Büyükada Rum Yetimhanesine Yolculuk
top of page

Büyükada Rum Yetimhanesine Yolculuk

Güncelleme tarihi: 11 Kas 2021



Prens Adaları olarak da bilinen Marmara Denizi’ndeki adaların en büyüğü olan Büyükada görülecek, gezilecek pek çok yeriyle her zaman ilgi odağı olmuştur. Masmavi denizi ve yemyeşil çam ormanlarının yanı sıra, en tepesinde bulunan Aya Yorgi Kilisesi ve Rum Yetimhanesi ile de gezginlerin uğrak yeri olmuştur Büyükada. Tırmanması hayli zor olan; ama zirveye çıkıp da gördüğünüzde yorgunluğunuza değecek bu binaların birinden bahsedeceğiz bu yazımızda size. Issız bir tepede anılarıyla baş başa, yapayalnız bırakılmış Rum Yetimhanesinden yani…

Avrupa’nın en büyük, Dünya’nın ise ikinci büyük ahşap binası olduğu söylenen yapı Büyükada’nın Manastır tepesinde 1898-1899 yıllarında bir Fransız şirketince otel yapılmak için inşa edilmiştir. Bina dönemin ünlü mimarlarından Alexandre Vallaury’nin projesiyle tamamen ahşap malzemeler kullanılarak, birbirine bağlı beş blok olarak yapılmıştır.


“Prinkipo Palas” adı altında Casino – Hotel olarak kullanılmak üzere yapılan binanın açılışına devrin yöneticileri izin vermezler. Otelin, Büyükada’nın ahlakını bozacağını ileri sürenler Osmanlı Padişahı İkinci Abdülhamid’i etkilemeyi başarırlar.

Casino-Hotel anlayışı Osmanlı yönetiminin örf ve adetlerine ters düştüğü ve gerekli izin alınamadığı için bina biter bitmez satışa çıkarılır, böylece bu proje başlamadan son bulur.

Adanın tepesindeki bu ahşap bina, yarım kalan haliyle Balıklı Rum yetimhanesinin kullanımı için dönemin en zengin Rum ailelerinden olan Andreas Syngros Vakfı tarafından 15 bin Osmanlı lirası karşılığında satın alınır. Diğer zengin bir Rum ailesi olan Zarifisler 3700 Osmanlı lirası ile bu meblağa katılınca, Sultan Abdülhamit de aynı amaçla 1180 Osmanlı lirası bağışta bulunarak bir ferman yayınlar. Fermanda binanın, “Balıklı Rum hastanesinde barınan kimsesiz Rum çocuklarına hizmet vermesi için, Rum patrikhanesinin himayesine” verildiği yazar. Ve bina, 21 Mayıs 1903’te Sultan Abdülhamit’in ve dönemin Patriği III. İoakim’in de hazır bulunduğu bir törenle yetimhane olarak hizmete açılır.

İki yüz altı oda, büyük bir mutfak, görkemli bir kütüphane ve on beş kişilik personelden oluşan yetimhane, yatakhaneden başka ilkokul ve çeşitli meslek okulları da barındırır. İlkokulda üç Rum, iki de Türk öğretmen ders verir. Yetimhanede barınan kimsesiz çocuklar ilkokulu bitirdikten sonra, aynı yetimhane içinde sanat okuluna gider; piyasada kendisine bir iş bulacak kadar çeşitli meslekler öğrenir.


Birinci Dünya Savaşının çalkantılı yıllarında Kuleli Askeri Mektebi bu binaya yerleştirilir. Yetimhane de Heybeliada’ya taşınır. Daha sonra işgal kuvvetleri tarafından adaya yollanan Rum göçmenleri barındırır bu görkemli bina. Ne yazık ki bir dönem Rusya’daki Bolşevik Devriminden kaçan Rus mültecilere de ev sahipliği yapan binada kalan Ruslar soğuktan korunmak için, binanın ahşap kaplamalarını sökerek yakarlar ve binaya zarar verirler.

1960′lı yıllarda Kıbrıs’ta yaşanan gerginlik nedeniyle Patrikhane’nin elindeki binaya el konulur ve 65 yıl hizmet veren bina tamamen kapatılarak Vakıflar Genel Müdürlüğüne devredilir. Vakıflar Genel Müdürlüğü 1964’ten bu yana, zaman içinde çürümeye yüz tutan Avrupa Kıtasının bu en büyük ve en görkemli ahşap binasını onarmak bir yana; birçok adayın ilgilenmesine rağmen, turizm gibi başka bir alanda da kullanılmasına izin vermez.

Bunun üzerine elinde Osmanlıdan kalan fermanı, Zarifis ve Syngros ailelerinin “bağış belgelerini” bulunduran Patrikhane binanın iadesini ister; ancak talepleri geri çevrilir. Patrikhane de yetimhanenin mülkiyetini geri almak üzere 2005 yılının Nisan ayında AİHM’ye başvurur. Patrikhanenin başvurusu 12 Haziran 2007’de kabul edilir ve binanın mülkiyeti yeniden Patrikhaneye devredilir.

Büyükada’nın en yüksek tepesinde bulunan yetimhanenin içi, yılların getirdiği bakımsızlıktan neredeyse harabeye dönmüş durumda. El emeği ahşap merdivenlerdeki oymalı trabzanlar, salonun bir köşesinde kendi kendine çürümeye terk edilmiş piyano, müdür odasındaki kırık dökük ve çürümüş zeminde o yıllardan kalma öğrenci kayıtları, karneler, öğrencilerin ders gördüğü sıraların üzerindeki Rumca yazılı isimler ve tarihler ister istemez yıkılmaya yüz tutmuş bu güzel binanın yetimhane olduğu sıcak günleri hayal ettiriyor.

Yetimhane olarak kullanıldığı yıllarda binanın ön cephesinde küçük çaplı bir yangın çıkar. Bina yangında fazla zarar görmez. Ancak, bu yangında bazı çocukların yanarak can verdiği söylentisi yayılır. Söylentiye göre, yangındaki panik sırasında çocuklardan biri bahçedeki kuyuya düşer. Fakat kimsenin aklına oraya bakmak gelmez. Çocuk kuyuda ölüme terk edilir. Bu olaydan sonra kuyunun içinden çocuk sesi geldiği efsanesi kulaktan kulağa yayılır. Adeta çürümeye terk edilen binadan çocuk sesleri geldiği efsanesi günümüze kadar ulaşır.

Şimdi dileğimiz ve umudumuz; bir asırdan fazladır doğanın ve insanların zulmüne kafa tutan ve kaderine terk edilen bu muhteşem yapının yeniden hayata döndürülmesi ve yalnızlığından kurtulması…


57 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

MESUT KARA

1/3
bottom of page