Hangi Göl, Gözlerine Güzel Düşmez, Delikanlı Bir Bahar Günüyse?
- Şenol YAZICI
- 2 Nis
- 3 dakikada okunur

İZNİK PANOROMASI
*
ŞENOL YAZICI
*
Yol ; Bilinmeyenin Cazibesi
Yol hazırlığındayım. İznik Gölü'nden Sakarya nehrine, oradan da Adapazarı'na uzayan bir yolum var bugün.
Nisanın ilk günleri, ama erken... Yine de dört yan bahar; filizlenmemiş, öyle gümbür gümbür yağmış ...
Ülkenin en büyüklerinden bu göl ve nehir kıyılarını , daha henüz doğadan koparılmamış zeytinlikleri, üzüm bağlarını, şeftali bahçelerini , bazıları belki de ta Bizans ya da Selçuklu zamanından kalma yerleşimleri, dağları, ıssız vadileri yer yer daralan, yer yer beklenmedik kıvrım kıvrım vırajlarla aşan hala bakir bir yoldur burası.
Ülkenin en güzel yollarından biridir bu güzergah.
Bu yola o kadar çok gelip gittim ki... Belki Adem'den beri, belki ondan da eski; insanlığın kadim yıllarından buyana kullanılan bu yolun, belki her virajını, her tepesini, hatta her ağacını bilirim desem yalan olmaz. Eskiden ünlü su yılanlarını da...

Eskimeyen Heyecan
Yine de içimde kopan bu heyecan fırtınası niye?
Kıştan kurtulmanın , göreceğim arkadaşlarımın ya da yeni keşfedeceğim yer ve insanların coşkusu mu?
Her neyse; her yola çıkış dehşetli bir başlangıç heyecanıdır aynı zamanda.
Hep merak etmişimdir yolu, yolculuğu, hiç eskitmeyen, hep heyecan kılan sır nedir diye?...
Bir bilinmezliğe uzanması mı ya da tehlikeye bu kadar yakın, içiçe ama yolculuğun gölde, suyun derinliklerinde ya da bir uçurumun dibinde bitmeyeceğine emin olmak mı güzel...
O ise eğer bu heyecanı yapan uydurma bir his; nasıl emin olabilirsin ki? Şimdi değilse belki az sonra...
Yoksa o az sonra mı?...

YOLun, İNSANI böylesine etkileyen gizemini çözen var mıdır?..
Sonsuzluğa ve bilinmeyene uzanan hiç bitmeyecek gibi duruşu belki ...
Bu yol, belki otuz yıldır geçtiğim, hemen hemen her adımını ezbere bildiğim yine de her geçişimde ayrı tat aldığım bir yol...
ESKİMEK diye bir şey varsa yollara özgü değil,

Gemlik'ten gelip Orhangazi güney cepheden göle uzanan yol, volkanik dağların yamaçlarına dizili eski köylerin eteklerine yayılı bereketli bir ovayı ikiye bölen düz bir yolla başlıyor. Orda olduğunu bilseniz de göl bir türlü gözükmüyor.
Dört yan zeytinlik... İnanılmaz bir şey daha; nasıl bir saçmalıksa kötü kokularından burnunuzun direğinin kırıldığı birkaç sanayi fabrikası var yol kıyısında. Bu cennete kasıtları neyse?...
Sonunda Göl

Dar bir kavşakla yolun ayrıldığı yerde ;
İki şaşkın kaz bulutlarda yüzüyordu.
Beklediğiniz göl olduğunda;
HANGİ GÖL,
GÖZLERİNE GÜZEL DÜŞMEZ, DELİKANLI BİR BAHAR GÜNÜYSE...

Coğrafyan Kaderindir
İznik gölüne her gelişimde aklıma gelir; dünyanın öte ucunda doğmak yerine burada doğsaydım ya...
Böyle bir gölü olmalı insanın,
su kıyısında uzanan öyle bir köyü olmalı...ve yakın:
Senin kuzeyin de daha mı az güzel diyorsunuzdur şimdi. Ne var ki dünyanın öte ucu, gelmek , gitmek bir zulüm, sadece bu bile burayı gurbet orayı sıla yapıyor,. O zaman da kaçınılmaz mahkumiyet başlıyor ya da iç acıtan bir sıla türküsü...
Tamam, coğrafya kaderimizdir de bu kadar olmamalı; kendini jiletlemeye ihtiyaç duymadan anlatmalı doğduğumuz yerleri.
İnsanın doğduğu yer;
bir ömür mahkumu olduğu değil, sığınağı olmalı; dilerse kaçacak, dilerse de koşacak bir yer olmalı..

Kim demiş Tanrı Resmi Sevmez
Yarattığı dünyanın güzelliğine dön bir bak... Her ne kadar eşrefi mahlukat olsa da yaratılanlardan insanı hiç hesaba katma ki ağzının tadı kaçmasın. Gerisine bak...
Muhteşem değil mi?
Şimdi Tanrı'nın sihirli eli, bomboş, durgun uzanan puslu suya desen desen olağanüstü resimler serpiyor,

Tanrı bir de resim yapsaydı ...
Göl, uzayıp giden yol boyunca renkten renge, desenden desene, an bir an değişen dev bir ebru tabloya dönüyor.

Şarkıdaki gibi...
bir yanım bahar bahçe...

ya da aynen hayat gibi;
bir yanım mezarlık...

Allahtan mezarlıklar az...
Ölüm de bir kez sadece...

Kaya
Kaya sanki özel emekle getirilip dikilmiş yol kıyısına...
Uludağ'ın dağcıları gelip onda tırmanma antrenmanları yapıyorlar duyduğum, öyle devasa bir tepe..
Bir insan aklı bunu düşünemez; Resmin büyük adlarında, Van Gogh'ta ya da Rembrandt'ta var mıdır bilmem. Ama GÖLün kıyısına koyacakları en son şeydir herhalde dev bir kaya.
Dedim ya, Tanrı bir dekorasyon dehası; neyi nereye koysa GÜZEL duruyor.

Şimdi tam zamanı,
şeftali ağaçları salt çiçek...
İznik dağlarından Bursa ovasına değin tüm dünya kızıl, alevden bir orman çiçek denizi ... kabarıyor...

Dünya kalpten hissederek bakınca ne kadar güzel....
Yaşanan olumsuzlukları bir an unutarak bakabilirsen kuşkusuz...
Olsun,
neylerse güzel eyler Tanrım...
Hep böyle, bir elma turtası gibi iştah açıcı durursa dünya, bırakıp gitmek, ölmek de ne zor olurdu,
arada bunalmak gerek...

Kırmızı eti ateşe at, ne güzel kokar
Burda onu bile beceremeyenler var.
*
Bilecik'ten Adapazarı'na giden yolda SAKARYA nehrine ve ovaya hakim gösterişli ve bir o kadar pahalı lokantalar yapmışlar...
Bir de yemek yapsalarmış...
Ömrümde kırmızı etten tatsız tuzsuz, yani sevimsiz bir şey üretmeyi başarabilen çok aşçı görmedim.
Et bu... Ateşe at, yansın, ne güzel kokar, öyle bile bir tadı vardır. Kör pişirse, ben dahi pişirsem, lezzeti olur... Ama bunlar başarmışlar. Olmazı olur yapmışlar, etten başka bir tat, başka bir koku alıyorsunuz.
Güneyden gelirken yorulup uğrarsanız bir daha düşünün...Kalabalık bir grupsanız parayı da bitirip dönüyorsanız hele iki kez ...
Yine de avuntu var, klasik müzik çalıyorlar.
Acıya iyi geliyor.
* Sahi ne oldu, bizim yol lokantalarının vazgeçilmezi o acılı baharatlı bangır bangır Arabesk müziğimize?

Kommentare