top of page
1/693

Muzaffer İZGÜ


ree



Orada Soba Var mı ?

*

Gözümü açtığımda, babam bir ev yapmış bize tahta parçalarıyla, portakal sandıklarıyla... Adana’ya ilk gecekonduyu yapan insan. Duvarları Adana’da ona “berdi” derler kargılar örülerek yapılır. Babam onları çakmış, içten dıştan sıvamış. Üstü için de ikinci el çıkıntı oluklu çinko satın almış. Çinkolar yer yer delik. Sonbaharda dama çıkar o delikleri balmumuyla tek tek tıkardı. Ama Adana’nın yakıcı güneşi eritirdi balmumunu.

Ev dediğin zaten bir odaydı; yatak odası, yemek odası, konuk odası, mutfak, hatta banyo , sonraları babam küçük bir banyo yaptı.

Yer yatağında yatardık, evde zaten ne masa ne sandalye... İnanın üç kişiye bir yorgan ancak düşerdi. Yok. Para yok, bir şey yok.

Babam bulduğu işlerde çalışırdı. Emeklilik yoksa, SSK yoksa babamın suçu ne bunda? Hastalandı mıydı hepimiz açız. Garsonluk yapar, sokakta ıspanak satar. Yani böyle bir ev.

Şubat ayı geldi mi bizim evde odun kömür de biterdi. Biz kardeşler yere uzanır kitabı öne koyardık, onun altına defteri... Ödevi oradan bakar yapardık. Üşüdük mü kaş göz ederdik birbirimize...

Bir ayağa fırlardık. Hooohoooohoooo bu tarafa... Hooohoooohoooo o tarafa... Amerikalı Kızılderililerin dansını bilir misiniz? Aynısı! On Hooohoooohoooo bu tarafa, on Hooohoooohoooo o tarafa...


Annem de akşama zehir gibi mercimek çorbasını içirirdi bize. Üç kişiye bir yorgan; o çeker, o çeker, sabahı ederdik. Gider okulda ısınır, kurulanırdık.


Okuldan eve dönerken üstüm başım ıslanırdı. Ceketim bile yoktu. Elbisem yok, paltom yok. Ceket, babamın ceketi; uzun, omuzları düşük, kolları sarkık. Bununla gider gelirdim okula, o da ıslanırdı. Kim kurutacak bunu? Durumu iyi olan bir arkadaşım götürürdü beni evlerine...


O günlerden birinde, “Bugün seni eve götüremeyeceğim, ablamın nişanı var. Bir yer söyleyeceğim oraya git.” dedi. Adana Halkevi Kütüphanesi...

“Orada soba var mı?” dedim.

“Var.”

“Kızarlar mı bana ısındım diye?”

“Hayır.”

O gün Adana’da nasıl yağmur yağıyor, sicim gibi! Koşa koşa arkadaşımın sözünü ettiği binaya gittim. Binayı bulunca öyle bir sevinç ki çenem tıkır tıkır ediyor, burnumun ucundan, kulaklarımdan yağmur suları damlıyor.

Sıcağa kavuşmanın sevinci...


Çikolata, elma istemeyen, yalnızca ısınmak isteyen bir çocuk... İkinci kata çıktım bir tabela: Kütüphane. O gün orada yaşadıklarımı “Zıkkımın Kökü”nde yazdım.


O günden sonra orası benim ikinci yuvam, evim oldu. Öyle sevdim Adana Halkevi Kütüphanesini... Bir boşluk buldum mu hemen oradaydım. Cumartesi öğleden sonraları ve pazarları kütüphanedeydim. Annem beni aradı mıydı orada bulurdu. Orada, o dört yıl içersinde herhalde 250-300 kitap okudum. Anladım mı? Çocuk kitabı yok ki nesini anlayacağız.


Klasikler de 1942’de başladı çevrilmeye, Hasan Âli Yücel zamanında... O klasikleri sonradan okumaya başladım. Bu durum bende büyük bir okuma alışkanlığı yarattı. Şu anda da -iki elim kanda olsa- her gün en az 150 sayfa kitap okurum. Şuna inanıyorum ki sevgili Atatürkümüz 3997 kitap okumuş. Ben ya daha az ya daha çok... Bilmiyorum sayısını ama... Her gün okuyan insanım. Bırakmam. Bugün işim var, okumasam demem.

Annem de babam da öyle Atatürkçü insanlar ki...


Bir gün babam eve geldi, “Yarın Atatürk Adana'ya geliyormuş! Sizi götüreceğim.” dedi.

Aman aman bir servindik, bir sevindik. Sevinçten ne yapacağımı bilmiyorum.


Devrisi gün babamın elinde bir testi... O zaman böyle poşet filan yok, annemin elinde bir kara torba... Kara torbada zeytin ekmek varmış. Atatürk Parkının ilerisine, İstasyon Meydanına gittik. Yürü, yürü sonunda bulduk. Atatürk'ün çıkacağı kürsüye 20-25 metre uzaklıktayız. Kalabalık. Olduğumuz yere oturduk, zeytin ekmeğimizi yedik.


Bir ses, “Atatürk geldi!” dedi. Herkes ayağa fırladı. Beş yaşında, ufacık çocuğum. Babamın pantolon, gömleğini çekiyorum, “Atatürk, Atatürk!” diyerek. Millet alkışlıyor. Babam heyecanla beni aldığı gibi omzuna oturttu. Bir gördüm Atatürk’ü!.. Aman Allahım, o ne heyecan! Havalardayım, alkışladım, alkışladım. Arkaüstü düşüyordum, babam zor yakaladı.


O gün 23 Mayıs 1938 orada Atatürk’ün bir sözü var kürsüden söylediği, yaş betona çiviyle kazınmış gibi beynimde...


“Çok çalışacağız arkadaşlar!” dedi, sağ elinin işaret parmağını kaldırarak. Belki de yazdığım 154 kitabın, 24 tiyatro oyununun arkasında Atatürk'ün o gün söylediği “Çok çalışacağız arkadaşlar” sözü var. Ben bunu yerine getirdim.

Atatürk gittikten sonra babam “Hasta hasta geldi Adana’ya!” dedi. Babamın bu sözünü hiç unutmuyorum.


“Baba,” dedim, “niye hasta hasta geldi?”

“Oğlum,” dedi, “seni görmek için!”


Ben bir sevindim, bir hoşuma gitti. Atatürk beni görmeye gelmiş! Canım babacığım...


*


ree

Muzaffer İZGÜ:

(29 Ekim 1933; Adana - 26 Ağustos 2017; İzmir),

*

Türk yazar ve öğretmen.

Türkiye'nin en çok okunan gülmece, genç ve çocuk kitapları yazarlarındandır. 107 kitap, iki yüze yakın radyo oyunu yazmıştır.

*




Hayatı

29 Ekim 1933 günü Adana'da doğdu. Babası, Elazığ'ın Dişidi mahallesinden çalışmak üzere Adana'ya gelen ve Adana Kız Lisesi'nde hademelik yapan Şam doğumlu Ahmet İzgü, annesi Antakya'dan Adana'ya gelmiş olan Havva İzgü'dür. Yoksul bir çocukluk geçirdi. İzgü'nün ifadesine göre babası Adana'da ilk gecekonduyu yapan kişidir.


Muzaffer İzgü; bulaşıkçılık, garsonluk, sinemalarda gazoz satıcılığı gibi işlerde çalışarak eğitimine devam etti. Üç yıllık İnönü İlkokulu'ndan sonra dördüncü sınıfı Gazipaşa İlkokulu'nda, bu okulun depremde zarar görmesi üzerine beşinci sınıfı İstiklal İlkokulu'nda okuyarak ilköğrenimini tamamladı. Öğrenimini Tepebağ Ortaokulu'nda sürdürdü. 3 yıllık ortaokulu bitirdikten sonra yatılı olarak Diyarbakır Öğretmenokulu'nda okudu. Bu okulda tanıştığı Günsel Hanım ile evlendi ve görev yerleri olan Silvan'da oğulları Bülent İzgü dünyaya geldi.

Diyarbakır İlköğretmen Okulu'nu bitirdikten sonra Silvan'da, Aydın'ın Akçakoca Köyü'nde, Cincin Köyü'nde, Aydın merkezindeki yetiştirme yurdunda, Güzelhisar İlkokulku'nda öğretmenlik yaptı. Aydın'da görev yaparken ikiz kızları Nevin ve Sevin doğdu. 11 yıllık ilkokul öğretmenliğinin ardından ortaokul öğretmenliğine geçti, Aydın Gazipaşa Ortaokulu'nda Türkçe öğretmenliği yaptı ve 1978 yılında emekli olup İzmir'e yerleşti.


İlk yazılarını 1959 yılında Aydın'da yayımlanan Hüraydın Gazetesi'nde yayımladı. Küçük öykü ve röportajlar derleyen İzgü, 1964 yılından itibaren yazarlığını Demokrat İzmir Gazetesi'nde sürdürdü. Bu gazetedeki köşesinde her hafta bir öykü yayımladığı gibi gülmece dergisi Akbaba'da da öykülerini yayımladı. İstanbul'da çıkan Milliyet ve Akşam gazetelerinde röportajları yayınlandı.


Zamanla, röportaj ve öykülerin yanı sıra tiyatro oyunu yazmaya yönelen İzgü, özel tiyatrolarda oynanan, radyolarda yayınlanan oyun ve skeçleriyle ün yaptı. Yazdığı ilk oyun, Nejat Uygur için yazdığı İnsaniyettin'dir.


İlk kitabı Gecekondu, 1970 yılında Remzi Kitabevi tarafından yayımlandı, bunu 1971 yılında İlyas Efendi, 1972 yılında Halo Dayı adlı kitabı izledi. Attilâ İlhan ile tanıştıktan sonra kitaplarını Bilgi Yayınevi'nde yayımlayan İzgü'nün bu yayınevi tarafından basılan ilk kitabı Donumdaki Para (1977) idi. Bilgi Yayınevi, İzgü'nün 42 roman ve öykü kitabını, 73 çocuk kitabını yayımladı. Zıkkımın Kökü ile Ekmek Parası adlı eserlerinde kendi yaşam öyküsünü ortaya koydu. Bu eser, daha sonra Memduh Ün'un yönetmenliğinde sinema filmine uyarlandı.


Ölümü

İzmir'de yaşayan 3 çocuk babası 83 yaşındaki Muzaffer İzgü, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hasatanesi Dahiliye servisine başvurmuş, burada tetkik ve tahlilleri yapılan İzgü 1 Ağustos 2017 Salı günü hastaneye yatırıldı. 26 Ağustos 2017 tarihinde kanserden öldü.Alsancak Hocazade Camii'nden kaldırılan cenazesi, 28 Ağustos'ta Doğançay Mezarlığı'nda defnedildi.


Ödülleri

  • "Hıdır Baba" öyküsüyle 1977 Nasrettin Hoca Gülmece Öykü Yarışması üçüncülük ödülü

  • "Anayasa, Hangi Anayasa" öyküsüyle 1977 Milliyet Sanat Dergisi Gülmece Öyküsü Yarışması ikincilik ödülü

  • "Donumdaki Para" kitabıyla 1978 Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü

  • Dayak Birincisi adlı çocuk romanıyla 1980 Bulgaristan Altın Kirpi Gülmece Ödülü

  • "Uçtu Uçtu Ali Uçtu" romanıyla, 1980 İstanbul Uluslararası Çocuk Kitapları Fuarı birincilik ödülü

  • TÖMER'in düzenlediği 1997 En Başarılı Çocuk Kitapları Yarışması'nda Türkiye ikinciliği

Eserleri

Roman

  • Gecekondu

  • İlyas Efendi

  • Halo Dayı

  • Kasabanın Yarısı

  • Zıkkımın Kökü

  • Çizmeli Osman

  • Sıpa

  • kaçak kız

Oyun

  • İnsaniyettin

  • Kara Düzen

  • Reçetesi Peçete

  • Gön

  • Utanmıyorum Üşüyorum

  • Her Devrin İti

  • Sınır

  • Duvar

  • Lütfen Kızımla Evlenir misiniz?

Öykü - Mizah

  • Bando Takımı

  • Anneannem (seri)

  • Ökkeş Serisi

  • Donumdaki Para

  • Deliye Her Gün Bayram

  • Sen Kim Hovardalık Kim?

  • Her Eve Bir Karakol

  • Dayak Birincisi

  • Devlet Babanın Tonton Çocuğu

  • Çanak Çömlek Patladı

  • Üç Halka Yirmibeş

  • Ortadireği Yıkan Ayı

  • İşte Mühür İşte Sen

  • Devletin Malı Deniz

  • Azrail Nasıl Rüşvet Yedi

  • Siz Bilirsiniz Paşam

  • Şeker Kız

  • Bir Namussuz Aranıyor

  • Lüp Lüp Makinesi

  • Yıl Sıfır Darbe Hazır

  • Bizim Ayılar Amerikalıları Çok Sever

  • Bülbül Düdük

  • Bayram Yeri

  • Bisikletim Vız Vız

*

ree

Ayrıca; 2006 Şubatında maviADA yazarlarınca MUZAFFER İZGÜ'nün evinde kendisiyle yapılan SÖYLEŞİYİ okumak isterseniz RESME tıklayınız

1 Yorum


Erhan Tığlı
Erhan Tığlı
16 Eki 2023

Kendisiyle konuşup sohbet ettiğim için çok mutluyum. Çocukken çok çile çekmiş. Çocuklar okuyup mutlu olsunlar diye çok çocuk kitabı yazmıştır. Hayatı böyle acı içinde geçen bir kişinin gülmece kitabı yazması ilginçtir. Belki de dertliler okuyup gülsün, geleceğe umutla baksın diyedir.

Beğen
bottom of page