Edebi Kazılar
- maviADA

- 20 Şub
- 6 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 4 May

Oktay AKBAL'ın Dedesi
Ebubekir Hâzım Tepeyran
*
Şenol YAZICI
Niğde Valiliğinin düzenlediği öykü yarışması dergiye ulaştığında yayınlamak üzere göz attığımda ilk dikkatimi çeken E. H. Tepeyran adı olacaktı.
Saklayacak değilim, ilk aklıma gelen, son dönemde sık sık gördüğümüz üzre kerameti kendinden menkul şıhın, şeyhin birine yarışmalar yoluyla itibar kazandırmaya çalışıyorlar, diye düşündüm, tam siliyordum ki Niğde valiliği ve Oktay Akbal adı dikkatimi çekti. Oktay Akbal özellikle "insan bir ormandır" kitabıyla ünlü deneme, öykü ve Cumhuriyet gazetesinde günlük yazılarıyla da bildiğimiz yazarımız gerçekte Niğdeli olan TEPEYRAN'ın torunuydu. Niğde valiliği de bu nedenle bu örnek davranışı sergilemiş yarışma düzenlemişti.
Memnuniyetle duyuruya dergide yer verdik.
Bu arada TEPEYRAN'ın adını hiç duymadığım, anımsamadığım içinde kendimden utandım. Yazar olmam bir yana bu alanın yabancısı değildim, edebiyat öğretmeniydim.
Peki tüm Tanzimat edebiyatını, irili ufaklı bütün yazarlarını, kitaplarını, ardılları Servet-i Fünûncuları ezberlemeden edebiyat öğretmeni değil, lise mezunu bile olamayacak bir kuşak olduğumuzu düşünürsek kişiliği ve eylemleriyle de örnek valiyi anımsamayışım bir demans başlangıcı değilse ne olabilirdı?
Çok basitti aslında.
O dönem bilinen ders kitaplarında TEPEYRAN yoktu. "Kuvvayi Milliye"yi savunduğu için idama mahkum edilen bu eski Osmanlı Valisi Cunhuriyet döneminde bazı uygulamaları eleştirdiğinden dolayı bu kez de aforoz edilecek, tıpkı siyasetten olduğu gibi ders kitaplarından da uzak tutulacaktı,
sanıyorum.
Yoksa başka neden olabilir.
*
ŞENOL YAZICI
*
Edebi Kazılar Üzerine
Ülkemizde yaşadığı döneme damga vurmuş, önemli bir yere sahip olan, bugünse türlü etkilerle adı bile anılmayan çok insan, sanatçı, edebiyatçı vardır.
maviADA EDEBİ KAZILAR yazı dizisinde bu tip çok yönlü insanların en azından bir bölümüne ışık tutmaya, vefa borcunu ödemeye çalışıyor.
Bizi insanlık tarihine bir damla da olsa katkısı olan insanlar ilgilendiriyor, gündelik siyasetler hiç ilgilendirmiyor.
Bizim görmediğimiz, sizin bildiğiniz insanlar varsa siz de bu kazılara/yazılara katılabilir, ahde vefaya örnek olabilirsiniz.
*
Ebubekir Hâzım Tepeyran
*
(1864 - 5 Haziran 1947), Türk devlet adamı ve yazardır.
BUGÜN adı meraklılardan başkasının pek bilmediği Ebubekir Hâzım Bey, sadece başarılı bir Osmanlı bürokratı, Türkiye Cumhuriyetinin iyi bir siyasetçisi olmakla kalmadı yaşamı boyunca Türkçe, Fransızca şiir, anı, öykü kitapları yazdı, yayınladı. Tek romanı Küçük Paşa (1910) Türk yazınında önemli bir yer edindi, Konusu Orta Anadolu'da bir köyde geçen bu roman, Nabizade Nazım'ın Karabibik romanından sonra köyü ve köylüyü Türk edebiyatına sokan ikinci gerçekçiromancıdır. Servet-i Fünûn etkisinde hikâyeler kaleme alan Hâzım Bey, anılarını da kitaplaştırmıştır.
Osmanlı döneminde Dahiliye Nazırlığı, Valilik, Cumhuriyet döneminde de valilik, II., VI. ve VII. dönemlerde Niğde milletvekilliği yaptı. Türk edebiyatında ikinci gerçekçi köy romanı olan Küçük Paşa’nın yazarıdır.
Yazar Oktay Akbal’ın dedesidir.
Yaşamı
Niğdeli Murat Paşa soyundan, Niğde Tahrirat Müdürü Bekir Beyzâde Hasan Efendi ile Muhsine Hanım'ın oğlu olarak 1864 yılında Niğde'nin Yenice Mahallesi'nde doğdu.[1] Niğde'de halk arasında "Tepeyran" denilen, Yenice Mahallesi'ndeki "Tepeviran" semtinde doğduğu için bu ismi soyadı olarak aldı. Babasının görevi nedeniyle Isparta ve Antalya'da öğrenim gördükten sonra babasının yeniden Niğde'de görevlendirilmesi üzerine ortaöğrenimini 1879'da Niğde Rüştiyesi'nde tamamladı. Bir süre Tahrirat Kalemi'nde görev yaptı.
Niğde'de teftişe gelen Konya valisi Müşir Mehmet Sait Paşa ile tanıştıktan sonra onun daveti ile 1882 yılında Konya'ya gitti. Konya Maarif Meclisi Kâtibi olarak görev yaparken Vilayet Gazetesi'nde de yazarlık yaptı. İlk şiirleri Konya Vilayet Gazetesi'nde yayımlandı. Arapça ve Farsça biliyorken kendi özel gayreti ile Fransızca öğrendi.
Mehmet Sait Paşa'dan sonra Konya valisi olan Abdurrahman Nurettin Paşa'nın Kastamonu'ya tayin olması üzerine 1885'te onunla birlikte Kastamonu'ya gitti. Kastamonu Vilayeti Mektûbî Mümeyyizliği'ne atanan Ebubekir Hâzım, bu şehirde kaldığı altı yıl boyunca bir yandan da Vilayet Gazetesi yazarlığı ve Îdâdî Mektebi'nde öğretmenlik yaptı.
Valinin İzmir'e tayini üzerine 1891'de İzmir'e gitti. İzmir'de mektupçuluk ve Vilayet Gazetesi'nde yazarlık yaptı; Halit Ziya başta olmak üzere birçok edebiyatçı ile tanıştı. 1893'te Edirne valisi olan Abdurrahman Paşa'nın yanında vali muavini olarak çalıştı. Paşa Edirne valiliğinden ayrıldıktan sonra da görevini sürdürdü ve başarılı çalışmaları nedeniyle Dedeağaç Mutasarrıflığına atandı. İki yıl sürdürdüğü mutasarrıflık görevi sırasında astronomi ile uğraştığı, Paris’ten kitap ve gazete getirttiği, Jön Türkler’den olduğu gibi iddialarla padişah II. Abdülhamit’e jurnallendi ve görevden alındı.

Valilikleri
İstanbul’a dönüp kendine iftira atıldığını kanıtlayan Hâzım Bey, 45 gün sonra Musul valisi olarak atandı. Bu görevi sırasında 1899 yılında bir petrol şirketi kurma girişiminde bulundu ancak mabeyn başkatipliğinden gelen bir emirle bu işten vazgeçmek zorunda kaldı. İki yıl süren Musul valiliğinin ardından yine bir jurnal üzerine İstanbul’a çağrıldı ve Şûrâ-yı Devlet üyeliğine atandı.
1903 yılında ayaklanmaların sürdüğü Manastır valisi olarak görevlendirildi; eşkıyalık ve isyanları bastırmada başarı gösterdi.
1906’da azledilen Bağdat valisinin yerine atandı ancak Bağdat, Musul, Basra vilayetlerine gönderilen ıslah heyeti başkanının tutumunu onaylamadığı için bu görevden alınmasını isteyince Sivas valiliğine, ardından Ankara valiliğine atandı.
1908’de altı ay Ankara valisi olarak görev yaptıktan sonra İstanbul Şehremini (belediye başkanı) olarak görevlendirildi. Bu görevden tahsisat anlaşmazlığı nedeniyle ayrıldı. Edebiyat alanında çalışmalarını sürdürmekte idi. 1910 yılında tek romanı Küçük Paşa yayımlandı.
1911’de Hicaz valiliğine, 1912’de Beyrut valiliğine atandı. 1913’te Halep valiliğine atandığında bu atamanın usulsüz olarak yapıldığı gerekçesiyle görev yerine gitmedi ve ikinci defa Beyrut valisi oldu. Ne var ki yerine başkası görevlendirilmiş olduğundan kendisi “Şuray-ı Devlet Mülkiye ve Maarif Dairesi Başkanlığı” yaptı. Dört yıl sonra sağlık durumu nedeniyle bu görevden ayrıldı ve 1918'de Bursa valiliğine atandı.11 Mart 1919'da Bursa valiliğinden alınıp İttihatçı olduğu iddiasıyla yargılandı, beraat etmesinin ardından yeninden görevine döndü ve Şubat 1920'ye kadar Bursa valisi olarak görev yapmayı sürdürdü.
Bakanlıkları
Hâzım Bey, Bursa valisi iken kendisine teklif edilen Dahiliye Nazırlığı görevini kabul etti ve Ali Rıza Paşa kabinesinde yer aldı. Kabine istifa ettiğinde yerine kurulan Hulusi Salih Paşa hükûmetinde de aynı görevi sürdürdü. Kısa ömürlü olan bu kabineden Kuvâ-yi Milliye’nin asi olduğunu ilan etmeyi reddettiği için istifa etti.
İdam Hükmü
Hükümetten istifasından sonra Kuvâ-yı Milliye’yi koruduğu gerekçesiyle tutuklanıp sekiz ay çeşitli hapishanelerde kalan Hâzım Bey, işgal ordusu tarafından kurulan Nemrut Mustafa Paşa Divanı'nda yargılanıp idama mahkûm edildi. Padişah Vahdettin cezasını Ağustos 1920’de kürek mahkumiyetine çevirdi. O günlerde idam cezasına çarptırılışını ve cezaevi günlerini ayrıntılı bir şekilde kaleme alan Hâzım Bey, daha sonra “Zalimhane Bir İdam Hükmü” adıyla yayımladı.
Millî Mücadeleye Katılması
Son Osmanlı sadrazamı Tevfik Paşa’nın kurduğu hükûmet Nemrut Mustafa Paşa Divanı’nın verdiği hükümleri temyiz edince serbest kalan Hâzım Bey 24 Ocak 1921’de bir İtalyan vapuru ile İstanbul’dan ayrıldı. Kuvâ-yi Milliye’ye destek vermek üzere gizlice Ankara’ya gitti ve Ankara hükûmeti tarafından önce Sivas, sonra Trabzon valiliğine getirildi.
Koçgiri İsyanı’ndan hemen sonra vali olduğu Sivas’ta üç ay görev yaptı. Olayla ilgili değerlendirmelerini “Belgelerle Kurtuluş Savaşı”(1982) adıyla kitaplaşan anılarında anlattı.
Trabzon valiliği sırasında doğu cephesindeki savaşların sonuçlanması üzerine kurulan Elviye-i Selase Tahkik ve Tetkik Heyeti'nde başkanı olarak Kars, Ardahan ve Artvin'de görevlendirildi. Beş ay boyunca Trabzon valiliğinden izinli olan Hâzım Bey'in yerine bir başkası vali olarak atandığından Kasım 1922'de valilikten ve memuriyetten ayrıldı.
Milletvekillikleri
Hâzım Bey, memuriyetten ayrıldığı yıl TBMM II. dönem milletvekili seçildi. 29 Ekim 1923'te Cumhuriyetin kurulması için önerge verenler arasında idi. Anayasanın hazırlanması sırasında meclis ve senato kurulmasını istemesi, cumhurbaşkanına geniş yetkiler tanınmasını uygun bulmaması gibi bazı düşünceleri Mustafa Kemal ile ters düşünce bir daha onun döneminde TBMM'de yer almadı. On yıl aradan sonra VI. Ve VII. dönemlerde tekrar Niğde milletvekili olarak mecliste yer aldı.
5 Haziran 1947'de İstanbul'da öldü. Erenköy'deki aile mezarlığına defnedildi. Evli ve beş çocuk babası olan Ebubekir Hâzım Tepeyran, diplomat Celal Hâzım Tepeyran'ın babası, yazar Oktay Akbal'ın dedesidir.
Adı, Niğde'de bir ilköğretim okuluna verilmiştir.
Eserleri

Ebubekir Hâzım Bey, yaşamı boyunca Türkçe, Fransızca şiir, anı, öykü kitapları yayınladı. Tek romanı Küçük Paşa (1910) Türk yazınında önemli bir yer edindi Konusu Orta Anadolu'da bir köyde geçen bu roman, Nabizade Nazım'ın Karabibik romanından sonra köyü ve köylüyü Türk edebiyatına sokan ikinci romancıdır. Servet-i Fünûn etkisinde hikâyeler kaleme alan Hâzım Bey, anılarını da kitaplaştırmıştır.
Anı
Ebubekir Hâzım Tepeyran-Hatıraları (1944; 2. bs., Faruk Ilıkan, 1998)
Zalimane Bir İdam Hükmü (1946)
Belgelerle Kurtuluş Savaşı Anıları (Haz. Sadi Borak, 1982) - Önsözünü yazarın torunu Oktay Akbal ve kitabın editörü Hürriyet Yaşar'ın kaleme aldığı, daha önceleri diğer yayınevlerinden çıkmış baskılarındaki içeriği; belge, mektup ve fotoğraf ilaveleri ile zenginleştirilerek hazırlanmış, Oktay Akbal'ın ifadesi ile; Genç kuşaklara tarihsel bir dönemi, kişileri, olayları, sorunlarıyla bir ayna gibi yansıtarak öğretme iddiasını taşıyan[10] Türk Kurtuluş Savaşı'nı bir başka yönü ile anlatan tarih ve anı türünde yazılan eserdir. Yazarın kendi ifadesine göre[10] göstermelik olarak Yıldız Sarayı'nı yağmalamak suçlamasıyla, gerçekte ise Kuvâ-yi Milliye'ye yardımda bulunduğu için Damat Ferit Hükümeti döneminde oluşturulan Nemrut Mustafa Paşa Divan-ı Harb'inde idam istemiyle yargılanır ve idamına hükmedilir. Cezası önce hücre hapsine ardından kürek cezasına dönüştürülür. Eserde, Ebubekir Hâzım Tepeyran'ın yargılanması konusu etrafında, Mayıs 1920'den başlayarak halifeliğin kaldırılmasına kadar olan dönem ele alınmaktadır. Eserin dikkat çeken konularından bir diğeri olarak Belgeler başlıklı bölümünde diğer konularla birlikte Türk Kurtuluş Savaşı döneminde Türk-Sovyet İlişkileri belgeleriyle açıklanmaktadır.
Hikâye
Eski Şeyler (1910)
Roman
Küçük Paşa (1910)
Şiir
Les Fleurs Dégénérés 1. cilt (1931)
Kar Çiçekleri (1932)
Diğer
İdarî-İctimaî Sanihat (1915)
*
DERLEME: ŞENOL YAZICI
KAYNAK: İNTERNET












































Yorumlar