*
ACIYI ŞİİRLE ÖPEN ŞAİR
“Şiirlerin içinden çıkıp gelen kadınlar vardır;
Öpse şiir, saçını dağıtsa mısra, gülse kıt’a olur.
Ellerinden evvel ruhları dokunur aşka.”
İşte hayatını şiirle ören, şiirlerin içinden çıkıp gelen şair Didem Madak’ı saygıyla anıyoruz.
Didem Madak, 8 Nisan 1970 yılında Füsun ve Yusuf’un kızı olarak İzmir’de dünyaya geldi.
“Annem çok sevmelerin kadınıydı. Daldaki kirazları, yazmasındaki oyaları, fistanında ki çiçekleri, asmada ki üzümleri, evin kedisini, sokağın delisini, babamın gömleğini, beni, bizi, mahalleyi.. Bildiğim her şeyi severdi. Bana da sevmeyi öğretti. Öyle az buz değil, ‘çok sev’ derdi. Annem gibiyim artık. Az sevme bilmiyorum ben. Çok sevdiğimdendir bu kadar incinmem…!”
Anne ve babası öğretmen olduğu için çocukluğunun büyük bir kısmını Amasya ve Burdur'da geçirdi. Kendisi altı yaşındayken, kardeşi Işıl dünyaya geldi.
Kardeşine yazdığı şiirde şöyle seslenir Didem Madak:
ışıl. uzun siyah saçlı kız
bu rutubetli mektup selamlarla doludur
hüznümü assam kururdu ütü masasına
ama çoraplarım kurumayacak sabaha
yağmur kadar İzmirliyimdir.
plastik gardırobumun karnı deşilmiş.
sanki kanat çırpmaya hazır bir martı.
kızarsa, müdüre bir parça gevrek atarım.
İzmir’de simite gevrek derler,
gevrek apayrı bir şeydir bizim burda.
Kız kardeşi ile birlikte büyür birlikte eğlenir oynarlar
Eski tül perdelerden gelinlik biçerdik
Kardeşimle kendimize durmadan,
Olmayan fincanlardan içerdik.
Olmayan kapıları açardık,
Olmayan ziller çaldığında.
Siyah papyonlu olurdu mutlaka
Resim defterimizdeki damat.
12 Eylül olayları sırasında babası Uşak'a sürülünce kardeşi ve annesiyle birlikte Burdur'da kalarak sıkıntılı bir hayat geçirmeye başlar.
Didem 13, Işıl 7 yaşındayken, henüz 38 yaşında olan annesi Füsun’u 1983 yılında beyin kanseri sebebiyle kaybeder. Bu kayıp, Didem Madak'ın şiirlerine tesir edecek olan ilk büyük travmaya yol açar.
Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım
Bilmiyorsunuz. Darmadağın gövdemi
Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum.”
“Yıllardır kendini bulutlarda saklayan illegal bir yağmurum.
Bir yağsam pahalıya malolacağım.”
“Ben bir bodrum kat kızıyım bayım
Yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum
Bir süredir plastik vazolar gibi hiç kırılmıyorum
Fakat korkuyorum. Birazdan da
Kırküç numara ayakkabılarınızla
Bahçede oynayan çocukların üstüne basacaksınız
Annesinin ölümü şiirlerine de yansır.
“On dört yaşındaydı ruhum bayım
Bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı.”
Yalnızlığı da şiirlerine satır satır yansır
“Yoksul bir aşkın güzelliğini bilir misiniz?
Bir gül, bir güle derdi ki görse
Güller bu sıra hiç konuşmuyor bayım.”
Babası Yusuf Bey, eşi öldükten bir süre sonra ikinci evliliğini yapar. Madak ile babası arasına mesafeler girmesi ise şairin içindeki anne özlemini arttırmıştır. Şair bu özlemi her şiirinde dile getirse de özellikle şu dizeleri babasının evliliğinden çok etkilendiğini göstermektedir; Annesine yazdığı şiirde babasına olan sitemlerini de dile getirmiştir.
Mavi saçlı bir Tanrı gibi severdim Burdur gölünü
O göl şimdi içimde kocaman bir anne ölüsü
Neşeli bir şehre benzerdi senin sesin.
Beni yeniden doğurman için
İri, ekşi bir vişne tanesi gibi”
“Senin şarkıların aç kuşlara buğday saçardı.”
Babasına olan kırgınlığını şiirlerinde annesine anlatır şair. :
“Yaşasaydın, hayatının ortasına
Güller yığan bir adam olsun isterdim babam.
Sen bir çocuk romanı annesi ol isterdim.
Ölü mısır tarlaları hışırdıyordu
Ve kalbimde çıngıraklı yılan sürüleri
diye başlayan bir çocuk romanında...
Şalına sarınırdın, toprağa sarınır gibi
Erken öleceğini biliyordum bana bırakmak için,
bu acımasız ölü anne sesini.”
Annesinin erken yaşta ölümü ile kendisini yalnız bırakmasına kırgındır biraz da.
“NOT: Ölen her kadın için bir şiir yazdım.
Onları Muc'a evin karşılığında verdim
Artık bütün üzgün oluşlarımın adı:
Üniversite sınavına girdiği ilk yıl Ege Üniversitesi Biyoloji Bölümünü kazanan Madak maddi sıkıntılardan dolayı çalışmak zorunda kalınca okulu bırakmıştır. “Yüzüm Güvercinlere Emanet” şiirinde şöyle anlatır yaşadığı zorlukları ve yaşam mücadelesini.
“Gecenin vitrinine konulmuş
Büyük bir yakut parçasıydı sabah”
“Gözlerim ormanda kaybolmuş çocuk gözü renginde
Acemi ve pazartesi olurdu
Kara sürmeler çekerdim gözlerime
İzinliydim nasıl olsa dezavantajı bol şiirler yazmaya”
İnsanın içini ürperten ve yoksulluğu anlatan bu dizelerinde
“Tartıl be abla! derlerdi
Karınca gibi ince belli çocuklar”
Tartardı çocuklardan biri
Binalar eğilir bakardı iç çekerek
Küçük, nasırlı bir avuçtan
Avuçlarıma dökülürdü tüm şehir
Güvercinlere emanet ederdim yüzümü
Aç gagalarını ıslatırdı gözyaşlarım”
Tekrar sınava giren Madak Dokuz Eylül üniversitesi Hukuk Fakültesini kazanır. Ancak babası ile olan ilişkisi bozulduğu için kaydını dondurmak zorunda kalır. On dokuz yaşında ilk evliliğini yaparak evi terk eder. Dört yıl evli kaldıktan sonra boşanır.
Şair yarıda bıraktığı hukuk fakültesine geri döndüğü zamanlarda eşinden yeni ayrılmıştır. O dönemde İzmir Bornova’da bodrum katta yaşamını sürdürürken bir dershanede sekreterlik yapan Madak bu dönemi anlatan şiirlerinde kendini bir bodrum kat kızı olarak tanımlar.
Hukuk eğitimini 2000 yılında tamamlar. Avukatlık stajı yaptığı dönemde tasavvufa yönelir ve şiir yazmaya başlar. Aynı zamanda baş örtüsü takmaya başlar. Bu dönemi anlatan şiirlerinde Madak “kadın kimliğinden sıyrıldım” sözleri ile kendi anlatır.
Madak bu dönemde , edebiyatçı Müjde Bilir ile sıkı bir dostluk ilişkisi kurar.
Kardeşi bir dergide gördüğü “İnkılap Şiir Ödülü” yarışmasına katılmasını önerir. Madak ise “ boş işler “ diyerek bu öneriyi ret eder. Kardeşi kendisinden habersiz yarışmaya başvurur. Didem Madak 2000 Şiir Ödülünü “Grapon Kâğıtları” ile alır.
Dünyayı bir salyangozun izlerinde dolaşsam,
Hiçbir atlasta henüz yer almamış.
Ardımsıra yollara hayalimin kırıklarını bıraksam
Yeter mi bu izler beni kendime getirmeye acaba?
Ödül törenine giderken Madak, kadın kimliği ile barışıp örtüsünü çıkarmıştır. Ödül töreninin öncesinde tanıştığı bir şairle buluşmalarında her ikisi de bir şiirle gelecek ve birbirlerine okuyacakları sözünü almıştır. Didem bu buluşmaya başörtüsü ile yaşadığı zamanları anlattığı “Siz Aşktan Ne Anlarsınız Bayım” şiiri ile gitmiştir.
“Siz Aştan N’anlarsınız bayım
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Alt katında uyumayı bir ranzanın
Üst katında çocukluğum...
Kağıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!”
“Allah’la samimi oldum geçen üç yıl boyunca
Havı dökülmüş yerlerine yüzümün
Yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım
Gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı
Tesbih tanelerim bitse göz yaşlarım...
Saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı.
Ben istemenin allahını bilirim bayım”
Siz aşkı ne bilirsiniz bayım
2002 yılında İstanbul'a taşınır ve ölene kadar burada yaşar. İstanbul Eczacılar Odasının avukatlığını yapmaya başlayan Didem Madak, bir yandan da şiir çalışmalarına devam eder. 2002 yılında Ah’lar Ağacı isimli şiir kitabını yayınlar.
Güçlü bir el silkeledi beni sonra
Sanırım Tanrı’nın eliydi.
Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan.
Binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi,
Ve çok şey geçmiş gibi başımdan,
“Kaybolmak istemiştim bir zamanlar
Kapının arkasında yokum demiştim
Bulamazsınız ki artık beni,
Kaybolmak istemiştim bir zamanlar
Tanrı’nın arkasına saklansam.
O Kocamandı, en kocamandı o.
Bir kız çocuğunun hayalleri kadar.”
Şiirlerinde hem hüzün vardır hep yalnızlık…
Bulunmaz Hint kumaşı sanmıştım.
Kaç metredir benim yokluğum?”
Annesi hüzünde de sevinçte de şiirlerine yansır.
“Annem çok sevinmelerin kadınıydı.
Bazen sevinince annem gibi,
Rengarenk reçeller dizerim kalbimin raflarına.”
“Ama yazgısını yaldızlı çokomel kağıtları gibi,
Tırnaklarıyla düzeltemiyor insan.”
Bir zamanlar meydan okumak isterdim.
Kaç meydanını okudum da bu hayatın.
Yalnızca iki harfini öğrendim:
Güçlü bir el silkeledi beni sonra
Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan,
Çok şey geçmiş gibi başımdan
Ahlar ağacından sen de biraz meyve topla.
Bin ahımın hakkı toprağa kalsın...
Şairin Pulbiber Mahallesi isimli şiir kitabı 2007 yılında yayınlanır.
Öldüğünü kimseye söylemedim
Oysa inanmıştık aşkın bedelsiz kamulaştırdığı hayatımıza
Evimizin ortasından geçen baharat yoluna,
Tarçın koklar, salep olurduk
2006 yılında, ikinci evliliğini Timur Çelik ile yapar. Bu evlilikten 2008 yılında doğan kızına annesi Füsun’un ismini verir. Anne olduktan sonra şiir yazmayı bırakan şair bir süre edebiyattan uzaklaşır. Madak’ın 2009 yılında yazar Şükran Yücel’e gönderdiği e-postanın ekindeki metin aynen şöyledir: