BEN HUR
top of page

BEN HUR

Ben-Hur, 1959 tarihli sinema filmi. Yönetmeni William Wyler olan film, Lewis Wallace'nin romanı Ben-Hur: A Tale of the Christ'in en ünlü sinema uyarlamasıdır. Başrollerde, Judith Ben-Hur rolüyle Charlton Heston ve Messala rolüyle Stephen Boyd vardır.

Filmin galası New York'ta, 18 Kasım 1959 tarihinde Loews Theater'da yapılmıştır.

Film sürpriz bir şekilde 11 Akademi Ödülü kazanmıştır; 2011 yılı itibarıyla bu sayıyı sadece 1997'de Titanic ve 2003'te The Lord of the Rings:The Return of the King filmleri yenileyebilmiştir.

Film MGM65mm ismi verilen bir kamera ile 2.76:1 sinemaskop formatında çekilmiştir

Filmin uyarlandığı romanın yazarı Lewis Wallace ABD İç Savaşı'nda Kuzey Orduları generaliydi ve II. Abdülhamid zamanında, 1882 yılında ABD'nin İstanbul'daki Osmanlı İmparatorluğu elçiliğine getirilmişti (“Memaliki Müctemian Amerikan Devleti Sefiri Kebiri”).


Ben-Hur, 2004 yılında Kongre Kütüphanesi tarafından "kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli" filmler arasına seçilerek ABD Ulusal Film Arşivi'nde muhafaza edilmesine karar verilmiştir.




ÖNEMLİ NOT: 2016'da yeniçevrimi yapılan BEN HUR'da Halük Bilginer de rol almıştır. Aynı senaryoya bağlı olarak , ama farklı bir bakış açısıyla çekilen film, meraklısı için filmin linki aşağıda eklenmiştir.
İzlemeniz tavsiye edilir.

Aşağıda Şenol YAZICI'nın 2017'de yazdığı iki filmi de değerlendiren karşılaştırmalı bir film eleştirisi olduğu kadar yeniçevrimler üzerine edebi bir yazısı da yer almaktadır.

Okumanız önerilir.






ŞENOL YAZICI


BEN HUR

ve

İKİNCİ ÇEVRİMLER


Mart 2017, maviADA


Bir yere ikinci kez gitmekten, bitirdiğim bir dostluğu ya da aşkı tazelemekten hep korkarım... İstemem değil korkarım; bıraktığım tatta bulamam diye...

Yeniçevrimlerden de aynı biçimde... hele ilkini görüp beğenmişsem... Örneğin "Maymunlar Cehennemi"nin yeniçevrimini izlediğimde sanki bıraktığımda bir civan güzeli olan sevgilimi yaş dönümüne girmiş gibi görmüş, beğenmemek ayrı, dehşetli hüzünlenmiştim.


Her zaman değil tabi... parmağı kadar bir kıza gönlünü kaptıran o dev gorilin hikayesinde yani KİNG KONG'ta hiç de öyle görmemiştim ama, aksine çok başarılı bulmuştum yeni yapımı...

Hele SPARTAKÜS... Önce beğenmemiş, Kirk Douglaslı o muhteşem filmi aramış, sonra sonra bu onun kuzeni gibi bir şey galiba ama, çok daha farklı ve çok daha hoş bir şey demiştim...

Ayrıca başka bir yönünü de biliyorum konunun. İlk çevrim filmi seyrettiğimde belki de onlu yaşlarımdaydım. Bilgim, kültürel birikimim sınırlı, düş gücüm öyle... Ergenliğe bile girmemişim, dünyayı başka türlü görüp algıladığım bir zaman; o bakışla bu bakış bir olur mu? İnsan bildiğiyle hayal eder, kıyaslar. Sivas'ın bir dağında asker öğretmenken çocuklara portakalı üç gün anlatmış da ortaya çıkarabildiğim en çok benzeyen biçim küçümen bir kavun olmuştu, unutur muyum?

Milyon dolarlarla dönen dev sinema tekelleri herhalde bir senaryo yazdırmaktan kaçmıyordur, belki parlak bir senaryo bulamıyordur. İşe gişe hasılatı yönünden bakınca da bu kaygı normal. O zaman tutmuş filmleri çevirip çevirip yapıyorlar yeniden... Ama kabul etmeli, böylece o filmle hiçbir zaman tanışma şansı olmayacak kuşağı da gözetmiş oluyorlar.

Bize de, ben bunu biliyorum, deme şansını veriyorlar az mı? Sonunda imrendiğim, ama tescil edilmmemiş de olsa kanaat önderlerinden biri olduk da farkında değiliz, gibi …


BEN HUR’un ilk filmini herhalde izledim… Yani 1959 yapımı 11 dalda ödüllü filmi… Herhalde diyorum, çünkü sonraki zaman diliminde hakkında o kadar çok yazı okumuştum ki, izlemiş gibi sanmam doğal olabilir… ama başka bir şeyi net olarak anımsıyorum. Filminden önce kitabını okumuştum. O kitabın yeni basımı var mıdır bilmiyorum. Ama varsa mutlaka okumalı. Kitabı bence iki filmden daha güzel…Tabi ki bunda etken, o kitabı yazan biraz da okur, yani bir bana özgü düş gücüm. Benim yaratıcılığımın Einstein örneği olması gerekmiyor; sonuçta okuduğum ve içini doldurduğum o kitaptan keyif alacak olan da benim, yani bana göre zevki ben üretirim okuduğum kitapta; başkası mı yapacaktı?… Edebiyat eserlerinin özelliği bu değil mi?


Yine de itiraf edeyim, sanki bizim mahallenin takımı yerel ligi kazanıp da şampiyon olmuş da sokaklara adı yazılıyor... ya da geçmişimden şanlı, övündüğüm bir sayfa, örneğin ta bilmem ne zaman sınıfta uzuneşek oynamakta birinci olmuşumun resmi gibi ya da bir taşra kentinde kendi halinde bir adamken göründüğüm bir filmde Altın Portakalı kazarmışım gibi… Benim bilgim dışında basına sızdırılmış da birden karşılaşmışım gibi bir hisse kapılıyorum, bilmem ne zaman izleyip çok beğendiğim bir filmin yeni çevrimi vizyona girdiğinde...

Yani hem yakalanmış gibi mahcup, ama bilmekten gururlu… hevesleniyorum...

BEN HUR’un yeniçevrimin fragmanını sinemada izleyince öyle oldum.1959 da çevrilen ve 11 ödüllü BENHUR’un dünyanın en iyi on filminden biri olduğu herkes tarafından kabul edilir... ve ben onu izleme onuruna eren şanslı insanlardan biriyim, ne gurur, düşünsenize…


Yeni çevrimi de heyecanla bekliyorum.


BEN HUR benim aklımda Hristiyanlıkla ilgili, darbe modası deyimle diyeyim, subliminal mesaj veren bir film gibi kalmadı. Ama Taha Akyol öyle bir yorum yaptı, hatta ilk filmde yakaladığı bu ruhu, yani Hristiyanlığa yorum getiren hali yeni filmde göremediğini ifade etti. Ahmet Hakan’da hani her alanda uzman gibi yazan köşe yazarı da AKYOL’un adını zikrederek, katılıyorum, film yaya kaldı… deyince moralim bozuldu. Nerdeyse gitmeyeceğim.


Oysa, her iki filmin de yapımcılığını yapan MGMnin meşhur aslanı adına konuşan; 1959 yapımı film de intikam ana temaydı, bunu biraz değiştirdik 57 yıl sonraki yapımda der gibiydi.


İlk BENHUR’dan bende kalan gösterişli, kostümlü, savaşlı, savaşarabalı yarışlı, dönemin dinlerinin bir arada yaşadığı antik bir devri tüm görkemiyle sergileyen bir atmosferdi. Roma işgali altında bir Yahudi kenti, Kudüs … Herhalde İsa’nın doğum günleri… Çünkü filmde zamanı tarihlemek için mi ne, İsa sıkça gösterilen bir figürdü, çarmıha gerilişi de vardı. Bir Yahudi prens anımsıyordum ve aynı zamanda rakibi olan bir Romalı çocukluk arkadaşı, sonradan Roma ordusunda yetkili, yani Massala…İşte o güzel adam; zamanın bir başka ünlüsü Stephan Boyd. Roma mitolojik tanrılar dönemini yaşarken, Yahudiler tek tanrı inancındalar… Ve tahmin edileceği üzre bu iki dini, milliyeti farklı arkadaş arasındaki uzun soluklu, şiddetli rekabet ve çatışma… Tevrat’ı yeniden yorumlayan ve zamanla yeni bir din kimliğine bürünen Hıristiyanlık diye bir şey yok, İsa filmde doğuyor, mucizelerini sergiliyor sonunda da çarmıha geriliyor… ya da gerilecek filmde, ama Hıristiyanlığa, Müslümanlığa daha var…


Sonra Roma ordusunda kimlik arayan ve yükselen, rütbe sahibi olan eski arkadaş, bir nedeni olmayan ama çıkarları etkisiyle yeni düşman: Massala…

Sonra evinin terasından kente giren Romalı vali ve askerlerini izleyen Ben Hur … sonra valinin kafasına kazaen düşen kiremit… Bu nedenle Ben Hur dâhil hepsi vahşice cezalandırılan aile bireyleri…

Bazı sahneler aklımdan çıkmıyor… Örneğin arabalı yarış sahneleri… Bir de öldüğü sanılan ama sonradan Ben Hur’ca cüzamlılar arasında hasta olarak bulunan anne ve kız kardeş…

Bütünü o devir aklımın ermediği ama büyülendiğim bir atmosfer içinde geçen köklerini ve ayrıntılarını anımsayamadığım gösterişli sahneler…

Taha AKYOL ‘la Ahmet Hakan ne derse desin, ben bu filme gideceğim. En azından ne kadar doğru diyorlar öğrenirim. Hem onlarla senin zevklerin aynı mı ki, söylediklerine bakıp karar veriyorsun. Git, kendin karar ver.


Ama etkilenmişim, hiç etkilenmem derken. Gazetelerin, köşe yazarlarının gücüne bak. Geciktire geciktire sonunda gitmeyi başardım.


En etkileyici sahnesiyle açılıyor film. Savaşarabalarının yarış sahnesi… Massala ve BENHUR son hesaplaşma için arabalarına biniyorlar. Biri ölecek…

Şaşırtıcı, ilk izlediğim zamanki kadar etkilenmiyorum, oysa film bir de 3D formatında, sahneden fırlayan atların ayakları altında kalacağız nerdeyse, ama niyeyse olağan geliyor bana…


Sonra arenadakinden bozkırdaki bir at yarışına, 8 yıl önceye gidiyor, kamera… Ben Hur’la Massala’nın kardeş olduğu günlere… Önceki filmde çocukluk arkadaşı değil miydi bunlar? Ya kitap da… Anımsamıyorum ki… Dedim ya parça parça kalmış aklımda. Yine de filme itimadım azıcık sarsılıyor.


İlk hissettiğim ötekindeki masal havası yok… her eylemin ve davranışın daha bireyci, daha akılcı bir açıklaması var. Örneğin Massala Ben Hur’un ailesince evlatlık edinilmiş bir Romalıdır. Zengin ve asil ailenin yanında eziklik hissetmektedir ve bu eziklik onu Roma’ya dönmeye ve orduda yükselmek için mücadele etmeye yönlendirecektir. Nitekim bunu başaracaktır da…Ve Massala gücünü, varlığını kanıtlayacağı yere döner orduda bir rütbeli asker olarak. Önceki filmde Massala çocukluk arkadaşıydı. İyi de İtalyalı zavallı bir Romalının Kudüs’te ne işi vardı? Bu yönlü yeni film daha nedenci? Kandırılmışım hissi bende olsa da bu hoşuma gidiyor.


Bu arada işgalcilere karşı yer yer ayaklanmalar vardır. Hatta Ben Hur bunlardan birini tedavi etmiştir, hatta yaralı genç asi iyileşmeyi onun evinde saklanarak beklemektedir.


İsimler benzese de önceki filmle bir bağlantı kuramıyorum.


Genel valinin şehre gelişi her iki filmde de de kırılma noktasıdır.


Birden önceki filmde belki abartılı bulduğumdan iyi anımsadığım sahnenin geleceğini hissediyorum. Çünkü Ben Hur ve ailesi sokaklardan geçen Roma ordusunu ve valiyi seyretmek için evin üst katlarına tarasa çıkmaktadır.


Balkonumsu terasta kiremit arıyorum. Kiremidi kimin düşüreceğini de belirlemek için bakınıyorum. Belki de hiç konuşmasa da birkaç sahnede gözüken bizim Halük Bilginer’in canlandırdığı karakter yapacaktır bunu. Ama kiremit yok…


Ben Hur’un daha önce tedavi edip evinde sakladığı isyancı birden başka bir balkonda ortaya çıkar ve valiye nişan aldığı okla başka bir Romalıyı öldürür… ve kaçar. Onun peşinden gelen Massala komutasındaki Romalılar da herkesi tutuklar.


Kim ne derse desin bu sahne hoşuma gidiyor, önceki filmden aklımda bir anlamsızlık olarak kalan bu kırılma sahnesi ikinci filmde düzeltilmiştir. Daha bir ilgiyle izliyorum şimdi filmi…


İsa birkaç sahnede gözüküyor, önce bilge ve elinden mucizeler gelen bir hikmetli sözler eden bir adam olarak, ardından çarmıha gerilme sahnesiyle… Bana hiç de subliumit bir mesaj gibi, dinsel bir bildiri gibi değil öykünün zamanlamasını belirten bir amaçla kullanılmış gibi geliyor.


Sahi bu arada bir ayrıntıyı belirtmeden geçmeyelim. Tarihsel bilgilerimde İsa’yı Museviliğe eleştirel yaklaşımı nedeniyle haklı bir tehlike gören Yahudi din adamlarının valiyi zorlaması sonucu öldürüldüğü yazılı… Hatta Romalı valinin bu işe çok da sıcak bakmadığı… Oysa ikinci filmde vali karşılaştığı İsa’yı en tehlikeli diye yargılar bile sözleriyle. Herhalde dinler arasında başka tür bir barış gayreti olsa gerek… ya da subliminal mesaj bu mu? Yağmur yağdı, demişsen aslında bana ördek dedin, demek gibi bir şey…


BEN HUR izlenmeyecek gibi değil, büyük emekle ustaca yapılmış. Handikap ilki izlemiş olan ikincide de aynı tadı, yani o masalsı havayı ararsa bu film fazla gerçekçi, aynı zamanda önceki bir kitle filmiyken, bu ise BEN HUR’un filmi olmuş… İki filmde de ortak olan ve en etkileyici bölümleri savaş sahneleri bu filmde çağın olanaklarıyla daha da ustaca çekilmiş. Ama en güzel sahneler hangisi derseniz, Ben Hur’un küreğe mahkûm edilişi ve katıldığı savaşta batan gemiden kurtuluşu olağanüstü bir sinema dil ve görsellikle anlatılıyor. Büyülenirsiniz. Başka şeyleri ne kadar bilirim tartışılır, ama sinemayı iyi bilirim, bir film mi çevirdin derseniz hayır, sadece sadık bir izleyiciyim, yumurta da yumurtlamadım ama tazesini iyi tanıyorum, çünkü ömrümce yedim. Salt o sahneler için bile… bu film de unutulmazlar arasında yer alacaktır.


Oyunculuğa gelince, böylesine görkemli bir hikâyede beni de dikseler arenanın bir yerine estetik dururdum, o nedenle hepsinin durumu kurtarır olduğunu düşünüyorum. Ama biri var ki, her zamanki gibi müthiş bir oyuncu, gerçek bir sinema devi: Morgan Freeman …


Filmin sonunda önceki filme göre bir farklılık daha var. Massala ölmüyor, bu filmde… Yaralı ve perişan haldeyken Ben Hur’a tehditler savuruyor ve Ben Hur yine de onu affedip kardeşçe sarılıyor. Bu bana sahici gelmedi, sevmedim de… O öldürücü yarış Massala’nın seçimi, ortaya konulan bir ödül de var… Ben Hur’sa özgürlüğünü satın alacak karşılığında… Onca mücadele eden, kardeşini, annesini, bütün varlığını kaybeden bir insan en büyük düşmanına o istenmeyen, beklenmeyen hoşgörüyü niye sergiler? Eski Ahit’te yani Tevrat’ta böyle bir emir yok, o Yeni Ahit’in yani Hıristiyanlığın öğretisi, öteki yanağı uzatmak… Yine de kabul etmeli, şaşırtıcı dende insancıl ve sevimli geliyor.


BEN HUR'dan çıkarken zamanımın da paramın da boşa gitmediğini düşünüyorum. Ama ilk filmden aldığım yıllarca sakladığım şimdi ayırt bile edemediğim o eski sandıklardaki naftalin kokulu o tat, o masalsı hava yok şimdi, fark ediyorum.


Yene de bunun filmin başarısızlığından olmadığını çok iyi biliyorum. Ben masal çağını geçtim. İlk filmi çocukluğumda izlemeseydim, yıllar içinde de onu değiştirip, hatta yeniden çekerek başka bir boyuta taşımayacak, ilk kez karışlaştığım bu filmi avuçlarım kızarana kadar alkışlayacaktım…


O zamanlar çok sevdiğim Tommiks Teksas kitaplarını anımsıyorum. Bütün harçlığımı yeni sayılarını almak için yatırmam bir yana, kaçırdığım eski sayıları sinemanın önünde yağmurun altında öyle ayakta kiralayıp okuduğum dönemleri... En büyük hayalim, bir gün büyüdüğümde çok para kazanmak değildi, küçük bir ev alıp bu kitaplarla dolduracak ve hiç dışarı çıkmayacaktım, güya… Şimdi o kitaplar gene var ve küçük bir ev alacak imkânım da… ne var ki bir hevesle elime aldığım hiçbir Tommiks ya da Teksas o zamanki tadı vermiyor. Çizgileri acemice, diyaloglar yersiz, bağlantısız, anlamsız, kurgu saçma sapan geliyor…


Burnum büyümüş, inadına kusur arıyor değilim, aksine… Tutunacak bir dal, avunacak bir hoşluk, uğruna mücadele edecek bir hayal yaratmaya çırpınırken mi? Sadece yaşım büyüdü, deneylerim arttı, bildiklerim dünya kadar… Dünya bir anda avuçiçi bir adaya dönüştü… Ağzımın tadını kaçıracak dende…


Ahmet Hakan’ı bilemeyeceğim, bu yönlü kültürel birikiminden niyeyse kuşku duyuyorum. Ayrıca eski filmi izlediğini de sanmam, ama Taha Akyol’dan eminim… O da benim yaşadığım medcezirleri yaşamıştır, ama yargısı olumsuz olmuştur. Benim Teksas Tommikslerle ilgili yargım gibi…


Değişen bir şey var, ama galiba bizde… yoksa iki Ben Hur ‘da olağanüstü yapımlar… Üçüncüsü olur mu, olursa ben görür müyüm bilmiyorum ama olsa severek giderim… İnsanüstü, hatta insan bile olmayan, tenekeden yaratıkları kahraman yaptıklarında hiç sorgulamadan izlerken, çok sahici gibi duran, ailesi, ekmeği, özgürlüğü ve ilkeleri için kendini aşarak güçlenen ve bunu inandırıcı bir biçimde başaran bir adamın mücadelesini izlemek iyi geldi. Belki de bu hikaye hep iyi satıyor; insanın haklı ve onurlu intikamı …


Herkesin uğradığı bir haksızlık ve alınacak bir intikamı var da ondan mı?






*Filmler kendi yüklememiz değildir, sinema sitelerinden alınmaktadır. Kaldırılmış olabilir. Siz kendi sitelerinizi seçebilirsiniz.

Etiketler:

11 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

MESUT KARA

1/3
bottom of page