydı?

Bunların dedeleri de öyleydi.


Hatırla: Atatürk, gemilerine kahırla bakmış bakmış, “kim bunlar” dememiş ama, “geldikleri gibi giderler" demişti. Belki de incelik orda mı? Bir üslup sorunu mu bu?


Hani, Avrupa parlamentosu(AP) var ya, hani ondan önce, malumu görmüşüz demek ki, " sen kim oluyorsun dediğimiz... " bir tavsiye kararı almıştı, ezici bir çoğunlukla: Türkiye ile AB görüşmeleri askıya alınsın diye...

Ne çok severler, başka uluslara ince ayar vermeyi, ne halinden anlarlar, ne derdinden, ama bunu bilirler...

Seziyorduk bir şeyler ama böyle de değil. Türkiye ancak 3000 yıllarında üye olur diyeniniz bile daha insaflıydı. Bir umut vardı en azından…


Ver o umudu, kellemi iste. Değil 3 milyon, otuz milyon mülteci gönder bize, bakarız, işsizlik doruk da, üniversite mezunları FETOculardan fırsat bulup işe de girememiş, limon satıyor, olsun Suriyelileri vatandaş da yaparız. Biz de yoksa para yok, insanlık gani…

Görünen Suriyelileri salmamızdan da korkmuyorlar.

Anlamadığım, AP, 2004'te AB'den "müzakere tarihi" almamızda etken güçmüş ki o zaman teşekkür etmişiz. Demek şimdi hükümsüz olmuş.


İnşallah öyledir... Değilse bile, kim oluyorlar ki?

ŞANGHAY'da peşimizde zaten, gideriz valla...


Bize Şanghay var... Enerji Kulübünün başkanlığını bile aldık. Nato ile o üyelik uymaz mı? Şanghay'ın da mı kriterleri varmış, bize değildir canım. Nato kalkanından biri gelecekse onlaradır.

Bize bu gidişle Nato'dan da yol gösterirler.


İçimiz zaten görünen. Terör doymuyor. Otuz yıldır ülkenin kanını emen teröre verdiklerimizle yeni bir ülke inşa ederdik, sadece güneydoğu değil. Ölenlerde o ülkenin halkı olmaya yeterdi.

Yetmedi dün ne istedilerse verdiğimiz en büyük hain çıktı, hiç durmuyor. Temizle temizle bitmiyor. Şaşıyor insan bu kadar çoktular da seçimde neden legal bağımsız parti olmadılar. En kafa adamları hemen çözüldü, şimdi itirafçı… Onlara bakılırsa ruh olduramamış, daha çok, vaat ettiği, dağıttığı devlet makamlarıyla sempatizanını da, dünyalığını oldurmuş. Devlet kapısı kapanınca da dün kaymağı yiyenler bugün satışa geçtiler. Peki bunu bu aklımla ben görüyorum da devlet görmez mi, bu OHAL ısrarı niye?

Suriye'de İşid, Pyd... derken Esat'ın uçaklarının da saldırısı sonucu şehitler verdik. Kurtarmaya gittiğimiz ülke de bizi bombalıyor. Nankörlere bak. Biz orda bir kahve içip döneriz dedik diye… Hem Suriye’nin ağzına baktığı Şanghay zirvesinin ağır topu Rusya’yla anlaşmıştık.


Misliyle karşılık veririz, diyor büyüklerimiz.


Görünene bakmayın, sesimize maşallah!


Avusturya bize silah ambargosu koydu. Ne sanmışsa kendini? Biz İstanbul'un bir ilçesi olacak bu devleti vals ithalatçısı bilirdik, demek silahı varmış da, biz de alıyormuşuz da... Ama ambargo sahici...74 Kıbrıs Harekatından sonra ilk... Yok aslında sorun derin. Vardı ya Kanuni’yle ömrünce savaşmış Avusturya Macaristan İmparatoru… Ordan geliyor bu hınç, belli.

Dolar da kudurdu. Dolar da dolmaz da ...diyor büyüklerimiz. Tasa değil yani...

Alman "bacı" Merkel de Türkiye'den ayrılıp üs arıyormuş Ortadoğu'da, ne olur ne olmaz, diyerek.

Ben yazıyı düzenleyip internete koyana kadar "Alman Bacı"nın ne olduğu gözümüze girdi bile: Almanya da bize silah ambargosu koydu.

O da bir şey mi? İtalya, hani Osmanlı zamanında 1912'de kargaşayı fırsat görüp 12 Ada'mızı iç eden var ya o, Cumhurbaşkanımız mültecileri konu edince sanki ona da sormuşlar gibi, " Mültecileri salarsa salsın Türkiye, ama sonucuna da katlanır..." diye kuru sıkı bir tehdit de savurdu.

Sanki ona dedik...Durumdan vazife çıkardı, rol kapacak. Buldunuz ya, vurun... Türkiye ŞANGAY' a giderse, Türkiye Ortadoğu'ya sürgün edilirse kına yakarsınız artık. Ortadoğu tampon Türkiye'yi bir yutarsa sınırdaşın olup dibinize girecek görmüyorsunuz.

​Bu gidişle Nato başka bir muhtaç ülke bulur, oraya otağ, pardon çadır kurar; örneğin Yunanistan sanki göz kırpıyor...

Düşünsenize bir sabah kalkar kıta sahanlığı 12 mil, bir başka sabah 15 mil der mi der.

Bu ARAF hali hal değil.

Ben bu hali hiç ilgisi yok ama bir döneme benzetiyorum; 12 Eylül öncesi ...

En çok gençlik idolüm Ecevit’i anımsıyorum, niyeyse... Her mağlubiyetten eşsiz galibiyetimizi yaratan büyük şairi... Her kırıklıktan safları sıklaştıran zamkı üreten dehayı...

Hiç unutulacak gibi mi? Mağdur bir masumiyetin isyan hali yok mu? İntiharına da olsa başkaldırı hali, beni tanımayanı ben hiç tanımam ruhu... Beni böyle ebedi muhalif yapan o eşsiz karizma unutulur mu?

Ya, galiba İnönü bile biraz öyleydi. "Başka bir dünya kurulur, Türkiye de orada yerini alır..."diyen ama başka yere gidemeyen İnönü...

Galiba genlerimizde var, bir yara tamir biçimi..mi?


...ve bizim sol örgütleri...

Her yan yıkım, her yan yalnızlık, ahali de, devlet de, kullandığı tetikçisi de üstüne geliyor, yarını kimse göremiyor, ama parti, dernek toplantılarında yeri göğü tutan, mezarlıktaki ölüleri değil salt, hortlakları da korkutacak sıtma görmemiş bir sesimiz var...

Herkes ARAF'ta...

Öyle içimiz kırılmış... Öyle de sesimizde kahraman ...


O zaman içimizdeydik, birbirini yiyorduk, belki yolu oydu, sonuçta yan komşundu hasmın...Yükselt sesini, kızım sana diyorum gelinim sen işit, korkarsa...

Ama şimdi?..

Bir düşünsek mi?


Siyaset dili diye bir şey var, hele bu AP, AB dobralıktan, mertlikten hiç anlamıyor sanki.

Bu ARAF hali hal değil...

Hadi yabancı değiliz, açıkça söyleyin; yoksa bütün o AB düşkünlüğü filan... sahte miydi? / ŞENOL YAZICI

26 Kasım 2016 *

*

36 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

UZATMA

1/3
bottom of page