top of page

Utanma Duyusu


ree



YUSUF ERBAY

*


Duyular, insana kendilerini hatırlatmaya karar verdiler. Ne kadar önemli olduklarını sıkça unutan insanı sorgulamaya karar verdiler. Etrafını sardılar ve yüksek tondan konuşmaya başladılar.




“Ben olmazsam senin için hayatın renkleri yok”, dedi görme duyusu. Renksiz bir dünyada kim yaşamak ister ki? Mavileri, yeşilleri göremezsin. Sarı çayırların salındığı tepeleri, denizleri göremezsin.


En acısı sevdiklerini göremezsin. Dahası göremediğin için belki de hiç sevemezsin. Sevmeyenin sevildiği pek görünür bir şey değildir.


Bütün renklerin siyah, bütün aşkların ışıksızdır. Hiç sabahın olmaz, hiç akşamın olmaz. Gün doğumlarının, günbatımlarına ne kadar benzediğini bilemezsin.


Ufka doğru bakmaktan vaz geçme ki, hiç tanımadığın renkler görebilesin, dünyanın gördüğünden ibaret olmadığını anlayabilesin.




“Önce sesi duydu insan”, dedi işitme duyusu. Dağların, taşların, kâinatın yüklenmekten kaçındığı sırrın altına girip giremeyeceği soruldu insana. Gerçeği kabul edip etmeyeceği soruldu.


İlk ve önsüz olan bu sesi aradı durdu insan ömrü boyunca. Ninnilerde aradı önce, muhabbette aradı, şiirde aradı, müzikte aradı. Sonra bu sesin son ve sonsuz olduğunu kavradı insan.


Sonra kendi sesini duysunlar istedi. İnsanların ve kayaların karşısında durup bağırdı. Kimi cevap verdi, yankı yaptı. Kimi duymazdan geldi. İnsan durduğu mesafenin yanlış olduğunu anladı. Mesafenin önemini anladı.


Nerde durduğuna doğru karar ver ki, sesine ses verilsin, ses kendini yenilesin.




“Yüzüne çoğu zaman anlamsızlık, bazen de asalet katarım”, dedi koklama duyusu. Ama ruhunu mutlaka olgunlaştırırım. Taze olanı eskiden, sağlam olanı çürümüşten ayırt edersin.


Sadece nesnelerin değil, sözlerin kokusunu da ben iletirim sana. Gerçeğin kokusuyla yalanın kokusunu ben iletirim. Araya giren vaktin bu kokuyu nasıl değiştirdiğini ben iletirim.


Vaktinde söylenmeyen gerçek çürür, yalan gibi kokmaya başlar. Gerçeğini bul ve vakti geçirmeden söyle. Hatta yüksek sesle dillendir ki, baharda açan çiçek kokusu misali insanlara ulaşsın.




“Varlığını kavrayamazsın maddenin, kavrayamazsın seni kuşatan çevreyi”, dedi dokunma duyusu. Ben olmazsam şekilleri ve onların kıvamını hissedemezsin.


Ben olmazsam istediğin kıvamda şekillenmez çevren. Çarpıp durursun seni inciten nesnelere, çarpıp durursun umarsız insanlara. Kırılıp dökülmek istemiyorsan, dokunmadıklarını yanaştırma yanına, misafir etme hayatına.



“Benimle hissedersin yaşamın bütün lezzetlerini”, dedi tatma duyusu. Ben olmasam tatsız tuzsuz bir dünya kalır insana.


Haz duymadan geçen bir ömür, çölde savrulan bir kum tanesinden başka nedir ki? Rüzgârın tadından başkasını bilmeyen kum tepeciklerinin birinden diğerine dolanıp durursun.


Hiçbir şey boşuna var olmadı, hiçbir lezzeti Şeytan yaratmadı. Hazlardan uzak durmak, yaradılışın bir gerçeğini inkâr etmekten başka nedir?


İnsan doğasının gerçeğine savaş açma ki, senin için bekleyen mutluluklara geç kalmayasın.



Duyuları dikkatle dinledi insan. Yeniden hatırladı gerçekle arasındaki bağlantıyı. Duyularına sık sık kulak vermeye karar verdi. Duyuları insanı sık sık uyarmaya karar verdiler. Susarak anlaştılar, susarak birbirleri için önemli ve yeterli olduklarını kabullendiler.


Birbirlerine olan güveni güçlendirmiş olmanın rahatlığıyla yeniden ilerlemeye başladılar ki, daha ilk adımda beklenmedik bir ürperti sardı hepsini.


Beklenmedik bir varlık kendi renginde, kendi dilinde, kendi kokusunda, kendi tadında dokundu hepsine birden.


“Ben olmazsam siz tamam olamazsınız”, dedi utanma duyusu.


Renginizin kızılı benim sayemde dönüşür pembeye. En güzel renk utanma duyusundan yayılır insanın yüzüne. İnsana en yakışan renk utanma duyusuyla hüzünlü çiçekler açtıran pembedir.


Ben olmazsam verdiğiniz hiçbir sözün anlamı kalmaz, sözü yere düşürmekten kaçınmazsınız. Söyledikleriniz boşa, suskunluğunuz boşadır.


Gerçekleri çürütmekten utanmazsınız. Hislerinizin çürümesinden utanmazsınız. Başkalarına çürümüşlük bulaştırmaktan utanmazsınız.


Yalanın iğrenç kokusu sarar da her yanı, farkında bile olmazsınız. Kanıksadığınız yalanlar fetheder bütün duyularınızı.


Utanmazsanız eğer, hissedemezsiniz. Dokunduğunuz her şey sadece sizi çevreleyen nesneler olarak kalır. Hoyratça kullanıp tahrip edebileceğinizi sandığınız nesneler olarak kalır. Oysa, onlara saygı duyarak, onlara zarar vermeden yaşanan bir hayat kutsaldır.


Utanmazsanız eğer, etrafınızdakilere yaptığınız kötülüklerden pişmanlık duyduktan sonra, dilenen özrün mutluluğunu tadamazsınız. Utanıp özür dilemenin erdemi yok olursa, tadı kalmaz gönlü ferah yaşamanın, huzur içinde yatıp, huzur içinde kalkmanın.



Beş duyu, kendi yaratılış ve yetenekleri kadar anlayabildiler utanma duyusunu. Beş duyunun anlayamadıklarını insan anladı. Utanma duyusunun varlığını hücrelerine kadar duyumsadı. Utanma duyusunun haliyle hallendi.


İnsan utanmaya başladığından beri baharda açan çiçeklerin en güzel rengi pembedir.

bottom of page