top of page
Yazarın fotoğrafıNurten B. AKSOY

Karantina Günlükleri

Güncelleme tarihi: 24 Nis


data:image/gif;base64,R0lGODlhAQABAPABAP///wAAACH5BAEKAAAALAAAAAABAAEAAAICRAEAOw==

YASAK SOKAKLAR


Hani bir şarkı vardır, hatırlarsınız: "Saymadım kaç yıl oldu... diye başlayan. Bugünlerde bir kaç değişiklikle dilime takılı, söyleyip duruyorum. "Saymadım kaç gün oldu, biz evlerde kalalı..." diye. Evet, evlerimizde kapalı kaldığımız şu günlerde tarihsiz zamanlar yaşıyoruz. Ayın kaçı, hangi gündeyim, hatta hangi ayda, hangi mevsimdeyim farkında bile değilim. Bunda havaların da büyük etkisi var tabii, günlerdir İstanbul'da havalar kara kışı aratmayacak kıvamda. Yağmur, soğuk, fırtına ne ararsanız var. Bir yanım o güneşli bahar günlerinin gelmesini beklerken, bir yanım; "yok yok havalar açmasın, böyle devam etsin" diyor. Yasakların, kuralların evde tutamadığı insanlar hiç olmazsa hava kötü olunca evde oturuyor. Karanlık günleri hiç sevmeyen ben "allahım bu havalar biraz daha böyle devam etsin" diye dua eder oldum.


Her zamanki gibi penceremin önünde boş sokağı seyrediyorum, insanlar azalınca meydan kuşlara, kedilere ve köpeklere kaldı adeta. Martıların biri iniyor, biri kalkıyor sokakta, kargalar da onları takip ediyor sanki... Hüzünlü bir sessizlik hakim her tarafta. İşte böyle boş sokaktaki kuşları seyrederken yıllar öncesinin nüfus sayım günleri geldi aklıma...


Milenyum çocukları bilmese de bizim nesil iyi bilir eski nüfus sayımlarını. Beş yılda bir yapılan bu sayımlarda nüfusun doğru tespiti için sabah yediden akşama kadar sokağa çıkma yasağı ilan edilirdi. Tabii beş yılda bir ve sadece bir gün olduğu için bir eğlenceye dönerdi o günler. Bütün aile bir arada olur, yemeli içmeli, eğlenceli bir güne dönüşürdü sayım günleri. Ev halkı temiz pak giyinir, heyecanla sayım memurunu beklerdik. Hatta onlara ikramlarda bile bulunurduk. Sayım faslı bitince evdeki küçük çocuklar zincirlerinden boşanmışçasına sokağa oyun oynamaya çıkarlardı.


Öğretmenler ve devlet memurları görevlendirilirdi bu sayımlarda. Ben de öğretmenlik yıllarımda birkaç kez görevlendirilmiştim. Aklımda kalan ilk görevim 1980 yılında henüz çiçeği burnunda bir öğretmenken yaptığım sayımdı.


Sağmalcılar Lisesine yeni atanmıştım. 12 Eylül öncesi dönemdi, ülkede sıkıyönetim vardı ve her yer toz dumandı. Kavgalar, cinayetler, tutuklamalarla dolu günler. Sağmalcılar semti ise o günkü İstanbul'un cezaeviyle ünlü, ulaşılması zor bir taşra semtiydi. Burada genellikle Batı Trakyalı Türk ailelerle Doğulu Kürt aileler derme çatma gecekondularda ve çok zor koşullarda yaşarlardı. İşte o sayımda bana görev olarak, okula yakın böyle bir mahallede, saymam için yirmi ev verilmişti. İlk kez böyle bir iş yapacağım için çok heyecanlıydım.


O gün erkenden kalkıp giyinmiştim, sokağa çıkma yasağı olduğu için ve evim de okula hayli uzak olduğundan sabah jandarmalar biz görevli öğretmenleri evlerimizden alıp okula götürmüştü. Okuldan gerekli belgeleri aldıktan sonra yine jandarma eşliğinde sayım yapacağımız adreslere gitmiştik. Nasıl olsa sayacağım topu topu yirmi ev öğlene kadar işimi bitirip eve dönerim diye düşünüyordum, ama me gezer?Girdiğim iki göz odalı, derme çatma ve yoksulluk kokan evler tıklım tıklım insan doluydu. Anne, baba, büyük anne, büyük baba ve en az beş altı çocuktan oluşan aileler saymakla bitmiyordu. Onlara sorduğum onlarca sorunun çoğuna cevap veremiyor, bir kısmı Türkçe bile bilmiyordu. O yokluk ve sefalet içimi çok acıtmıştı ve 3-4 saatte bitiririm diye düşündüğüm işimin bitmesi akşamı bulmuştu.


O sayımda ülke nüfusu kaç çıkmıştı hatırlamıyorum ama sıkıyönetim koşullarında ve kapıda bekleyen eli tüfekli jandarmalar eşliğinde yaptığım görevi ve orada gördüğüm yoksulluğu hiç unutmadım. Daha sonraki yıllarda da Fatsa'da, Antalya'da sayımlarda görev aldım, ama o günlerden aklımda pek bir şey kalmadı ve sanırım 2005'ten sonra sayımların bilgisayar kanalıyla yapılmasıyla sokağa çıkma yasağı da bir daha yaşanmadı.

Sokağa çıkma yasağının kısmi uygulandığı şu zor günlerde ise hiçbirimiz yarınımızdan emin değiliz. Bu hastalık ne kadar sürer, kaç can daha alır, nasıl önlenir bilmiyoruz. Ama en azından başımızı sokacağımız evlerimiz, yiyecek bir lokma ekmeğimiz ve bizler için sokaklarda, hastanelerde çalışan fedakar insanlarımız var. Öyleyse umutsuzluğa kapılmaya gerek yok. Belki bir başka şarkıda denildiği gibi bu yıl "Baharı görmeden yaz gelip geçecek" ama biz unuttuğumuz değerlerimizi; sağlığın, bilimin, dayanışmanın ne kadar önemli ve değerli olduğunu yeniden hatırlayacağız... Sağlıklı, aydınlık ve güzel günlere... 🍀🌺🤗


13 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör