Cennet Hurmasının Vakti
- Mehmet ÖZŞAMLI
- 1 saat önce
- 2 dakikada okunur

Mehmet ÖZŞAMLI
*
Karadeniz’de yıl dönüp aynı mevsime uğradığında, dağların diliyle konuşan bir değişim başlar.
Deniz, mavinin en eski tonuyla kıyıya vurur; yukarılara doğru her şey, sanki bir ressamın fırçasından savrulmuş gibi yeşile çalardı. Trabzon’un Of ve Hayrat ilçelerinde, hele köylerinde, bu yeşilin vahşiliği insanın içine işlerdi.
Nisanla birlikte doğa, denizden başlayıp zirveye kadar bin bir çeşit renge bürünür; yağmurla yeşil birbirini çağırır, biri yağdıkça diğeri coşar, biri coştukça öteki daha çok yağardı. Vahşi bir cennetti burası, hem serin hem sıcak, hem gür hem sessiz.
Ama benim konum bu değil.

Asıl hikâye, çay mevsimi bittiğinde başlar.
Köylüler, yaz boyu ter döktükleri evleri kilitleyip büyük şehirlere dönerlerdi. Ardından köy usul usul yalnızlığa gömülürdü. Tenha yollar, sessiz çeşmeler, kendini dinleyen evler… İnsan gidince her şey daha bir duyulur olurdu.
İşte o zaman doğa, kendi şölenine başlardı.
Yapraklar renk değiştirir, dağlar kızıl-sarı bir masal olurdu.
...ve Trabzon hurmaları… Mandalinalar…
Onlar da bu oyuna katılır, ağır ağır olgunlaşırdı. Fakat toplayan olmazdı. Çünkü köyde kalanlar ancak birkaç yaşlıydı; onların da gücü yetmezdi dallara uzanmaya.
Böyle olunca hurma ağaçları birden birer mücevher vitrinine dönerdi.
Yapraklarını çoktan dökmüş gövdelerde yalnızca turuncu bir avuç ışık sallanırdı. Sanki “Buradayım,” der gibi.
Sonra bir gün kar yağardı...

...ve işte o anda, köyün büyüsü başlardı.
Kar, toprağı ve çatıyı bembeyaz örtünce; aç kalan kuşlar hurma ağaçlarına üşüşürdü. Kanat sesleri, cıvıltılar, bir o dala bir bu dala zıplayan yüzlerce küçük canlı… Köy, tropik bir ormanın kış şubesi gibi olurdu.
İnsanların terk ettiği evleri kuşlar doldurur, meyveleri onlar toplardı.
Her sabah uyanınca, sanki “Dünya yalnız insan için değildir,” diye fısıldardı doğa.
O an anlardın ki, Cennet Hurması denmesi boşuna değil. Çünkü o meyve, kışın ortasında kuşlara hayat verir; yokluğun içinde bereketi, sessizliğin içinde neşeyi saklar...
...ve galiba en doğrusu da buydu:
İnsan azalınca, doğa kendini daha çok gösterirdi.
Meyveler dalında kalır, kuşlar çoğalır, köy nefes alırdı.
Belki de bütün mesele buydu:
Galiba “her şey insan için” değil…
30.11.2025
--























































Yorumlar