SÖZ VER
top of page

SÖZ VER

Güncelleme tarihi: 6 Ara 2020


Daha yeni başladığımız üniversitenin yurdundaki yataklarımızda yatarken kurşun yağmuruna tutulmamış zamanlarda, gözlerimizin hayatın gerçeklerine açılmadığı bir yerde, pc'nin, loptopun, internetin, ipod'in iphone'nun. ipad'in, feysbukun, tivittırin olmadığı, boş vakitlerimizde yasaklanmış veya yasaklanmamış kitaplar okuduğumuz, ama daha sonraları kitap okunduğu için apar topar toparlanıp karanlık yerlerde kaybolunduğu zamanlarda oda arkadaşı olmuştuk. Annesinin tek kızıydı, senenin sonuna doğru, hem ilerde başımıza gelecekleri anlar gibi olmuş, hem ona nasıl bakacağımızı öğrenmiştik. "yağmur yağıyor, şemsiyeni almayı unutma, öğlen yemeğe gittin mi, bugün hava çok soğuk sarı kazağını giy!"

Çok zekiydi, spor yapıyordu, sigaradan nefret ederdi. ama bir gün aşık oldu ve aynı günden itibaren sigara en iyi arkadaşı oldu ve öyle de kaldı. Son görüşmemizden altı ay sonra tekrar aradığımda ilk cümlesi "Sen gittiğinden beri başıma neler geldi bir bilsen!" oldu.


Göğüs kanseri olmuştu. "Üçüncü evredeymiş, dördüncü olsaydım kemoterapi yapmayacaklarmışmış" dedi gülerek. en sevdiği, her görüştüğümüzde gittiğimiz kahvede, yedi yüz yıllık çınarın altında anlattı her şeyi; karaciğerinde de tümörler vardı, belki tekrar kemoterapi olacaktı. Sigarasını çıkardı ve yaktı "biliyorum biliyorum, ama şimdi bırakamam" dedi ve güldü, "kemoterapi olurken içmedim ama, midem çok bulanıyordu".


Soğuk ama güneşli bir kış günüydü. O sigara içebilsin diye dışarıda oturup titredik. yalnız yaşıyordu, hep evdeydi zaten. Ggel seni bir yere götüreyim, dedim, nereye gitmek istersin? Pierreloti dedi sevinçle. Oraya gidelim, hastalanmadan önce kardeşimle gittik, onun motosikletiyle, çok sevdim, dedi. Yol boyunca anlattı, doğma büyüme İstanbulluydu ama burayı yeni keşfetmişti, dünyanın en güzel yeriydi ona göre. Ben bayılacaktım, nasıl gidileceğini bilmiyordum, ama Haliç'in oralardaydı, rahat bulacaktık. En ön sırada masa bulamadık, ama beni hemen ısrarla parmaklıkların önüne götürdü; "bak bakalım dediğim kadar yok mu Pierreloti?"


Saçları döküldüğü için taktığı kırmızı yün beresi ve elinde sigarası ile dururken fotoğrafını çektim, "Kızlarına gösterme fotoğrafımı, beni böyle hatırlasınlar istemem." dedi. Her zamanki gibi güzelsin dedim. gülüştük. "kaşlarım daha yeni döküldü, iki gün önce gelseydin hala kaşlarım vardı" Kaşlarına yetişemediğim için özür diledim, güldük gene beraber. Sigarasını söndürüp bir sigara daha yaktı. Annemin deyimi ile "içme şu zıkkımı" dedim. "boş ver" dedi, sustuk.

Hiç gelmemiştim buraya, dedim. Çok duydum, hep gelmek istedim, ama hiç olmadı. Gözleri parladı. "sevdin mi" diye sordu. Çok sevdim çok. Bir dahaki gelişimde gene geliriz, dedim. Geliriz, dedi. Gözlerini karşıya dikti, "Dünyanın en güzel yeri olduğunu söylemiş miydim? Pierre Loti oturup kitap yazmış burada, hep yazarlar gelirmiş, çok entelektüel bir yermiş." İlk sırada bir masa boşaldı hemen ona geçtik. havanın kararmasına yakın kalktık. "yaza geliyor musun" diye sordu. "Belki" dedim. "Gel de gene buraya gelelim, çok sevdim ben burayı" Karşı tepelere baktım, sen olmazsan ben buraya bir daha dünyada gelmem diye düşündüm, Pierreloti isterse dünyanın en güzel yeri olsun. "Söz ver" dedim. "Bir daha geleceğiz" dedi ve güldü. "Kaşlarım da çıkmış olur o zamana kadar"

"Söz ver" dedim. Bana sarıldı. "SÖZ" dedi.

23 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/3
bottom of page