KUBİLAY
top of page

KUBİLAY

23.12.2016, maviADA

/

"İnandılar, dövüştüler ve öldüler..." / Kubilay Anıtı...
-Mustafa Fehmi KUBİLAY : Öğretmen, asteğmen... 1906'da Kozan'da, Giritli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Baba adı Hüseyin, ana adı Zeynep'tir. Kubilay 1930 yılında öğretmen olarak İzmir'in Menemen İlçesi'nde asteğmen rütbesiyle askerlik görevini yaparken 23 Aralık 1930'da Derviş Mehmet'in başında olduğu bir grup şeriatçı tarafından öldürüldü-



Sivas yangınları daha dündü, Maraş öyle... Örnekleri olmadı değil, ama Cumhuriyet tarihinin en dikkat çekici İRTİCA olayı daha Atatürk sağken, birkaç yıl öncesine değin Yunan işgalinde olan, henüz yaralarını bile tam olarak saramamış MENEMEN'de gerçekleşecekti.



23 Aralık 1930'da bir grup mürteci , yeşil sancak açarak halkı isyana çağırdı. Müdahale eden öğretmen asteğmen Kubilay'ı başını keserek şehit etti. Toplanan halk sadece izlemekle yetindi, elikanlı katilleri alkışlayanlar da oldu.

Olay, Cumhuriyet rejiminin 1925 yılındaki Şeyh Sait isyanından sonra tanık olduğu ikinci önemli irtica girişimidir,

* Tarih yığınla örnekle dolu. Aslında o hep vardı, 31 Mart vakası bu tür bir kalkışmadır örneğin... Günümüzde de bırakın otobüsteki, parkta spor yapan kadını tekmeleyeni ya da Ramazan'da oruç tutmayana saldıranı, çok daha ciddi örnekler var. Cumhuriyet'in en büyük düşmanı İRTİCAya karşı verdiği savaşa dair sayısız olay; ölüm, şehit var. Sivas olaylarından tut, Maraş olaylarından çık, hemen anımsayabileceğimiz çok yaşanmış bu bağlamda sayılabilir... İRTİCA, CUMHURİYET kurulduğundan bu yana türlü yer ve biçimlerde, çoğu kez dinsel bir kisveyle düşmanı olduğu CUMHURİYETİ yıkmaya, tahrip etmeye uğraştı. Bir egemenlik savaşı aslında; adı ve görünümü değişse de CUMHURİYET öncesi güçlü günlerini özleyen , cehaletle at başı giden taassubun siyasi bir kalkışmasının öteki adıdır İRTİCA ve hep pusuda bekler.


İRTİCA hangi ortamda hangi koşullarda ortaya çıkarsa çıksın, ortak özelliği yeniliğe karşıdır. Din gibi, ahlak gibi... yaygın ortak değerleri , bazen değiştirip, bazen amacına uygun bir kılığa sokarak kullanır. Her zaman altında politik bir hesap ve kışkırtan unsurlar vardır, yani çıkar... 1925'te aslında İngiltere'nin kışkırtması sonucu, tamamen politik, bağımsız Kürt devleti vaat ve amacını taşıyarak başlatılan Şeyh Said İsyanı, başlangıçta "din elden gidiyor" sloganıyla taraftar toplamıştır.

O olayın elebaşılarının yargılandığı mahkemede alınan bir karar ilgi çeker; mahkeme tekke ve zaviyelerin halkı dini duygu ve düşüncelerini kullanıp iç huzursuzluklara neden oldukları için kapatılmasına da hükmedecektir.

Yakın zamana değin İRTİCA devlet katında da CUMHURİYETİN ve DEVRİMLERİN en büyük tehlikesi olarak görülmüşse de son zamanlarda böyle bir tehlikenin olmadığına dair görüşler de dile gelmeye başlamıştır.


İRTİCA ile CUMHURİYET arasındaki büyük çatışmayı en somut anlatandır KUBİLAY. Bu olayın özel önemini şuradan da anlamak mümkün. Günümüzde Cumhuriyet kurum ve makamlarını yasal dayanaklar da yaratıp tarikatlere, cemaatlere teslim edenler, dünkü Kubilay Olayı'nı komplo ve benzerleri iddialarla unutturmaya, karartmaya çalışıp, son dönemde de ders kitaplarından da çıkarılmasını sağlamıştır. Yani İRTİCAyı da korkutan örnek bir olaydır da Kubilay olayı...


Bu gelişmelerin sonu ne olur?

Gelecekte MENEMEN OLAYI failleri ya da SİVAS'ta, Maraş'ta aydınları yakanlar birer demokrasi kahramanı ilan edilirse hiç şaşırmayalım.


Belki bilinçli yurttaşa düşen görev bu ve benzeri olayları hiç unutmamak, suçluları ve katledilen masumları iyi bilmek, Cumhuriyetle İRTİCA arasındaki bu bitmeyecek çatışmanın asıl nedenlerini de sorgulamak olmalı.

*

İzmir'in ilçesi Menemen, 1930’larda dört-beş bin nüfuslu bir ilçeydi. Milli Mücadelede kıyıma uğramış, işgal kuvvetleri tarafından yaklaşık bin beş yüz kişi öldürülmüştü. İlçede, küçük bir jandarma birliği ve şehrin dışında 43’üncü Piyade Alayı kışlası vardı.


23 Aralık 1930 Salı Günü Şeyh Esat'ın Manisa'da Nakşibendi tarikatını yaymakla görevlendirdiği Laz İbrahim tarafından yönlendirilen, çember sakallı, sarıklı ve cüppeli dördü silahlı 6 kişi sabah namazı için Gazzen camiine gelir. Tarikat muridi Giritli Derviş Mehmet ve beş arkadaşı cesaret kazanmak için çektikleri esrarlı sigaraların da bulandırdığı bir kafayla Menemen çarşısındaki Müftü Camii'ne girip aldıkları yeşil sancağı alana dikip halkı şeriat sancağı altında toplanmaya çağırırlar. Derviş Mehmet kendini mehdi ilan eder, "Dini kurtarmaya geldiğini, 70 bin kişilik halife ordusunun yolda olduğunu ona katılmayanların kılıçtan geçirileceğini..." söyler. Müezzin , minareye çıkıp aldığı müjdeli haber şerefine bir el ateş eder, halkın bazıları da sevinçle sancağın çevresinde toplanıp Derviş ve adamlarıyla zikredip dönerler.


Olaya tanık olan bir jandarmanın haber vermesiyle müdahaleye gelen yüzbaşıya Derviş Mehmet tehditler savurur. Jandarma Yüzbaşı telefonla durumu alaya bildirince, Alay Komutan Yardımcısı, birliğini eğitime çıkarmak için hazırlık yapan Mustafa Fehmi Kubilay’a bir müfreze ile hemen olay yerine gitmesini emreder. Kubilay kendi tabancasını bile almadan, müfreze de gerçek mermi yerine, eğitim için kullanılan, yalnızca ses çıkaran manevra mermileriyle olay yerine hareket eder. Kubilay, müfrezeyi olay yerinin uzağında durdurup, tek başına Derviş Mehmet ve adamlarına yaklaşır. Mehmet’in yakasından tutarak silahlarını bırakmalarını ve teslim olmalarını ister. Derviş Mehmet’in bir arkadaşı ateş eder ve Kubilay yaralanır. Yaralı Kubilay, zorlukla yakındaki caminin avlusuna sığınmaya çalışır. Bu sırada, bir el daha ateş edilir ve Kubilay, cami avlusunda yere düşer. Bunu gören askerleri ateş açarlarsa da öldürücü etkisi olmayan manevra fişekleriyle sonuç alamazlar. Kurşunların kendilerine zarar vermediğini farkeden Derviş Mehmet fırsatı kaçırmaz, “bana kurşun işlemez” diyerek halkı kandırmaya çalışır. Müfrezenin başındaki çavuşlar kaçınca askerler de dağılır.


Derviş Mehmet, yerde yatan ve yaralı Kubilay’ı sürükleyip, bir ayağı ile vücuduna basmak suretiyle yüzüstü yatırır, torbasından testere ağızlı bağ bıçağını çıkarır ve boynundan keserek Kubilay’ın başını gövdesinden ayırır. Saçlarından tutarak taşa vurur, kanından içer, sonra meydana döner. Yeşil sancağa taktığı kanlı başı meydana getirip elektrik direğine asar. “Cumhuriyet bitmiştir” diyerek nutuk çekmeye devam eder.


Derviş Mehmet’in adamları da bu sırada bazı Menemenlilerle birlikte “tekbir” çekiyor, vahşeti alkışlıyorlardı.


Olaydan sonra, Menemen Cumhuriyet Savcısı, Savcı Yardımcısı ve Hükümet Tabip Vekilinin yazdıkları, 23 Aralık 1930 tarihli rapor şöyledir: “Gazez Camisi girişinin sol tarafındaki bahçede, arkası üstü yatık, sağ tarafında kasaturası kınından çekik bir halde, elbiseleri kanlı, başı boynundan ayrılmış ve etrafındaki toprakta çok fazla kan lekeleri bulunan, tahminen 25 yaşlarında, üzerinde haki renkte askeri elbise olan ölünün Yedek Subay İzmirli Hüseyin oğlu Kubilay olduğu anlaşılmıştır.”


Olayın görgü tanığı, telgraf memuru Nail Bey, olayı anlatır: “Kubilay Bey’in komutasında bir müfreze geldi. Müfreze komutanı , Vakıflar kahvesi önünde askerleri durdurup ‘süngü tak’ emrini verdi ve kendisi eşkıyanın yakasını tuttu… Derviş Mehmet’in bir arkadaşı, Kubilay’ı arkasından bir silahla vurdu. Yere düştü, on beş saniye kadar yerde kaldıktan sonra, kalkıp cami yönünde koştu… Biraz sonra saçından tutulu olduğu halde, zavallı Kubilay Bey’in kesik kafasını getirdiklerini gördük. Ellerindeki sancağın ucuna kesik kafayı geçirdiler. Kesik başın, elektrik direğine bir kırmızı kuşakla bağlandığını gördüm. Kubilay Bey’in başı asılı olduğu halde meydanda dönüyorlardı.”


Bu sırada, çarşı bekçileri Hasan ve Şevki silah ve alkış sesleri üzerine olay yerine gelir. Hasan silahını çekip ateş eder, Derviş Mehmet’in adamlarından birini yaralar. Caniler, Hasan ve Şevki’yi de anında şehit ederler.


Neden sonra olayın ciddiyetini farkedip yetişen askeri birlik, teslim ol uyarılarına "Ben mehdiyim, bana kurşun işlemez," diye yanıt veren eli kanlı katillere ateş açtı, Derviş Mehmet ve iki adamı ölür, diğerleri kalabalığa karışıp kaçarlar. İki gün sonra, olayla ilgisi bulunanlar yakalanır. Sıkıyönetim ilan edilir. İhmali görülen kamu görevlileri hakkında yasal işlem yapılır, görevden el çektirilir. Geniş çaplı soruşturmalar yapılır, olaya karışanlar ve azmettiriciler yargılanırlar. Mahkeme sonunda 28 kişi idam edilir; 73 kişi de çeşitli hapis cezalarına çarptırılır.


O günlerde Edirne'de olan Atatürk, haberi aldığında olaya ve halkın tutumuna çok kızar. Daha birkaç yıl önce Yunan İşgalinin acısını tatmış bir bölgede bu olayın meydana gelmesi üzerine, bazı kaynaklara göre, ilçenin haritadan silinmesini emreder. Ertesi gün de, “Böyle emirler verirsem, uygulamayın, sonra bir daha sorun,” der. 28 Aralık 1930’da orduya gönderdiği başsağlığı telgrafında, “Mürtecilerin gösterdiği vahşet karşısında Menemen'deki ahaliden bazılarının alkışla tasvipkar bulunmalarının bütün cumhuriyetçi ve vatanperverler için utanılacak bir hadise” olduğunu belirtir.



General Mustafa Muğlalı başkanlığında kurulan Divan Harp Mahkemesinde 24 Ocak 1931 günü iddianame okunur ve 29 Ocak 1931 günü mahkeme 36 (ölmüş olan bir sanık ile 37) kişinin idama mahkûm edilmesine, 40 kişinin sorumsuzluğu nedeniyle salıverilmesine, 27 sanığın beraatine, 41 kişiye çeşitli hapis cezaları verilmesine hükmeder ve karar TBM Meclisin onayına sunulur. Meclis, idam hükümlülerinin 6'sının yaşı küçük olduğundan ağır hapsine, iki idamlığın cezasını 2 yıl hapse çevirir.

Kalan 28 sanık, 3 Şubat 1931 gecesi Menemen'de idam edilir. Bazıları Kubilay'ın başının kesildiği yerde asılır. Mahkumlardan biri idam sehpasının önünden kaçar, iki hafta sonra yakalanır ve idam edilir..

Olayın hemen ardından Menemen'de devrim şehidi iki bekçi ve Kubilay adına anıt dikilir. Anıtın üzerinde şöyle yazar: "İnandılar, dövüştüler, öldüler. Bıraktıkları emanetin bekçisiyiz."

*


Bugün 90. yılı anma günüydü. İzmir'de görkemli törenler yapıldığını bilsek de başka yerlerde Kubilay ve Menemen Olayını kaç kişinin anımsadığını bilmek isterdim.


..

Fransızların bu olaya dair bir suçlamaları vardı. Onlara göre Atatürk ve İnönü kurdurdukları ama istemedikleri biçimde gelişen muhalif parti Serbest Fırka'yı kapatmak için bu olayı düzenlemişlerdi. Yıllarca gericilerin ve onların hamileri siyasilerin ve kalemşörlerin kullandığı bu komplo teorisi en baştan yalandı. Çünkü Fransızlar, 12 Ağustos 1930’da kurulan Serbest Cumhuriyet Partisi’ni yok etmek için Atatürk’ün ve İsmet Paşa’nın bu olayı düzenledikleri şeklinde propaganda yaparlar. Oysa Serbest Fırka bu olaydan aylar önce kendi kendini feshetmiştir.

Ne garip değil mi, Kanuni'ni uğruna Viyana kapılarına dayandığı Fransa ezeli ve Ebedi düşmanımız olmuş her devir, bugün de farklı mı?


Biz de unutmaya yatkındık, unuttuk. Nasıl da nabza göre şerbet veren bir toplum olduk, unutun diyorlar, unutuyoruz. Yarın çağdaş değerleri önemseyen bir iktidar gelirse "hatırlayın" diyecek baştan ayağa akıl ve hafıza kesileceğiz, öyle mi?

*

KUBİLAY ve MENEMEN OLAYI konusunda Sinan Meydan'ın SÖZCÜ gazetesinde yer alan araştırması okunmaya değer.(*)

Okurken sizi de gülümseteceğini düşündüğüm bir ayrıntıya lütfen dikkat edin. Sonraki yıllarda farklı bir tavır sergilemekte bir sakınca görmeyen, hatta " Kubilay olayı bir komplodur," diyecek kadar ileri giden Necip Fazıl Kısakürek'in o yıllarda İRTİCAya ve Cumhuriyet düşmanlarına gösterdiği büyük heyecanlı tepki şaşırtıcı ve ilgi çekici. Belki de doğal çünkü o yıllarda Necip Fazıl da CHPlidir. Sonraki yıllarda CHP'de aday olamayacak ve iktidardaki DEMOKRAT PARTİye geçecek ve söylemi de çok hızlı değişecektir.


İnsan düşünmeden edemiyor asıl suçlu kim? Gelişmeleri anlayamayan, düşman gören, çağdan korkan sorunlu, hatta ruh hastası bazı kişiler mi? Yoksa onları kullananlar mı?

Cahil ve eğitimsiz halkın çağdışı sapma düşüncelere kapılması kabul edilebilir olmasa da olağan sonuç sanki... Peki her şeyin farkına varan, bilen ama kişisel çıkar, iktidar ya da sosyal itibar sahibi olmak için o umarsız halkı cahil bırakmakta özellikle yarar gören, kendisi çocuklarını Amerikalarda okuturken onların mağara devrinde yaşamasını teşvik eden, gerektiğinde parlak laflarla kandırıp amacı için kullananların asıl sorumlu olduğunu görmeye başlamasazsak daha çok Menemen, Sivas...gibi katliamları yaşarız sanki.


Yüzkarası olan o tip meczupların olması değil, yüzkarası olan, o tip insanların inançlarını sömüren, kışkırtan varlığından medet umanların hala var olması...


*

88 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/3
bottom of page