prova, prova
- Onur DÖNMEZ
- 15 saat önce
- 2 dakikada okunur

ONUR DÖNMEZ
*
aynı şarkıları mırıldanırdı
bir zamanlar
bu ülkenin insanları,
aynı kalpte yakılırdı
kimi harabe sayfalar,
çarşının bakışlarıyla birleşirdi gülüşler,
ıslak eller beklerdi sabırla
kahve dumanında kavuşmayı.
artık
kendi buğusunu taşıyor
bu ülkenin insanları,
parmağının izi kalıyor dokunduğunda,
ama boşluğunun değil.
rüzgar dağıtıyor sağa ve sola onu,
tüyleri yolunmuş bir karganın
kırık bir aynada kaybolması kadar acı.
kendini dolduracağı boşluğu arıyor hep,
her gün, ertesi gün,
çekmecede unutulmuş mektuplar,
yıpranmış gazeteler,
tozlu plaklar arasında
sahneye çıkmaya yüksünüyor
seninle aramdaki mesafe,
belli belirsiz bir yansıma sadece,
kırılmış ve çoğaltılmış, o kadar.
uslu bir çocuk
olup oturuyor, başını kaldırmıyor hiç.
seyirciler
duvardaki çatlaklardan bakıyor ona,
onun göğünün yüzü aynı,
aynı yitirdiği kıvrımlar,
yine de insanlar
başarabiliyor
kendi adını hatırlamayı hala.
aramızda sızan uğultular bile
değmiyorken birbirine,
titriyor lambalar,
sakince paylaşılıyor karanlık,
üzerinde duru bir sessizlikle
yağmur sürüklüyor yaprakları,
bulutları aralıyor insanlar için.
her adım yeni bir tekrar,
prova, prova!
sesler kesiliyor.
yıkanıyor surların bekareti,
köşeler, köşeliler
bir kıskaç gibi keskinleşiyor,
kanatlar çarpıveriyor boşluğa,
ve bir ülke
gözlerimin içine bakıyor.
günde iki kez kırılıyoruz
ülkemle bir aynanın önünde,
ve yine anlıyoruz:
sıkıştırdığımızı
ay ışığını kirli taşların arasına,
eski cümlelerin yazıldığı,
ve her biri birer ışık kırıntısı, ayrı,
ama saklı aynı gölgede.
aynı kaldırımlar,
sessizlik aynı, karanlık da.
birbirini takip etmiyor
üzerime giydiğim ayak izleri,
siliyor harp nizamına girmiş notaları
kehanet yurdundan kopardığım,
ve bir kapı daha kapanıyor,
bir başkası açılmazken.
düne kadar bir umut vardı,
şimdi frengi kadar soluk,
ve kısacık
yaşlı bir köpeğin ölümü kadar.
işte bu yaz akşamı,
evvel zaman içinden
bir çocuğun elinde böyle oyuncak olur,
bir banka bırakılmış kırmızı defterin sayfasında,
asılır pencere önüne tozlu bir tül gibi,
kendiliğinden yayılıverir öylece
karışır mevsimlerin kokusuna,
ve gökyüzü aydınlanır,
alır meyvenin çürük rengini,
ve biz
bu ülkenin insanları,
yerleşen boş sokaklara
birer ışık kırıntısıyız,
titreriz hala.
biter bu prova da
bu perde kapanır,
bir gün yeniden başlarız.
Comments