Halk Dalkavuğu
top of page

Halk Dalkavuğu



O'nun Şapkası, Ötekinin Sarığı


1925 Türkiye'sinde bile şapka hiçbir özellik taşımıyordu.


Oysa bir döneme damgasını vuran çarpıcı bir simge oldu. Büyük tartışmaların başlangıcı, şakası olmayan ciddi bir devrimin işareti ve ilk kez geniş halk yığınlarının, fillerin macerası bizi ilgilendirmez, diyerek baktıkları genç cumhuriyeti iliklerinde hissettikleri ve dolaysıyla sorguladıkları bir simge olacaktı ŞAPKA... Ya ondan ya bendensin'in devlet eliyle ilanı da...


Öyle ya aklını niyet okuyucular hariç kimse okuyamaz, ama şapkanı, sarığını, giysini nasıl saklarsın.


Atatürk kılık kıyafette birlik ve modernizasyonu şapkayla başlattı.

Yunan fesi yasaklandı, fes, kalpak, külah, takke, sarık ya da yöresel çözümler de... Ne kadar milliydi tartışılır ama şapka vazgeçilmez ve yasal zorunluluktu artık.


O kadar ki 100 yıl sonra bile oy alabilmek için "asrı saadet devri" gibi sunulup 100 yıl öncesinin bu alışkanlığıyla "ben de sizdenim" mesajı verilmeye çalışıldı. Herhalde bilinç altına, beni seçerseniz, sizi alıp götüreceğim yer burası; 100 yıl öncesi, diye mesaj vermekti amaç?

O da ne ki, bazılarınca da şapka öncesine duyulan özlemle karşı devrimler üretildi.

Üçüncü sınıf komedi.


Birinci sınıf komedyenler varken, kim gelirse o tiyatroya?


Kırsalda şapka takan mı kalmıştı? Sarıklılar onca çoğalmışken...

Tuhaf ama gene de itibar eden oldu?


Oysa Atatürk'ün çok da şapkalı resmi yoktur, onu kullanmakta bir inadı da...


Nasıl ki sarık kerametli olmasından değil, şapka, kalpak, fes üreten teknoloji ortaya henüz çıkmadığından bir devrin yaygın kullanımı oldu, köşegen şapka da benzerleri gibi bir dönem giyim modasına renk katmış sıradan bir objeydi.


Çürüme, geleneği zorlayan yeni hayatlar üretmekle değil, modaya ya da yaygın kullanımlı seri ve ucuz alışkanlıklara itibarla başlar, bir obje nedeniyle de bir döneme tapmaksa herhalde çürümeyi de aşan bir şey; çaresizlik olsa gerek..

Herhalde modanın tek derdi vardır; depolarındaki tapon malları tüketmeyi saymazsan, en az emekle, daha çok satmak...

Yoksa özgün olanın ediniminin zor ve pahalı olduğunu herkes bilir. O da akılla ve çalışmayla olur.

Popülizm ne kadar artarsa aklın, emeğin ve niteliğin o kadar azaldığını bilmek gerek...


Bu sadece giyimde, oy derdindeki siyasette değil, yaşamın her alanında; bilim sanatta da sık görülen bir alışkanlık. Bu alanda tevazu ya da merhamet gibi görünen, aslına rücu diye sunulan, özünde sadece halkını sömürmeye dayalı bir ikiyüzlülüktür.


Ya d asıl sorunları gölgelemek, dikkati bir düşe çevirmek...


Ya da sözde empati kullanarak kitleleri amacına koordine etmek için uydurulmuş, ama sonuçta çokluğun kazanarak en kutlu amaçları yozlaştırdığı, kendine uydurduğu bir açmaz...

En büyük garipliği ya da çelişkisi alt kültürün öyle bir talebi olmadan üst kültürün bir lütfu gibi başlayıp sunulan ama sonuçta vasıflı olanı vasıfsıza esir eden bir kavram popülizmi...

Böyle olduğunu herkes, hem de her iki taraf da bilir bilmesine de yine de alıcısı en bol türü de bu olsa gerek. Tak şapkayı, sar sarığı; sizdenim de... Nasılsa uçurmaya hazır muritler kapıda kuyruğa girmiş.


Dünya solunun da açmazı burada başlamıştır. Sözde kurtarmaya çalıştığı, iktidar yaptığı proletaryayı elinde tutabilmek, kontrol edebilmek için bir süre sonra onu eğitme gerekliliğini unutmuş, ya da eğitimin zorluğunu görmüş, onun varolan alışkanlıklarına övgüler düzerek sempatisini kazanmaya, denetimi elinde tutmaya çalışmıştır.


Türkiye reformistlerinin de her devir kurtulamadığı bir açmaz; bir gayya kuyusu olmuştur bu popülizm.


Bir sol parti olan CHP’nin halkçılığıyla, merkez sağ bir parti olan AKP’nin halk ne derse o olur söylemleri ne kadar çok birbirine benzer geliyor.

Halk o kadar umurlarındaysa, cari açığı kapatmak adına uyguladıklarının sonucu ellerinde olan hayat pahalılığını öncelikle dert etmeleri gerekmez miydi? Hiç olmazsa Menderes vari pahalı aldıkları temel ihtiyaçları halka ucuza verip sübvanse etmekte mi akıllarına gelmedi.


Övgü herkesin hoşuna gider, hele bunu yapan başarılı, sosyal ve ekonomik hayatta da yol almış biriyse...

Neden bizim mahallede oturmuyorsun, neden çocuğunu halkın çocuklarının gittiği mahalle mektebine vermiyorsun da Amerikalara kadar yolluyorsun demek kimsenin aklına gelmez.


Hayır! Sana inanmamı hiç bekleme.

Sadece bir tarafı ötekine düşman sıkı saflar yapmaya çalıştığın için değil ya da bana arkaik dönemlerin güne uygulanamayacak sembollerini reva görüp sen çağın tüm olanaklarını hovardaca kullandığın için de değil;


Aydın, halkını seven bir aydın ya da siyasetçi, halkına dalkavuk olmak değil, aksine öğretmen, örnek olmak zorundadır; yaşamıyla da, eğitimiyle de, alışkanlıklarıyla da... diye fısıldayan aklım olduğu için.


Üzüldüğüm belki de o da değil; ille de bir halk popülisti olacaksak özgün bir şey yaratacak zekamız da yok mu?


Hep aynı yeri oyuyoruz niyeyse?

*

Şenol YAZICI


/

24. Haziran. 2018

89 görüntüleme4 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Mavi Boncuk

Erdal Öz

1/3

mavi

ADA

2002

bottom of page