Cemil MERİÇ
- CEMİL MERİÇ
- 13 Haz
- 2 dakikada okunur

CEMİL MERİÇ
*
Hüseyin Cemil Meriç (12 Aralık 1916, Reyhanlı - ö. 13 Haziran 1987, İstanbul), Türk yazar, şair ve düşünür.
Aruz ve hece ölçüsüyle şiirler de yazmış olan Cemil Meriç, çok iyi özümsediği Batı düşüncesi ile Türkiye'nin batılaşması konularını incelediği eserleriyle tanındı. Batılı fikir ve sanat adamlarının adeta resmî geçitte olduğu eserlerinde Türk aydınlarının «müstağrib»leşmesini-batılılaşmasını- büyük bir yetkinlikle eleştirir, önce kendi kültürlerini tanımalarını ister.
1955'te görme yetisini tamamen yitirdi. Ardından çevresindekilerinin katkılarıyla ömrünün en üretken ve verimli yazarlık dönemi başladı.
Kendisine has coşkulu üslubu ve temiz Türkçesi ile kırk kadar gazete, dergi ve ansiklopedi de yüzlerce makale yayımladı.
*
BUDA'nın ACIKLI SONU

“Dünya nimetlerini ömrü boyunca hor gören Buda nefis bir domuz kızartmasını tıka basa atıştırdığı için göçüp gitmiş.
Tarihçi böyle söylüyor. Güneşte leke arayan küçük adamın uydurduğu bir yalan mı bu, bilmiyorum. En yavuz ermişlerin, en çetin kahramanların zaman zaman nasıl çamurlaştıklarını görmek, küçük insanlar için hain, buruk ve zehirli bir teselli.
İnsan kendi varlığını her gün biraz daha az kusursuz bir heykele benzetmek için boşuna gayret harcıyor. İçi bir zafer vehmiyle kabarırken, kaderin iblisçe kahkahası elinden çekicini düşürüveriyor. İradenin kazandığı zaferler kardan bir heykel kadar fâni. Promete’den İsa’ya kadar bütün devler er geç tasfiye edilmiştir. Yarattığınız heykel sizden başka hayranı olmayan bir kukla. En küçük dalgınlık yılların emeğini yok etmeye kadir.
Arkada kalan yıl bana ne kadar derin ve şifasız bir cehalet içinde yüzdüğümü, aczimi, bayağılığımı öğretmekten başka ne yaptı? Vehimler, insan denen ağacın yaprakları ve çiçekleri… Realiteyi görmemek için dini, sanatı aşkı yaratmışız. Faust’un susuzluğu sonsuz bir çölünkinden farksız. Zerdüşt’ten beri hangi muammayı çözebildik? İnsanlık daima daha kötü oyuncaklar peşinde koşan bir çocuk.”

***
“Spinoza’nın bir sözü beni sık sık düşündürür: “Havaya fırlatılan taş konuşabilseydi, mutlaka kendi arzusuyla yolculuğa çıktığını söylerdi.” Fırtınalı bir denizde çalkalanan pusulasız bir gemi, bizden daha hürdür. Riyazet kalesi bir sırça köşk. Hangi limana doğru yöneleceğiz? Hayyam, kendisinden önceki büyüklerin efsane söyleyip uykuya daldıklarını haykırıyor, onun sunduğu kadeh de köpük dolu. Doğu, dış dünyayı değiştiremeyeceğini çok çabuk anladı, esrar dumanlarından ördüğü has bahçede şarkılar söylemeyi, kaderle boğuşmaya tercih etti. En yontulmamış sokak adamıyla Eflatun arasında sadece bir üslup farkı var. Batı ile Doğu’yu ayrı dünyalar gibi göstermeye kalkışanlar büyük bir gaflet içindedirler. Batı ile Doğu ancak haritada bir realite. İhtiyarlayan, belleri bükülen, bunayan milletler var. Ortaçağda, Avrupa Doğu, Asya Batı’dır. İbn Haldun, Bergson’dan çok daha Batılı… Aryalı akıncıların zincire vurduğu siyah derililer fatihlerinden çok daha medeni idiler. Kuzeyli barbarlar, yırtıcı sürüler halinde, sulhçu ve ilerici kavimlerin mezarcısı olmuşlardır. Yani kaba kuvvet, mızrak veya kılıç munisleşen, incelen, olgunlaşan insanı yenmiştir. Tarih, galiplerin yazdığı bir kitap. Zafer, arkasından bıçaklanan masum düşmanların cesetleri üzerine atılan yapma çiçeklerden bir çelenk...
Hristiyanların ve Yahudilerin belli günlerde et, yağ gibi bazı yiyecekleri yemeden tuttukları oruç...
…
Uykusuz bir gece, gazetedeki herhangi bir havadis, bir gıda maddesinin bozukluğu, havanın yağmurlu veya sisli oluşu…düşüncelerimize istikamet veren, bu kadar çeşitli, kontrol altına alınmaları bu derece imkânsız saikler…
“Bitirmek mi? Neyi? Tanrı korusun! Bütün kitabım bir müsvedde, hem de bir müsveddenin müsveddesi… Vakit, para, sabır…neredesiniz?”
Cemil MeriçJurnal Cilt 1












































Yorumlar