Akşamın Yarısında
Herkes öteki gibi duruyor… akşam
da durduğu yerde durmuyor artık;
Yolcu yolu kuşatıyor durmadan;
Kapanıyor ‘Zaman’ denen karanlık…
Hiçbir şeyde yok gibi ve her şeyde var;
Sıkışmış birileri ara yerde;
Kalbim! Durma yetiş eski yazlara!
Nedense bir durgunluk var saatlerde…
Her şey nasıl da bütündü bir zaman:
Şimdi bahçe eksik, güllerse yarım;
Kar yağar, hüzün bile yok… Ve nerdesiniz,
Ah, evet nerdesiniz, yok saydıklarım?
14 Nisan 1936’da İstanbul’da doğan Hilmi Yavuz, Kabataş Erkek Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki eğitimini yarıda bıraktı. İngiltere’ye giderek bir müddet BBC’nin Türkçe bölümünde çalıştı.
Yollar ve Zaman
Sen bir yalnızlığı koşup gittin de
Bir yerde buluşulur diye, belki de…
Elbet buluşulur orda, o yerde…
Bir hüzün töreniyle kutlanır
Bulunur bir şeyler ve saklanır
Saklanan zaman mı yoksa yol mudur?
Aranır bahçelerde ve şiirlerde
Kim bilir ki dündür, olgundur kalbimiz
Yollarsa her zaman biraz küskündür
Yokuşlarda ve inişlerde…
Zamandır seni sardığım kumaş
Bekledin, örtülsün ki yavaş yavaş…
Erguvandın, kayboldun dile gelişlerde
Londra Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi. Türkiye’ye döndükten sonra çeşitli yayınevleri, gazete, dergi ve ansiklopedilerde çalıştı. Saygın üniversitelerde hocalık yaptı.
Ay Doğar
Ay doğar
Bir ay doğar umarsız gözlerinden
Bir ay batar bedir Allah
Ya kara bir kırbaç gibi vur beni küheylânlara
Ya beni öldür Allah
Dünyada
Nerede olursa olsun dünyada
Senin umarsız gözlerin
Kanlı bir avuç zehir
Bir de yangınlı yaz akşamlarıyla bir gelir
Ya da
Senin umarsız gözlerin
Mahzun eşkıya ateşleridir
Tutuşur rüzgârlı bayırlarda
İlk şiirleri Kabataş Erkek Lisesi’nde edebiyat öğretmeni Behçet Necatigil yönetiminde çıkan “Dönüm” dergisinde yayınlandı. Bu dönemde daha çok İkinci Yeni akımının etkisinde imgeci şiirler yazan Hilmi Yavuz, sonraki yıllarda gelenekçilikle çağdaş bir bakışı kaynaştıran, biçim ve özün dengelendiği bir düzey sergiledi şiirlerinde.
Yalnızlık Bir Tarihtir
Yalnızlık bir tarihtir ikimiz
Dururuz odalarda bir giysi gibi
En kalın soluklarla çekiyor ipi
Kim bilir kimlere kalmışlığımız
Yalnızlık bir tarihtir… sen misin
Bir geçmişi sürüp giden ak turna?
Ya benden önceydi ya da çok sonra
Bir halk türküsüne gül olan sesin
Yalnızlık bir tarihtir onlarla
Gök dediğin iki kuşun arası
Ey ilk yazlı gülüşlerin sonrası
Ansızın donuyor gül, bakışlarda…
İslam mistisizmi ve özellikle de tasavvuftan yararlanarak kendine özgü bir sözcük dağarcığı geliştirdi. Şiire çok emek veren, az ve zor yazan sanatçı 20 yılda sekiz şiir kitabı çıkardı.
Doğunun Bebeleri
Doğunun bebeleri taş bebek
Değildir; say ki onlara cefa
Ve ninniler en çok akşamları zor
Say ki onlar ağlarken lor
Doğunun bebeleri taş bebek
Değildir; yaşmaklı Siirt’i
Sılayla gerdeğe girercesine
Ölüm, güz üşüşür yüzlerine
Doğunun bebeleri taş bebek
Gülüyse bir gelecek için kullanır
Say ki anaları ova, babaları dağ
Şiirlerini kapalı bir anlayışla, çeşitli imgeler ve mecazlarla kaleme alan şairin yazdığı şiirlerinin “Güzel mısralar haline dökülmüş bilmeceler” olarak adlandırılması da bundandır.
Yolculuk ve Gül
nerde o sarısabır, safran ve sarı sesi
akşamın? duymak sanki bir gülün
yolculuğu gibidir bahçeden sana doğru;
gelsin, bilsin ve sensin, yağdığın o yağmuru
alıp gidensin işte, daha ergin bir yaza…
bahçemde yer kalmadı, her taraf tıka basa
yaşlı yazlarla dolu… orda, elbet o çölün
ortasında yabansı, ürkek ve sanki garip
bir şeyler duyuyorum… sesler, şeyler? ölünün
son gördüğü o gülü çağrıştıran, -nedense…
ben yine bahçemleyim, bu belki kendimleyim
mi demek? yolcu ten’dir, eğer yollar bedense…
Yahya Kemal’den sonra Divan şiirine en çok yönelen ender sanatçılardandır. Büyük bir geleneğimizin olduğunu düşünen sanatçı, şiirlerinde Divan ve Halk şiirinden esintilere yer vermiştir. Deneme türünde de önemli eserleri vardır.
Bütün O Aşkları Yazdı Da Ne Oldu
Bütün o aşkları yazdı da ne oldu
Gülleri çocukları denizleri tuttu da elinden
Hep bir ceviz yaprağı gibi belirdi ince yüzü
Bırakılmış gemilerin su kesimlerinden…