top of page
Yazarın fotoğrafıŞenol YAZICI

Hüzne Az Ara Ver

Güncelleme tarihi: 28 Tem

Nazım'ın Anısına...


-Hiçbir karanlık sonsuza değin sürmez.

Bir de sürsün...

Yakmayı bilirsen senin içinde kıyamet gibi ışık var,

aydınlığın bir sana değil dünyaya yetecektir, dene bak...

As'lolan hayatsa hakkını ver bugün,

GÜLÜMSE HÜZNE...-


Şenol YAZICI

*

Yüksekte Uludağ dönüyor, dışarıda Bursa…


Şimdi SEVGİLİ, çok uzaklardan bir esintiyle gelir, gelir de yüreğinde en sivri dikenleriyle büyüyen bir dağ gülü olur açar.

Bu erkek damında en çok sevgililer büyür, bir de analar...


Onca karanlıktan sonra şimdi gün ışığı, gözlerine saplanan kan oluklu bir bıçak…Hasretine bakamazsın.


Korktuğu buydu; uzun açlıklardan sonra, ışık ve sevgiyle ilk karşılaşma…


Dev gövdesiyle kapının eşiğinde gökyüzüne uzamaya kararlı dikiliyor. Kim bilir, ne zamandır kullanılmayan ayaklar beceremiyor.


“...Bana yapmaya çalıştıklarını biliyorum..,” diyecekti mektubunda... ”...Ruhumu yıkmak istiyorlar.


Bir duvar dibine çöküyor. Yükseklerde dağ, zembereğinden boşalmış baharın üstüne boz tüylü bir alıcı kuş olmuş... dönüyor.


Zor olan, uzun açlıklardan sonra sevgi ve ışıkla ilk karşılaşmaydı.


Sevgiye çok var henüz, ‘Bir tane’ si çok uzaklarda, ama ışık; ışık bentleri yıkan su olmuş ruhuna saldırıyor. İlk aydınlığı yudumlarken acı duyuyor. Çorak toprakların emdiği suyla yumuşayıp kabarması gibi usul usul uyanıyor ruh. İlk dize, patlayan ilk kardelen; buzu ve karı yarıp çıkan, zulmü ve zemheriyi yenen kardelen:

“Bir tanem!

Başım sızlıyor,

yüreğim sersem!

diyorsun...”

diye yazıyor.

Çok derinlerden, toprağın ve ruhun en derinlerinden bükülmez, durdurulamaz bir güç, bir tanrısal kanat yüzeye çıkmak için çırpınıyor. Yaklaştıkça tüm dünya, bir Mevlevi dervişi kesiliyor güneşin etrafında.


Dağlardan, Kirazlı Yayla’dan kar kokusu geliyor. Reçine yüklü rüzgâr, sevdaya çağıran çiçeklerin kokusuyla yüklü, ‘tut ellerimi, başım dönüyor,’ diyor. Aydınlıktan mavi gözleri yanıyor. Yaşam güneşin ellerinde bir altın sıvı, uyuşmuş kireçlenmeye dönmüş bedenine bozkırın aç toprağına akan su gibi akıyor. Işık, bin yılın acılarıyla donanmış solgun yüzünden gerçek bir antik devir tanrısı yaratmaya kararlı; tanrının verdiğini, insanın aldığını geri getirmeye çalışıyor.


Endişeye hiç gerek yok. Çok gitmez en güzel şiirlerini yazacaktır. Çok gitmez dünya güzeli olacaktır, bakma şimdi cemre; her ölüm doğumu da taşır içinde, en koyu karanlık gün doğumuna yakın olandır

kaygılanma bahar geliyor.

Korkma yürek yenilmez, anımsar ve en çabuk aslını tanıyan odur.


Ne kadar güzellik varsa eskimişe, çürümüşe, yozlaşmışa karşı geri dönüyor. İlk çiğdemin patladığı kar yüklü tepelerden, suyun çekildiği derelerden, kır kuşunun yuvalandığı sazlıktan güzellik ve erdem ağıyor. Kuşkusuz eskimişliğimiz var. Kuşkusuz uzun süren kışın, ruhumuzu kireçlendirmesi kaçınılmaz.


Kuşkusuz çok yenildik. Dün hep yenildik...

Yakında CEMRE,

Ardı BAHAR!


Güneşe çıkalım mı, haydi bahara? Bir gülün dibine oturup güzeli ve kusursuzu solusak diyorum. Bırakalım mı ülkeler kurtarmayı bir an için? Kendi bahçemde dal olmayı öğrenmek istiyorum önce... geçe mi kaldım?


Kim bilir ne zamandır, deli gibi sevdiğimiz, yirmi tırnak asıldığımız yaşamın pürüzlü yanlarını, acı veren kanatan yanlarını unutmak ve gülümsemek istiyoruz.

Düşünsene, başından beri hep bir şeyler eksik, hep bir şeyler küçük, yetmez olmadı mı? Bir şeyler haksızlığa uğramıştı,, doğanın kendisinde bile? Kimi zaman yenilmek, bilcümle yaratığın yazgısı değil midir? Kimi ağaçlar uzun, kimileri kısa, kimi balıklar büyük, kimileri küçük... ve büyük, küçüğü hep yemiş, biliyorum da;

‘Sen balık mısın ki?”

KADERİN OLSUN...


İnsan yasalar yapmış, doğanın eşitsizliğine karşı. Düşünmüş, ütopyalar üretmiş; büyük balık, küçüğü yemesin diye uğraşmış. Kısa çöpün uzun çöpten hakkını aldığı bir dünya kurmak için çırpınmış. Ne kadar gerçekleşmiş bu ülkü? O ayrı. Ne var ki, bundan dört yüz yıl önce Avrupa’nın tüm köylüsü köleydi. Bir gecede on binler yok edilmişti, şimdinin uygar Avrupasında, din adına.

Her şey bir senin başına geldi sanıyorsun. Gelen öylece kalabildi mi? Bırak ağlamayı, dünyanın en kötü durumda olanı sen değilsin.

Geldikleri gibi cehennemlerine dönerler.


Dünün baharı hiç yoktu. Şimdi alınan yola bak. Evrim saati senin ömrüne göre çok yavaş çalışıyor, ama çalışıyor. Arada güneş kararacak, arada şimşeklerle bölünecek en güzel saatlerin ama...

Yarın daha güzel olacak kesin.


Belki de şimdi bir fırsat var. Bahar geri geliyor, güzellik de. Hadi evlerimizi havalandıralım. Yüreğimizi de. İçimizdeki hüznü ve kahrı süpürelim. Yanlışsa yanlış, bizimdi. Öyleydi diye sonsuza değin savunacak mıyız? Bunca taşıdık, yetmez mi? Silip atalım. Yerine koyacak hiç mi doğrumuz yok?


Kahrın boş çivisine asacak tek bir güzelliğimiz kalmadı mı?

Savaşmak ve başarmak istiyorsan, bazen ara ver hüzne, ara ver öksüz bayram çocukları söylencelerine…


Şimdi şarkını söyle, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşa...


Yaşa ki karanlık da biraz düşünsün...

*

15.01.1999

137 görüntüleme3 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

3 Comments


Semihat KARADAĞLI
Semihat KARADAĞLI
Jan 15, 2021

"Hiçbir karanlık sonsuza değin sürmez.

Bir de sürsün...

Yakmayı bilirsen senin içinde kıyamet gibi ışık var,

aydınlığın bir sana değil dünyaya yetecektir, dene bak...

As'lolan hayatsa hakkını ver bugün,

GÜLÜMSE HÜZNE..."

kaleminize saygılar...

Like

Nurten B. AKSOY
Nurten B. AKSOY
Jan 15, 2021

"Her ölüm doğumu da taşır içinde, en koyu karanlık gün doğumuna yakın olandır

kaygılanma bahar geliyor. Korkma yürek yenilmez, anımsar ve en çabuk aslını tanıyan odur..." Sanki yaşadığımız şu zor günleri anlatıyor. Aslında hepimizin "hüzne az ara vermesi" lazım... Kaleminize sağlık Şenol Yazıcı

Like

Nurdan Aladağ
Nurdan Aladağ
Jan 15, 2021
En güzel deniz:
henüz gidilmemiş olandır.
En güzel çocuk:
henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz:
henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:
henüz söylememiş olduğum sözdür...

Nâzım Hikmet Ran
 ( 1902  - 1963 ) 
Nâzım Hikmet - Tüm Eserleri, Cem Yayınevi

Emeklerinize, paylaşımlarınıza sağlık Şenol Yazıcı.

Like