Ayvalık Günlükleri
- Şenol YAZICI
- 15 saat önce
- 4 dakikada okunur

Şenol YAZICI
*
Daha önceki deneylerimden bilirdim, Ege'de ne zamanki limonlar çiçek açar, bilin ki artık denize girme zamanıdır.
Bak bunu sevdim; torunlarıma benden miras: "Ne zamanki limonlar çiçek açar, denize girebilirsiniz."
Ya yediverense limon?..
Saksıdaki limon nasıl da çiçek açmış, bahçedeki kirazlar bile taneye durmuş, gözlerim nasıl yol çekiyor, ama Uludağ karlı parmağını sallıyor tehditkar bir tavırla.
Limon deyince internette denk geldiğim bir limonla ilgili bir şarkı var, sizle de paylaşmak istedim. Sözlerini bilmem ama ritmi çok güzel. Dinlemeden geçmeyin.
Artık hava durumu bile dinlemez olmuştum; güneşli havalardan, açacak çiçekten değil, yağacak kardan, meyveleri tutacak dondan, gizli buzlanmalardan söz ediyordu.
Sanki önümüz bahar değil, azgın fırtınalarıyla bekleyen bir kış gibiydi.
Güvenemedim kendime. Nisanı sonlandırdım öyle çıktım yola.
Yine de ne olur ne olmaz diyerek, en son kışlık kadife pantolonumu, birkaç kalın ceketimi de ekledim yol hazırlığıma. En yükseğinden güneş kremimi, mayomu, havlumu, parmak arası terliklerimi, okuma kitaplarımı, yazmak için emektar laptopumu bir ay önceden hazırlamıştım zaten, arabada dolaştırıyordum.
Öyle yola hasrettim demek.
Dört saatlik yolu aheste aheste geldim. Bilen bilir, güneşli bir bahar gününde yolculuk ne güzel şeydir.
Eve varınca önce bahçedeki limonlara baktım. Geçen yıl bu zamanlar, dalları meyveden yerlerde sürünen ağaçlarda ilaçlık bir çiçek dahi yoktu. Direk güneş alamayan ağaçları don vurmuş, dökmüştü.
Akşam olduğundan olsa gerek biraz ısırıyordu da hava. Soba olsa yadırgamayacaktım, öyle...
*
Nedense çok zaman önce okuduğum bir metin geliyordu aklıma:
Kimbilir ne zaman, bir yerlerde okumuştum, yazın gördüğü ve çok beğendiği Gömeç'e ancak güz sonunda gelebilen birinin deneyimlerini mizahi bir dille anlatan bir metin... Büyük hayaller kurarak bin türlü fedakarlıkla düşlerini gerçekleştirecek delikanlı, en sonunda hissettiği yalnızlık ve uğradığı düş kırıklığıyla kendini asacak bir ip arar hale gelir.
Kışt kışt desem de ne fayda... O düşünce içimde yuvalanmıştı.
*
İtiraf edemiyordum ama ince yorganlarla üşümüş olmalıyım ki ertesi sabah en erkeninden ayaktaydım.
O erken saatte bile güneş dört bir yanı aydınlatıyordu. Akşamki karamsarlığıma gülüp yataktan fırladım, daha önceden arkadaşların bu saatlerde yürüyüşe gittiğini biliyordum. Belki yürüyüş sonrası denize de girerdim. Eşofmanlarımı çekip sokağa fırlamamla geri dönmem bir oldu. Hava buz gibiydi. Yetmiyormuş gibi soğuk bir poyraz esiyordu. Daha sıkı giyinsem iyi olacaktı.
Mayısın ikinci haftasında Ege'de bir mumya gibi giyinmiş çok insan göremezsin spor yapan, diyordum kendi kendime.
Deniz kıyısından Cunda'ya giden köprüye doğru yürüdüm.

Çok adalı Ayvalık'ın antik devirden bu yana yerleşime açık tek adası Cunda'dır. Kuruluşundan bu yana gemilerle, kayıklarla anakarayla bağlantısını sürdürdü.
Anakarayı Lale Adasına, orayı da bugün AYVALIK'ın en turist çeken, gece gündüz insan kaynayan yeri olan CUNDA ADASI'na bağlayan iki köprü 1964'te yapıldı. Biri Lale Adasını Cunda'ya bağlayan İstanbul Boğaziçi köprüsünden bile eski BOĞAZ KÖPRÜSÜ'dür.

Diğeri ise CUNDA , öteki adıyla GÖNÜL, bir diğer ya da son adıyla 15 TEMMUZ KÖPRÜSÜ,

ince uzun silüetiyle, iki tarafındaki turkuaza yakın denizle karikatürize edilmiş iri, koca gözlü dev bir balık gibi gözükür bana.
Hele burdan, tam ortasına geldiğinde bakınca...
Daha önce 1964'te GÖNÜL KÖPRÜSÜ, köprüden daha çok 300 metrelik Anadolu''yu Lale adasına bağlayan yığma taşla doldurma bir geçitti. Doğal olarak da denizin doğal bağlantısını koparmış, sirkülasyon kalmadığından kirliliği artıran iki ayrı denize çevirmişti suyu.

2016'da yapımına başlanan yeni köprü 2017 Temmuz'unda bitirilmiştir. Bu kez köprünün ayaklarının altındaki dolgu kaldırılmış, denize yol açılmış, zemin ortalama 5 m derinleştirilmiş, köprü altından tekneler geçecek hale gelmiş ve böylece yapay bir ayrılık yaşayan su birleşmiş, doğal haline gelip kavuşmuştur.
Mevsiminde gece gündüz insan ve araç trafiği yoğun olan köprü şimdi böylesine ıssız...
Sanki Mayıs'ın 15'i değil...
İn cin top oynuyor derler ya, aynen öyle...
Ne insan ne de araba!
"Bozma moralini yol yorgunusun da ondan böyle bakman," diyorum kendime. "Akşamı bekle bak nasıl canlanacak Ayvalık sokakları."

Bir zamanların marka yağ fabrikası KIRLANGIÇ şimdi lüks bir AVM olmuş. İyi konumu, barındırdığı kültür sanatla ilgili bölümleriyle her zaman müşterisi olan bu alışveriş merkezi akşamın yeni düştüğü bu saatte bile boş...
Kaç yıldır geliyorum, hiç böyle bulmadım burayı ya uğradığım hayal kırıklığı büyük, moralim bozuldu.
Ayvalık'ın bendeki notu düştü. Artık hep kusur görürüm.

AYVALIK'TA
DEĞİŞMEYEN BAZI ŞEYLER DE VARMIŞ
SOKAKLAR GİBİ...
Bitmez bir yılan hikayesine dönen DOĞALGAZ, 100.000 nüfusuyla yörenin en kalabalık yerleşimlerinden olan AYVALIK'a duyumlara bakılırsa nihayet teşrif etmiş, dahası söylenenlere inanırsak bizzat kullanan bir mutlu azınlık da varmış.
Öteki semtlere de bu yüzyılın sonuna değin geleceği kesinmiş.
ÇEVREYE VERİLEN RAHATSIZLIKLARI, YOLLARDAKİ ÇUKURLARI, HENDEKLERİ, KARŞINIZA ÇIKACAK SORUNLARI
O NEDENLE MAZUR GÖRÜN...
-22. yüzyıla değin biraz sabır-
BUGÜN DAHİL BEŞ GÜNDÜR AKIYOR,
NERDE BU SUYUN KAYNAĞI?
*

AYVALIK'ta su ciddi bir sorundu her zaman.
Geçen dönemlerde Balıkesir Belediyesinin desteğiyle Altınova'da açılan kuyulardan su basmaya başladılar kentte.
İçilemeyen, ama temizlik ve diğer giderlerde çok değerli bir suyu var artık AYVALIK'ın.
Belki de bu nedenle normal su parası dışında Balıkesir Belediyesi yılda iki kez enflasyona endeksli bir para topluyor bölgedeki abonelerinden. Geçen yıl her bir taksiti 75 Liraydı, bu yıl 150 lira oldu.
Bir de enflasyon yok diyorlar.
Bu değerli suyun kentin en seçkin mahallelerinden birinde doğalgaz nedeniyle kazınıp iyice havalandırılıp öylece bırakılmış bir sokağında pazar günü bir boru kaçağı nedeniyle başlayan su sızması beş gündür aralıksız sürüyor.
Mahalleden kimi gördüysem BAKSİye bildirdiklerini, ama şu ana değin bir bakım ekibinin henüz gelmediğini söyledi.
Bir de ben deneyeyim dedim, akşama doğru başvurdum, telefona çıkan kadın; "amirlerime iletirim" dedi.
İhbarımı aldıklarına dair bir mesaj göndermişler ama hala gelen yok.
İkna olmadım, önüme gelene telefon ettiriyorum.
Bakalım ben kaç gün bekleyeceğim?
NOT: Düşündüğüm gibi olmadı, akşam geç saatte bir ekibin sokakta harıl harıl çalıştığını gördüm, kısa sürede de halledip gittiler.
Yani benim aramamı mı bekliyorlardı gelip tamir etmek için...
Yoksa bildiğimiz o insani kural mı çalışmıştı; aslında bana kadar, herhalde birileri telefon eder diye beklenmiş, oysa kimse telefon etmemişti.

Plajlar boş, yollar ıssız... Geçmiş yıllarda denk geldiğim eğlenen, yürüyen, yüzen insanlar da yok.
Ayvalık tenha...
AYVALIK uyanamamış.
Takvime göre gümbür gümbür bir İLKYAZ...
Türkiye'nin çok yeri gibi AYVALIK'sa hala ZEMHERİ ...
En üzüldüğüm limon çiçekleriyle ilgili yargım da artık geçersiz.
Comments