Kafa Hep Aynı O Kafa
- Mehmet ŞAMİLOF
- 2 gün önce
- 3 dakikada okunur

Mehmet Şamilof
*
Bin dokuz yüz yirmi beşin şubatı, onuncu günü,
Dayımı uğurlamak için gittiğim yerdeydim ben,
Topraklar ki doğduğum, her kayasından su coşar,
Her taşın altından bir pınar fışkırır sanki,
Yılın üç yüz günü yağmurun türküsü dinmez,
Ve kar, tepelerden eksik olmazdı hiç.
Ne yazık ki şimdi o sulak diyar,
Kimine "Sulu Of," kimine "Çorak Ayvalık."
Cenazeyi kaldırmaya az kala, vakit daralırken,
Bir uğultu sardı cemaati, bir telaş, bir fısıltı.
Herkes birbirine sorar, sessiz tartışmalar başlar,
Yaklaştım, ne var diye? Anladım ki dert büyük:
Hepsi abdeste aç, susuz kalmış canlar!
Köyün muhtarı, o heybetli adam,
Ve ileri gelenler, yüzlerinde bir gölge,
Pir telaş içinde, halleri perişan.
Fısıltılar dolanır aralarında, acı bir melodi:
"Bizim köylüler neyse de..."
"Uzaktan gelenlere ayıp olacak şimdi..."
"Nasıl anlatacağız bu durumu?"
"Nedir bu hâl, bu ayıp?" diye kulak kesildim,
Eyvah ki eyvah! Yüreğime bir korku düştü.
Sorun kocamandı, gölge gibi üzerimizde:
Günlerdir su yoktu köyde, acımasızca, hunharca!
Muhtar ve heyeti, yorgun, çaresiz,
Çözüm bulamadılar, baktılar ki iş uzadı.
Sorun intikal etti yüce Reyiz'e, belediyenin başına,
Reyiz çözümü buldu, kendi meşrebince,
Halkla ilişki sanatıydı bu, eski bir hikâye.
Parti ilçe başkanı, belediye başkanı,
Köyün Muhtarı ve meraklı birkaç ruh,
Ayaküstü hararetli bir tartışmaya daldılar.
Derken ilçe başkanı, bir nara attı: "Durunnnn!"
Ortalık inledi sanki dağlar.
Meğer Trabzon Su İdaresi'ne, TİSKİ'ye ulaşmış,
Yetkiliye varınca müjdeyi Reyiz'e vermek düştü.
Ufak da olsa bir kaos, cenaze yerinde.
Reyiz çıktı öne, sesi yankılandı:
"İlçe başkanımız sorunu çözdü azizler!"
"TİSKİ iki tanker su yolluyor bizlere!"
"Doğruca cenaze yerine!"
Yas evinde bir alkış koptu, şaşkınlık ve sevinçle,
"Yaşa başkan!" "Var ol başkan!" çığlıkları yükseldi.
Bu coşkulu yağlamalardan sonra, istisnasız herkes,
Kollarını sıvadı, abdest için hazırlandı.
Oysa iki tanker su, daha Trabzon'dan yola çıkmamıştı.
Çıksalar, seksen kilometre yol vardı önlerinde,
Bizimkiler hep böyle değil mi ki?
Beklentiler büyük, gerçekler uzak...
Trabzon'a uçakla gidenler iyi bilir,
Her seferinde pilotun o anonsu:
"Trabzon Havaalanı'na iniş için alçalmaya başlıyoruz..."
Uçağın içi bir anda arı kovanına dönerdi,
İşte öyle bir durum yaşanmaya başladı cenaze evinde.
Su akan kayalardan, taşlardan,
Yılın üç yüz günü yağmur yağan,
Tepelerden karın eksik olmadığı bu diyarda...
Birkaç saatlik bekleme geçti, sessizce,
Cenaze cemaati boş durmadı,
Övgüler dizdiler başkana, partisine,
Ve yereldeki tüm şürekâsına.
Bu arada cenazeyi kaldırmak, bir sonraki ezana kaldı.
İmam anons etti durumu, o üç şerefeli minareden,
Hoparlörden yankılandı sesi, tüm haziruna.
Hava soğuktu, günler kısa, bir kış ayının ortasında,
Ortaya ateşler yakıldı, ısınmak için.
Gözler ise su tankerlerinin yolundaydı, umutla.
Alacakaranlıkta, gözleri keskin bir can,
Sonunda müjdeyi verdi, sesi coşkuyla:
"Tankerler geliyoooo!"
Yeniden ceketler çıktı, kollar sıvandı, heyecan dorukta.
Muhtar ve heyeti koştular, tankerleri karşılamaya.
Hep birlikte vardılar depoya,
Suyu pompalamaya başladılar, her damla kutsaldı.
Muhtar Reyiz'i aradı, müjdeyi vermek için:
"Reyizim, müjdeyi verebilirsin, dolum işi tamam!"
Reyiz kükredi, sesi galip bir komutan gibi:
"Dolum işlemi tamam, çeşme başına millet!"
Soğukta kolları sıvanmış, saatlerce beklemişlerdi,
Yaşlılara öncelik verilmiş, genç ve kendini genç hissedenler,
Bir fedakârlık örneği sergilemişti.
Vermişlerdi de, ne olmuştu sonunda?
Musluklardan, çeşmelerden sadece bir "çııısssss" sesi.
"Bekleyin, borularda hava var," diyenler oldu,
Boşuna beklenmişti, nafile, umutlar bir kez daha kırıldı...
İki tanker su, seksen kilometrelik yolda buhar olmamıştı,
Ama günlerdir susuz kalan boruları dolduramamıştı sonunda.
Her kayasından su akan,
Her taşın altından su çıkan,
Yılın üç yüz günü yağmur yağan,
Cenaze evinin etrafındaki tepelerden karın hiç eksik olmadığı,
İşte bunlar benim memleketimden insan manzaraları...
Su yoktu çorak Ayvalık'ta,
Olan da akıyordu kırık borudan logara.
Her gün yağmur yağan Of'ta, Hayrat'ta,
Su yoktu borularda, paradoks bu.
Ülkenin en batısı,
Kıtlık içinde sokağa akan su.
Ülkenin en doğusu,
Bolluk içinde bir "cısssss."
Doğu/Batı
Kuzey/Güney
Çorak Ayvalık'tan Sulu Of'a,
Kafa hep aynı o kafa.
Mehmet Şamilof
25/05/2025