top of page
1/1074

Ay Güncesi


hilal 2010

Aksi zamanların yalnızlığıyla, öznesine lanet edilen cümlelerin devrikliğiyle, harikulade hayallerin yitmişliğiyle asılıyorum bu tütünsüz gecenin sabahına…


Nedir ne değildir bilemedim bu yaşadığımız! Şimdi sen yoksun bunu biliyorum da, ben var mıyım onu bilmiyorum… Kelimelerle evcilik oynuyorum artık, sebepsiz yaşanılan her şeye inat saklıyorum kendimi buralarda… Senin tarafından bulunmak da değil artık istediğim, sadece kelimeler, evet bunlar istediklerim…


Çok geç kalınmışlıklara içmiyorum artık, erken bırakılmışlara kaldırıyorum kadehimi, 21.yy aşklarını da meze yapıp…


Zordu, ağırdı sevmelerimiz ya, biz kaldıramadık altında kaldık. Hakikati böyle mi anladık! İnanışların ötesinde bir kutsallıktın bende, şimdi geçmiş zamanlara söylenmek değil niyetim bir yerlerde eksik kalan yanlarım var onları tamamlamaktan ileri gelir bu düşüncelerim. Sorsan bana seni çoktan unuttum, bu yazılanlar kelimelerin oyunu bana. İçimde bir ses derinlerden "kelimeler aklın oyunudur" der deyip durur aynı anda. Aynı sahne tekrarlanır ayılıncaya...



dolunay 2010,

Bir yangın çıkmıştı. Kırmızısı, kanıma seni bırakmıştı! Geçti, geçmişti dokunaklı mektupların çıplaklıkları. Erimişti, iyiden iyiye mumlar! Uslu değildi artık zamanın ruhu. Adını her söylediğimde, zehirlerken kendimi, tanışmamıştık daha hayatla. Güller o güller nerde soldu, hatırla! Hatırla ama yaklaşma. Çünkü senin kalabalıklığın, çünkü senin kahkahaların… Evet… iyi biliyorsun. Bunların hepsi de yalnızlığından. Yani aslın astarın, zayıflığından.


Saklama sevgiler, dondurulmuş ruhlar… Giderek yaklaşılan, yaşlılık… umut! Ötesi Nil’e uzanmış bir büyü… soyut. İçinden geçilen deniz yakarken bedenimi; ulaştığım gözler, tırnaklarımda kaldı. Bilmezsin, bir yanın hayata bağışlar kendini, yani onun adı bağışlamaktır hayatın lügatinde. Sense kurban verdim diyemezsin yangında… Hafıza kurnaz bir melek. Kanatları ıslanırsa bırakıyor seni, kendinden aşağıya. Düşerken güneş duasına muhtaç kalıyorsun.


Yeniden, yeniden merdiven dayıyorsun aklının tepesine. Kurursa kanatlar, uyanma hali, hayali. Öyle yalvarıyorsun doğanın ruhuna. Sanma… Hep bir sanma üzerine kurulan dünya. Ve anladığında doğasını, en büyük sanrı sarıyor kollarını. İstinasız yanılgı! Bu yüzden anmıyorum artık adını. Yanlış anlama, okumuyorum artık seni, yazıyorum sadece. Kendime kalıyorum senden, boş ver bilme sen.


ayça 2010,

ecenin sesinde, ayın dizlerinde, bana olan hissizliğinde hatırlıyorum seni! Gözlerimde bir hüzün varmış öyle söylüyor dağların kimsesizi. Bir savaş sonrası artakalan eşyalarla yeniden bir dünya kurmak gibi, senin aşkının ertesi. Yılları da unutuyorum bu gece, kimsesizliğimi de… Bir şarkının yabancılığında kayboluyorum, bir şarkının öksüzlüğünü üstleniyorum yine. Nedendir bilmezler ki sessiz kalışım, ağlamayışım… Bilemezler günahın serkeşliğini. Utanmaz hallerine biçtiğim değeri, bana ettiğin eziyetleri söküyorum içimden ve rüzgâra bırakıyorum her şeyi… O sorsun gittiği yerlere ihaneti... Sisin içinden aralanırken bana sahip çıkan ay, bir tek ona söylüyorum gerçeği… Mutluluk oyunlarının gölgesinde, gizli bir aşkın düşünde bırakmasan ellerimi diye diye ettiğim duaların tutmayışına isyan ediyorum…


Ellerimi tutmayışına isyan ediyorum. Ben sarıldığımda dünyayı unuturken, senin ruhsuzluğunun yüreğime oturuşuna isyan ediyorum…

Kapat gözlerini ve sakın unutma bizi… Git. Elbet gidecektin. Olsun varsın, erken git. Bu değil ki beni üzen, benden gidişin asıl sebebi! Biz bir destanla başlamıştık unuttun mu? Senin inandığın bir destanla.

Peki, göze alamayışın neydi? Senin anlat(a)madıkların benim unuttuklarımdı… Fark edemediğin en büyük gerçek saklında kalanlar değil, bana sahip çık(a)mayışındı! Şimdi bir yerlerde aklına geldiğimde suçu bana atacaksın biliyorum, biliyorum ve inan artık dengesizliğimden gülüyorum…

2010 GÜZ, KONYA

Etiketler:

15 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/2

mavi

ADA

2002

Hayat ve Sanat

Emek veren herkesin ADAsı

  • LinkedIn - Beyaz Çember
bottom of page