Kalıplara Sığmayan Bir Yazar Kemal Tahir
top of page

Kalıplara Sığmayan Bir Yazar Kemal Tahir

*

Bengi S. AKARCA

Fikirleriyle, romanlarıyla Türk Edebiyatını ve düşün hayatını derinden etkileyen, ama yapıtları ve düşünceleri en çok tartışılan yazarların başında gelen, Türkiye'nin ruhunu bulmaya en çok yaklaşan usta kalem Kemal Tahir’i düşünceleri ve eserleriyle tanıyalım.


13 Mart 1910'da İstanbul Vezneciler’de Sultan Abdülhamid’in ailesine hediye ettiği kagir konakta dünyaya gelen Kemal Tahir’in babası, Padişah Abdülhamit'in hünkâr yaverliğini yapan Yüzbaşı Tahir Bey, annesi ise Yine Abdülhamit’in kızı Naile Sultanın hizmetinde bulunan Nuriye Hanımdır. Babasının görevleri nedeniyle ilk öğrenimini imparatorluğun değişik yerlerinde sürdüren Kemal Tahir, ailesinin 1923’te İstanbul’a yerleşmesinden sonra eğitimine Galatasaray Lisesinde devam eder. Annesinin 1926 yılında veremden ölümü ve babasının ikinci bir evlilik yapması üzerine öğrenimini 10. sınıfta yarım bırakır. Önce İstanbul’da avukat kâtipliği, sonra Zonguldak’taki kömür işletmelerinde ambar memurluğu yapar.


1932’de İstanbul’a dönen Kemal Tahir; Vakit, Haber, Son Posta gazetelerinde röportaj yazarı, çevirmen, düzeltmen olarak çalışır. 1933’te bazı yazar ve şairlerle “Geçit” adlı bir edebiyat dergisi çıkarır. Galatasaray Lisesindeki yıllarında yeni kurulan Cumhuriyet'in en genç savunucularından biri olur. Cumhuriyet'e, İnkılaplara ve Mustafa Kemal'e Büyük bir aşkla bağlanır. Ülke meselelerine son derece duyarlıdır. Mevcut gelişmelere Kemalist bir düşünce sistemiyle yaklaşan Tahir, ileriki yıllarda sosyalizm ve Marksizm'e yönelir.


Gençlik yıllarında (1934) Beyoğlu'ndaki bir pansiyonunda oda komşusu olan ve Sarı Mustafa diye bilinen Türkiye Komünist Partisi Genel Merkez üyesi Mustafa Börülce, fikirleriyle Tahir'i etkiler ve yeni bir çevreye sokar. Bu çevrede onun için en önemli isim Nazım Hikmet’tir. O yıllarda ilk eşi Fatma İrfan'a yazdığı bir mektupta şöyle der: "Yarım yırtık bilgili kafama birçok kocaman mesele yığdılar. Kant, Descart, Nietzsche, Engels, hatta Marx bomboş kafamda koşmaca oynuyorlar. Demokrasi, Liberalizm, Komünizm, Bolşevizm, Faşizm, Hitlerizm, Emperyalizm fır dönüyor etrafımda. Gözleri yeni açılan, anadan doğma bir kör gibiyim."


Girdiği bu yeni çevre Kemal Tahir'in toplumsal konulara bakışında büyük değişikliklere neden olur. O artık bu topraklara ait olan, yani Anadolu'nun geçmişi ve bugünüyle birlikte geleceğe dair planlar yapabileceği bir düşünce sistemi aramaya başlar. Bu noktada da sosyalizmi bir kurtarıcı olarak görür. Nazım Hikmet'in teşvikiyle sosyalizm hakkında yazılar yazar, tartışmalara katılır ve bu yoğun çalışmaları da şöyle ifade eder: "Beni Nazım öyle bir çalıştırıyor ki, neredeyse buna 'istismar ediyor' bile diyeceğim."

1938 yılında “Bahriye Davası” diye bilinen “Donanmayı ayaklanmaya kışkırtmak” davasında; başta Nazım Hikmet ve kardeşi Nuri Tahir olmak üzere pek çok kişiyle birlikte yargılanıp 'yayıncılık yoluyla komünizm propagandası' yapmaktan 15 sene 4 ay hüküm giyer. Tahir'e göre tek suçu astsubay olan kardeşi Nuri Tahir'e ve onun bir arkadaşına, Sabahattin Ali’nin bir kitabını okumak için vermesidir. Suçlamaya göre, hafta başında izne çıkan bahriyeliler Tahir'in kütüphanesinden kitap seçip okuduktan sonra bu kitapları diğer arkadaşlarına vermektedirler. Mahkeme tutanaklarına göre ise 'sosyalizm, Marksizm ve komünizm' içerikli bu kitaplar Nuri Tahir vasıtasıyla Yavuz gemisine sokulmakta, askeriye içerisinde komünizm propagandası yapılımaktadır.


Cezası onandıktan sonra iki yıl İstanbul’da hapis yatan Kemal Tahir, ardından kendi edebiyat ve düşünce dünyasında köklü değişikliklere neden olacak Çankırı Cezaevi'ne nakledilir. Burada Nazım Hikmet ve Hikmet Kıvılcımlı ile birlikte yaklaşık 16 ay kalır. Daha sonraki yıllarda geliştireceği 'Anadolu gerçeğini' tam olarak ilk kez bu cezaevinde keşfeden Tahir, Anadolu insanının kişisel ve toplumsal dramının kendine özgülüğünü, başka toplumlardan farklı olduğunu da burada görür.


Ülke meselelerine gençliğinde Kemalist gözle bakan, ancak daha sonra Sosyalizm ve Marksizm'e yönelerek tek parti iktidarını ve Kemalizm'i eleştiren Tahir, 1938 yılında 'Donanmayı isyana teşvik' suçundan mahkeme kararı ile “komünist” ilan edilince, eşi Fatma İrfan Hanım'a yazdığı bir mektupta bu durumu şöyle anlatır: "Bütün Türkiye Cumhuriyeti, ordusu, temyiz mahkemesi, hükümeti ile 'İlla Kemal Tahir'i komünist yapmak istiyoruz, muhakkak komünist olmalı' diye seferber olursa; takdire tedbir uymuyor demektir. Biz de halis yerli komünist olur çıkarız. Hem komünist olmak atla deve değil ya, önümüzde 15 adet yıl var. Düşüne taşına, okuya üfleye icabına bakılır." Kemal Tahir hapse girince eşi Fatma İrfan Hanım, “Vatan ve devlet düşmanı bir ideoloji olan komünizmi benimsediği için 15 yıl ağır hapse mahkum olmuş bir kişiyle aile bağını yürütmenin imkansızlığı” gerekçesiyle Tahir’den ayrılır.


Kemal Tahir Çankırı Cezaevinde birlikte kaldığı Nazım Hikmet'le birçok konuda çalışır. Kimi zaman ters düşüp kimi zaman tartışsalar da Nazım onun için hapishanede hep maddi ve manevi dayanak noktası olur. Fakat bu iki tehlikeli komünistin daha fazla bir arada olmasını sakıncalı görenler Nazım Hikmet’i Bursa Cezaevine gönderirler. Nazım'ın yol arkadaşı Tahir'e düşkünlüğü başkadır: "Bana bak Kemal Tahir, sen bu dünyada benim Piraye'den sonra en yakın dostumsun, kardeşimsin, oğlumsun, Memet'im gibi bir şeysin biraz. Onun için senin başından geçenleri bir aylık yoldan dahi yanındaymışım gibi gayet iyi anlarım."


Çankırı’dan sonra 1941 yılında Malatya Hapishanesi'ne nakledilen Tahir, bu şehirde Anadolu gerçeğini ve insanını görür, onları yakından tanır ve içselleştirir. Mapusane arkadaşları olan katil, eşkıya, hırsız, ağa ve marabanın ne olduğunu, nasıl hayatlardan kopup mahpus damına düştüklerini kendi ağızlarından uzun uzun dinler. Sayfalarca notlar alır, böylece bir yandan düşünce dünyasını zenginleştirirken bir yandan da romanlarının alt yapısını oluşturur. Cemil Meriç'in ifadesiyle ‘hapishaneyi bir laboratuvar gibi kullanır’ Kemal Tahir.

Çankırı’dan sonra, 1944-1950 yılları arasını Çorum Hapishanesi'nde geçirir yazarımız. Bu yıllarda romancılığı ve fikirleri değişime uğramaya devam eder. Malatya'da aldığı notlarda, bireylerin kişisel dramlarına eğilirken, Çorum yıllarında ferdin dramını oluşturan gelenek ve görenekleri, toplumun farklı dinamiklerini inceler. Yine Çorum yıllarında Tahir'in Osmanlı Tarihine ilgisi giderek artar ve Anadolu tarihini incelemeye başlar. Osmanlının kültürel ve sosyal yaşantısını kavramaya çalışır. Bunun sonucunda Anadolu'nun kendine özgü özelliklerini romanlarında kuvvetli bir malzeme olarak kullanır.


Tüm bu mahkûmiyet yıllarında büyük bir geçim sıkıntısı yaşayan Kemal Tahir, çeşitli gazete ve dergilere takma isimle mizah öyküleri ve polisiye romanlar yazar. 1954 yılına kadar da “Kemal Tahir” adını eserlerinde kullanmaz. Bu zor günlerinde yanında yine arkadaşı Nazım Hikmet vardır. Nazım hapisane günlerinde arkadaşlarına sadece manevi değil, maddi destek de sağlamaya çalışır. Bursa Cezaevindeyken kurduğu dokuma tezgahından kazandığı kısıtlı parayı arkadaşlarıyla bölüşür. Burada birlikte kaldıkları Orhan Kemal anılarında “Bu tezgah işinin ne sermayesinde ne de tasarısında hiçbir ilgim olmadığı halde, Nazım bana da pay ayırmıştı. Bir pay bana, bir veya iki pay Kemal Tahir’e, iki pay Piraye yengeye, bir pay da kendisine…” diye anlatır.


Kemal Tahir 1950’de çıkan aftan yararlanarak serbest kalır. Cezaevinden çıkar çıkmaz ikinci eşi Semiha Sıdıka Hanım ile evlenir. Çiftin evliliği Kemal Tahir’in 1973’teki vefatına kadar sürer, ancak çocukları olmaz. 1950’li yıllarda Körduman, Bedri Eser…gibi çeşitli takma isimlerle kitaplar yayımlamayı sürdüren Kemal Tahir’in Amerikalı yazar Mickey Spillane'den çevirdiği “Mayk Hammer” dizisi büyük ilgi görür. Orijinal kitapların tamamını çevirdikten sonra Mayk Hammer'in Yeni Maceralarını yazmaya devam eder. Böylece Kemal Tahir’in kaleminden dört yeni Mayk Hammer romanı çıkar ortaya.


Kemal Tahir İstanbul’da yaşanan 6-7 Eylül olayları sırasında bir kez daha tutuklanarak Harbiye Cezaevinde 6 ay yatar. Daha sonra Aziz Nesin’le birlikte kurdukları Düşün Yayınevini yönetir. Metin Erksan, Halit Refiğ, Atıf Yılmaz gibi Türk sinemasının ünlü yönetmenleriyle senaryo çalışmaları yapar. İlk önemli eseri olan 4 bölümlük “Göl İnsanları” adlı uzun öyküsü Tan gazetesinde tefrika olarak yayınlanır, 1955'te kitap olarak basılır. Kemal Tahir bu eserinde yıllar sonra ilk defa gerçek adını kullanır.

Göl İnsanları'nı yayımladığı 1955 yılında bir köy romanı olan Sağırdere de yayımlanır. Sağırdere (1955) ve onun devamı olan Körduman’da (1957) Çankırı'nın Yamören köyünden Mustafa’nın serüvenini merkez alarak köylünün sorunlarını, etik değerlerini, köyün ekonomik yapısını, tarih içindeki bağlarından koparmadan anlatır. Mütareke dönemi İstanbul’unu konu alan Esir Şehrin İnsanları’nı, eşkiyalık olgusunu işlediği Rahmet Yolları Kesti romanı izler. Daha sonra Çorum bölgesi insanlarını anlatan roman üçlemesinin ilk iki kitabı olan Yediçınar Yaylası ve Köyün Kamburu yayımlanır. Üçlemenin son kitabı olan Büyük Mal adlı roman ise 1970’te yayımlanır.


1960’tan sonra tüm dikkatini Osmanlı tarihi ve toplum yapısına yönelten Kemal Tahir; devlet, Doğu-Batı çatışması, Batılılaşma ve mülkiyet gibi sorunları derinden kavramaya uğraşır. Araştırmaları sonucu resmî tarih söyleminin karşısında, Osmanlı Devleti'nin kültürel ve siyasî mirasını sahiplenen bir romancı haline gelir. Kemal Tahir Osmanlı Devleti, Cumhuriyet ve Batılılaşmayla hesaplaşmasının sonucu olarak 1965 yılında Yorgun Savaşçı adlı romanını yayımlar. Resmi tarih söylemine aykırı görüşler içeren bu eser, tarihi çarpıtmakla eleştirilir. 1980 yılında romanın TRT tarafından filme çekilmesi ile yeniden gündeme gelen eleştiriler, 1983’te filmin, zamanın başbakanı Bülent Ulusu’nun emri ile yakılmasına yol açar.


1965 yılının Nisan ayında Cumhuriyet Gazetesi’nde tefrika edilen Bozkırdaki Çekirdek romanı, Kemal Tahir’in çok tartışılan eserlerinden birisi olur. Bu eserde devlete verdiği öneme rağmen devleti kutsallaştırmayan Kemal Tahir, yanlış siyasetçilerin kötü yönetiminde devletin halkıyla ters düşebileceğini düşünür. Köy Enstitülerinin tepeden inmeci bir yaklaşımla kuruluşunu eleştirerek iktidarla ters düşer. 1967’de en önemli eserlerinden birisi olan Devlet Ana yayımlanır. Osmanlı Devleti'nin kuruluşunu ele aldığı bu romanda “kerim devlet” kavramını ortaya atarak Batılılaşmayı eleştirir. Böylece yerli bir sosyalizm oluşturmaya çalıştığı için Marksistlerin tepkisini çeken Kemal Tahir, 1968 yılında Yorgun Savaşçı ile Yunus Nadi Armağanı’nı, Devlet Ana ile de Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’nü kazanır. 21 Nisan 1973’te geçirdiği bir kalp krizi sonucu, ardında onlarca eser bırakarak yaşama veda eder. Saygıyla anıyoruz…


45 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

DEĞİŞİM

1/3
bottom of page