Fikrimin İnce Gülü
top of page

Fikrimin İnce Gülü

PENCEREMDEN


Belki yüzyıl önce... kimbilir ne zaman; kulağıma çalınmıştı:


Fikrimin ince gülü...


Dilime takılmış...

Ne güzel söz; ne hoş tınısı var...

Ama ne?


Yazın dünyasına adım atan yazarların, öncelikli durağının dergiler olduğunu hep okurdum… Onlarca kitap yazmış ve edebiyatımızda önemli yerlere gelmiş yazarların illa ki bir dergi macerası vardır. Ya dergi çıkarmış ya da dönemin en popüler dergilerinden birinde sürekli yazıları yer almıştır.


Bu günlerde gösterimde olan Yılmaz Erdoğan’ın yazıp yönettiği Kelebeğin Rüyası filmi, İkinci Dünya Savaşı yıllarında yaşamış , o yıllarda “Varlık “ Dergisinde şiirleri yayınlanmış iki genç şairden esinlenilmiştir. Bu iki şiir sevdalısı gencin adları ve şiirleri günümüze kadar taşınmış ve filmlere esin kaynağı olmuşsa tek nedeninin Edebiyat Dergileri olduğu tartışılmaz.


Bu nedenle ben dergileri bir okul olarak görüyorum. Yazarın hem yazdıklarını sınaması, hem de okur bulmanın en güzel ve geçerli yolu dergilerdir diye düşünüyorum.


Benim yazma öyküme gelince... Eğitim hayatında öğretmenler önemli yer tutar kuşkusuz. Ancak yaşamınıza yön veren, örnek aldığınız, kişiliğinizi şekillendirecek ilkokul öğretmenleri apayrı bir yer tutar. Hele hele öğretmeniniz aynı zamanda babanız ise…


Düşünüyorum da, şanslı bir öğrenciydim çünkü, Hem Köy Enstitülü bir öğretmenin çocuğu, hem de okulda öğrencisi olmak inanılmaz zenginlik katmış hayatıma. Çok okuyan, evinde dünyanın kitabı bulunan, edebiyata ilgili, gazete ve dergileri takip eden, günlükler tutan bir baba… Bütün bunlar sizin alışkanlıklarınıza şekil veren, sizi yazmaya yüreklendiren, edebiyat dergileri kanalıyla yazarlarla tanıştıran güzel şeyler. Ancak, hem ebeveyn, hem öğretmen olma durumunun benim için tek şanssız yanı; yetenekleriniz ve başarılarınız en önde bile olsa, kayırıldığınızı düşünecekler endişesi ile öne çıkarılamamanız. Sonraki yıllarda başarılarınız ne kadar takdir edilse de bu öğretilmiş mahcubiyet, yaşamınız boyunca sizi takip eder. Bir türlü öne çıkamaz, çekingen ve tutuk geride durursunuz.


Yazmak sessiz bir eylemdir aslında…Ne var ki yapıt aydınlık ister.

Yazılanları gün ışığına çıkarıp ses haline dönüştüren onurlu tek adres dergiler. Ne torpil, ne rüşvet, ne kayırma; varsa dağarcığınızda bir şeyler kendiliğinden öne çıkarsınız. İyi okur, sizi o güvensiz ürkek sesinizdeki o tınıyı yakalar, çeker alır aydınlığa. İlk öykülerimin KimseSiz, Aykırı Sanat, Damar, başka dergiler ve maviADA dergisinde yayımlanması, aynı zamanda maviADA Dergisinin kuruluşunda ve yönetiminde yer aldığımda bir bir yaşayıp gözlediğimdi.


Fikrimin ince gülü...



Oysa, onca zaman sessiz bir tarafta yazıp durduğunuz şiirleriniz, öyküleriniz, denemeleriniz nerede ve nasıl ses bulacaktı, anlatacaklarınız olduğunu kimler dinleyecek, hatta yeni çıkan kitaplarınız ve aldığınız ödüllerinizi nerede duyuracaktınız? Fener gibi yolunuzu aydınlatan edebiyat dergileri, tam da böyle bir zamanda yardımınıza yetişir.


On yıl sonra unutulacak bir hikayeyken sizin bu dünyadan gelip geçtiğinizi yoksa kim bilecekti?

İsterseniz en büyük meydana dev bir heykel yaptırın...yarın yıksınlar diye...


O nedenle, maviADA Dergisi’nin benim için anlamı tarif edilemeyecek kadar büyüktür. Benim gibi bir çok yeni kalemin de, ilk öyküleri, şiirleri ve hatta kitapları maviADA’dan çıkmıştır. İlk defa ismini dergimizde duyduğum bazı yazarlar, sonradan Türkiye’nin önemli ödüllerine sahip olmuşlardır.


Ancak şunu vurgulamadan geçemeyeceğim, biz yazarların dergilere muhtaçlıkları gün gibi ortada. Peki bu vefasızlık niye? Dergilere yalnız yazı göndermekle yetinmeyip, uzun ömürlü olmaları için omuz vermenin de gerekli olduğunu düşünmek zor mu?


Dünya değişti... Pazara çıkmayan onurlu yazarın ilk filizlerini verip kendini gösterip kabul ettirdiği imece dergiler de masal oldu...

Biz inadına, belki diyalektiğe aykırı sürdürüyoruz.

Olsun o yapabildiğim en güzel şey...

Fikrimin ince gülü...


Sahi neydi o?


Ne güzel söz?


Anadolu kokan çekingen ürkek adımlarım, Yalova lisesine giden bir yanı deniz, çınarlı yolda yürürken, havada o şarkı...


Sonra bir kitap; Adalet Ağaoğlu'nun yol hikayesi...

Söz deli ediyor beni

Ne çok hoşuma gidiyor...


Havada hanımeli, gül kokusu... ne çok elma ağacı...


İçimden rüzgar geçiyor... Belki eskisi gibi değil, çatıları uçuran, duvarları parçalayan değil.

Ama esiyor, ama benden, ama benim rüzgarım.

Yapabileceğim en güzel şey...


Fikrimin ince gülü!

İnce düşüncem...


maviADA'm...

39 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/3
bottom of page