“Bir kitabı okuduğumda bütün bedenim hiçbir ateşin ısıtamayacağı kadar üşürse bilirim ki o, şiirdir.”
Bir anda olur biter -Ölmek
Hiç canın yanmaz diyorlar
Solmaktır aşama aşama
Sonra gözden tamamen yitmek
Kara bir Şerit günün üzerinde
Şapkanın üzerinde bir tül
Derken günün hoş ışıkları gelir
Yardımcı olur unutmamıza
Yoktur O gizemli varlık
İçi bizim zekamızla dolu
Çekildi derin bir uykuya
Artık kalmadı yorgunluğu.
(Çev.:Tozan Alkan)
*
Emily Dickinson (1830-1886)
Çok zengin bir dede ve baskın bir babanın gölgesinde büyüdü. Arkadaşları onu ziyarete geldiğinde onlarla görüşmediği ya da kapı arkasından konuşarak görüştüğü söylenir. Ancak ev içerisinde mutlu, yemek yapan, mahallenin çocuklarına pencereden sepetle şeker sarkıtan bir kadındı Dickinson. Sevdikleriyle daha çok mektuplaşarak iletişim kurdu. Toplumdan kaçma nedeni; bunun insanı en çok özgürleştiren davranış olduğunu düşünmesiydi.
“Yaşananların bir daha asla geri gelmeyecek olması hayatı tatlı kılar.” (“That it will never come again is what makes life so sweet.”) Emily Dickinson
Dickinson tercih ettiği münzevi hayatında hiç evlenmedi. Yazılı bazı kaynaklarda en son 1862 yılından sonra tamamen eve kapanarak kendisini yazmaya adadığı ve bu şekilde 24 yıl yaşadığı belirtiliyor.
Şiirleri çok tartışılsa da Amerikan'ın en çok okunan şairlerinden olduı. Yazdığı 2000 kadar şiirinin sadece bir kaçının basılmasına izin veren Dickinson, kendisi öldükten sonra tüm şiirlerinin yakılmasını istedi. Ancak bu isteği gerçekleştirilemedi. Kızkardeşi Lavinia kardeşinin isteğini yerine getirmek için bazı şiirlerini yaktı ancak yakmadıkları aynı mahallede yaşayan Mabel Loom tarafından bulunup basıldı.