top of page

Sanatçı Ölümleri ve Ardındaki Olası Siyasete Dair Yorumlar


Hasan Güleryüz

*

Sanat, ortaya özgün ürün koyma ve bir yaratım işidir. Sanatçılar, özgün yaratımda bulunarak, aydın olma tavrıyla adil olma, haksızlığa karşı çıkma, ezilenden yana, ezene karşı çıkarak bedel öderler. Bu tutum toplumda karşılık bulur “vezir” düzeyine çıkarlar. Boyun eğmeyen, çıkarı için kıvırmayan, yan çizmeyen, şaklabana, saça göre tarak, adama, güce göre söz kullanmayan, diz çökmeyen kişilere sanatçı dediğimiz gibi aydın da diyoruz. O nedenle otokrat, demokrat olmayan yöneticiler kullanamayacağı, onlara biat etmeyen bu sanatçılardan hoşlanmaz…


1. Yakın zamanlarda, sanatçı olarak: Ferdi Tayfur, Edip Akbayram, Volkan Konak, Yavuz Top ve Sırrı Süreyya Önder aramızdan ayrıldı.


2. Edip Akbayram, Volkan Konak, Yavuz Top Cumhuriyetçi, laik aydın tavırlı sanatçılardı.


Ölümlerinde binlerce, milyonlarca insan göz yaşı dökerek, saygılarını sunarak uğurlarken, üst düzey yöneticiler halkı da sanatçıyı da görmezlikten geldi. O kadar öyle ki, Maçka’da toprağa verilen Konak’ın cenazesine köylüsü olan Maçka Belediye başkanı katılmadı!


3. Volkan Konak, altmışlı, yetmişli yılların Maçka Ortaokulu ve Liselerinde okumuş, o dönemin aydınlanmacı öğretmenlerden etkilenmiş, protest tavırlı ve bir o kadar da duygusal sanatçıydı. Babasının ölümü ve tüm babalar için yaktığı “Vay gidi Cerrah Paşa” ağıdıyla halkın gönlünde “bizden biri” olarak “taht” kurdu…


4. Sırrı Süreyya Önder, o da yoksullukla boğuşmuş, yetim bir çocuk olarak büyümüştü. Seksen öncesi katıldığı öğrenci hareketleriyle uzun yıllar içeride yatmış, hapishane üniversitesi olmuş, yüksek öğrenimini tamamlayamamıştı. Sırı Süreyya Önder bizim için “pataolojık” bir durumdu! Bir Türkmen olarak kendimizden saydık, sevdik, espri yeteneğine, halk bilgeliğine şapka çıkardık! Ve güle güle Önder diyorum. Hele kızının babası üzerine yaptığı konuşma gözümüzü yaşarttı. Bestesi yapılırsa, ikinci Cerrah Paşa olabilir, diyorum. Benim gönülde madalyonun bir yüzü olarak yer ederken, madalyonun diğer yüzü olumsuz kaldı. Bu değerlendirmeyi yapmazsam içimde kalacaktı!


5. S. Süreyya Önder, siyasal olarak durduğu yeri “öğretmenleri, doktorları öldüren, bebeleri kurşunlayan, halkın(kamunun) dozerlerini, okullarını yakan, dağdaki çobanları, çobanların köpeklerini kurşunlayan tutumlarını ve siyasal çizgilerini hiç onaylamadım! Bölge halkına yapılan bu ağır saldırı nedeniyle bir çok insan bölgeyi terk etti.


6. Özellikle Adana, Mersin, Bursa sebze ve meyve hallerinde, pazarlarında alış veriş için gittiğimde doğudan sürgün olan bu insanlarla konuşur, nereden ve neden geldiklerini sorardım. Yarım yüz yıl önce evlerinde yattığım, düğünlerinde tef eşliğinde oyun oynadığım, sazsız yürek yakan dengbejlerini dinlediğim halk, oradan “tehcire” zorlanmıştı! Adana’da çöp bidonlarından ekmek, yemek artıkları toplayan çocuklarla ilgili araştırmalar yapmış, Milli Eğitim Müdürlüğüne, İl Sosyal Yardım Müdürlüğüne vermiştim. Seni işin bu değil uyarısı almıştım! O çocuklar İlköğretim okulu öğrencileriydi!


7. Nisan aynın ortalarında Bursa Heykeldeki bağlama ve müzik aletleri tamircisi Sinan Usta’nın dükkanında Bir Tuncelili çobanın koyunlarına, köpeğine ağlamasını hiç unutamıyorum. “Sürülerim kurşunlandı, köpeklerim öldürüldü. Burayı terk et. Yoksa sen de köpeklerle yatarsın!” tehditleri aldım ve bölgeyi terk ettim. Dağlar burnumda tütüyor. Geceleri köpeklerim beni çağırıyor," diyordu.


8. Adana’da 1993-1995 yılları saat 17’den sonra sokaktan çekiliyorduk. Okullara gittiğimizde, cam kenarlarında oturamıyorduk. Bir eğitim denetmeni arkadaşımı Siirt’te kaçırmış işkence ede ede öldürdüler. Çok acı duymuştum.


9. Sırrı Süreyya Önder, “Ben sosyalistim,” diyordu. Kürt eksenli, Kürtçü söylemli bir partinin aktörüydü. Bu partinin sömürülen işçi, işsiz, sendikasız sözleşmeli işçiler, özelleştirmeler, limanların, yer altının satılması, tarım işçilerinin sorunları, balıkçılar o partinin hiç gündeminde olmadı. Ve sosyalist olmayan bir partide siyaset yapıyordu Önder. Bu durum onun ciddi bir paradoksuydu. O partiye Adıyamanlı olması nedeniyle mi hapsolmuştu? Yoksa o hem Türk hem de DEM’li sempati toplayan bir özel aktör olarak mı tutuluyordu partide? Parti oyunu, doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinden ve Anadolu’nun batıdaki metropol illerindeki doğudan gelen “Kürt” olarak tanımlanan vatandaşlardan alıyordu.


10. A. Öcalan, 68 kuşağından biri olarak namazında niyazında bir çocukmuş. Bazı sol hareketlere katılmış, 1971’lerde içeri tıkılmamış ve “Bir el” tarafından! kenara çekilmiş ve korunmuştu! Bu adam, “PKK’yı” 1978’lerde kurmuş, 1984’lerde Eruh Baskınıyla açıktan savaş başlatmıştı. Uğur Mumcu arkasındaki gücü araştırırken, Eşref Bitlis bu harekete karşı konumdayken, T. Özal “Kürtlerle olan sorunu biz çözeriz, gelecek yüz yıl “Türk Yüz Yılı” olacak derken Ankara’nın ortasından öldürülmüşlerdi.


11. Doksan dokuzlarda Öcalan yakalanmış, Türkiye’ye teslim edilmişti.

Dönemin başbakanı Ecevit, “Bunu bize neden teslim ettiler? Anlayamadım!” diye halka söylemişti. Gerçi Kemal Derviş’in de neden geldiğini anlayamamıştı ya! Oysa iş bir üst aşamaya doğru gidiyordu.


12. Sonraları, örtük olan PKK’nın ABD, İsrail koruması açığa çıkmıştı. BOP ortaya çıkmış, eş başkanlığı oluşturulmuştu. Ortadoğu’daki Ulus Devletlerini tasfiyesi başladı. Libya, Irak, Suriye çökertildi. Türkiye ulus devleti de Fetö ve ortaklarıyla “TSK’de, Hukukta, Üniversitelerde, tarımda, eğitimde, sanayide” büyük bir iç savaşı açık olarak yaşıyordu!


13. Ve birden “Barış olsun!” süreci başladı!?

Bu “Barış” söylem birçok bilinmeyeni barındırıyor: Barış büyük savaş sonunda artık yeter, anlaşıldı, diyerek yapılır. İçeriği bilinmeyen bu barış söylemini ilginçtir ki Feto’nun yerine ikame olmuş MHP başlatıyordu. Ulu Türklere kimse ses çıkaramazdı! BOP projesi kapsamında “Barış Görüşmeleri” başlatıldı. Halka neler görüşüldüğüne ilişkin bilgi sızmıyordu! Korunmuş, öldürülmemiş A. Öcalan “Barış Görüşmelerinde” merkezde bir aktör konumdadır.

Ecevit, bu küresel oyunu ye anlayamamış ya da anlamaz görünmüştü!


14. Sırrı Süreyya Önder’in AKM’deki “Ak Parti, MHP, CHP, DEM Parti örgüt yetkililerinin bulunduğu törende Öcalan’ın iletisi okunmuş ve katılımcılarca alkışlandı. Bu alkışlama, “Zımni" bir devlet başkanının onaylanması olarak anlaşılıyor! Bunu, Bursa’da çalıştığım yıllarda iki rıhtımı bulunan Mudanya’nın bir rıhtımın kapatılarak İmralı Adası’na tahsis edilmişti! Öyle anlaşılıyor ki, Küresel sermayenin temsilcilerinin Türkiye örgüsü devam ediyor!


Elbette yukarıdaki satırlar yarım asırlık gözlemlere dayalı, olup bitenlere ilişkin hologramik yöntemle öznel okumam ve yazmamdır! Ve tartmaya, tartışmaya açıktır!

1/386
1/5
bottom of page