top of page
1/2

Ermeni Meselesi Üzerine

DÜŞÜNCELER

Her zaman siyasetçilerin söylediği bir şey vardır: Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlettir.

Büyük olduğunu biz biliyoruz ve buna inanıyoruz. Ancak bunu söyleyen siyasetçiler dediklerinde ne kadar samimiler.

Çünkü yine onlar en ufak bir şeyde bu olmaz, bu bizi bölünmeye götürür, diyorlar.

Sayısı üç beş bini geçmeyen üniversite öğrencileri yürüyüş mü yaptı. Vay komünistler. Coplayın bunları. Atın deliğe. Bunlara yüz verirsek bölünürüz.

Üç beş yüz kişi miting yapıp, türbana özgürlük mü dedi. Vay şeriatçılar geliyor. Bu bizi yıkıma götürür.

Birkaç militan dağa mı çıktı. Veya yazar “realite”den mi söz etti. Bu bölücülüktür. Bunun sonu bölünmedir.

Hani biz büyük bir devlettik. Peki o halde neden korkuyoruz ve niçin hemencecik bölünüyoruz.

Bana kalırsa bu siyasetçilerin yarattığı suni iklimden öteye bir şey değil. Bu hayali paranoya ile kendilerinin daha iyi yönettiklerini ve bizlerin can simidi gibi onlara yapışmamız gerektiğini, aksi takdirde öcülerin gelip bizi yiyeceklerini söylüyorlar. Bölünme tutkalı ile bizleri kendilerine yapıştırıyorlar yani.

Hele şu Ermeni meselesi ise akıl alacak gibi değil. Resmi rakamlara göre Ermenistan’ın nüfusu 3 milyon. Bunun Yezidisini, Kürdünü, Azerisini, Rusunu, Gürcüsünü ve sairesini çıkın. Geriye2.5 milyon Ermeni ya kalır ya kalmaz. Yani bizim orta büyüklükteki bir vilayetimiz kadar bir nüfusa sahip bir ülke mi bizi bölecek. Adama gülerler.

Ermenistan bu yemeği niçin iki de bir ısıtıp uluslararası sofraya koyuyor.

1-Ermenistan dışında yaşayan varlıklı Ermeniler’e kendilerini acındırarak onlardan para sızdırmak. İstismara dayalı bir tür dilencilik yani.

2-Kapalı bir ekonomi. Despotizmden gelen yöneticiler ve doğal olarak demokrasiden uzak bir yönetim.

Sovyetler Birliği dağıldıktan sonraki cumhuriyetlerin başındaki insanlar nerden geldiler. Hepsi Komünist Partisinin en üst düzey yöneticileri idi. Bu insanların yönettikleri cumhuriyetlerde demokrasiden nasıl söz edilir.

Durum böyle olunca bu yöneticiler halkı kendilerine tabi kılmak için illaki dışarıda bir düşman yaratacaklardır. Dikta rejimlerinin genel ve basit stratejisi budur.

Bu yönetimin adı ne olursa olsun, parti, ordu,bürokrasi ve aşirete-akrabaya dayalı bir sistem ile varlıklarını idameye çalışırlar.

Ermenistan Azerbaycan’a saldırmasaydı çoktan demokrasiye ve liberalizme geçerdi. Elçibey Halk Cephesi yıkılıp yerine Politbüro yöneticisi Aliyev gelmezdi.

Biri diğerinin tamamlayıcısıdır. Ve her iki tarafta anlaşma ister gibi gibi yapmaktadırlar. Ve anlaşmadıkları sürece iktidarlarının devam edeceğini umuyorlar.

Geçenlerde bir yazımda demiştim. Azerbaycan ya anlaşacak ya da toparlanıp Ermenistan’a topyekün bir savaş açacaktır. Dikkat ediniz ikisini de yapmıyor. Sadece ayağını sürüyor.

Ermenistan’a gelince havanda su dövüp, hayal peşinde koştuğunu, Ermeniler’e anlatmanın en kestirme yolu kapıları açmaktır. Batı’ya çağdaş düşünce tarzına, modern üretim tüketim maddelerine susamış olan Türkiye'ye gelip buradaki yaşamı görünce ayakları yere erecektir.

Bizim insanımız bir çadırını yerinden oynatmıyor. Bunun için kavga ve savaş veriyor. Hiç Ermeniler’e bırakır mı ata toprağını. Hem de bir avuç insana.

Türkiye’nin modernizmini, gücünü dinamizmini görüp niçin kendilerinin de öyle olmadıklarını sorgulayacaklardır.

Gelip bizleri gördüklerinde hiç de vampir filan olmadığımızı, tersine onlara insanca davrandığımızı görüp, yöneticilerinin safsatalarının ne olduğunu anlayacaklardır.

Ticaret, turizm karşılıklı ziyaretler siyasetçiler tarafından beyinlere kazınmış olan “Sözde Soykırım”ın ve iddiasının nafile olduğunu en etkili bir biçimde anlatacaktır.

Onlara demokrasinin, liberalizmin nimetleri direkt olarak gösterilince despotizmden öyle veya böyle kurtulmanın yollarını arayacaklardır. Demokrasilerde çağdaş normlarda kavga yoktur: Barış ve sevgi vardır.

Bizi yönetenlerde göreceklerdir ki ne Türkiye bölünüyor ne bir şeycikler oluyor.

Ancak böylesi radikal kararları cüce siyasetçiler değil, çaplı,vizyonu geniş, ufku büyük kişiler alır. Liderler alır.

Türkler ise tarihin her çağında yönettikleri ırklara halklara son derece hoş görülü davranmışlaradır. Yönetmenin bir şartı da budur zaten.

Kapılar açıldıktan sonra korkarım, Ermenistan Parlamentosu Türkiye’ye ilhak kararı alsın.

Yeniden Teba-yı Sıdıka olacağız, bizi affedin desinler.

Zira onlar yönetilmeye alışkındırlar.

9 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör