KÖY ENSTİTÜLERİNİN 83. KURULUŞ YILI KUTLU OLSUN.
“Vatanın dağlarında bayırlarında kırlarında, hatta en ücra
yerlerinde kendi başına açıp solan çiçek bırakmayacağız”
Hasan Ali Yücel
Yeni Türkiye Cumhuriyeti uzun süren savaşlardan çıkmış genç neslin büyük bir kısmını savaşlarda kaybetmiş küllerinden var olmaya çalışan bir ülke. Bir ülkenin var olmasının en önemli unsurlarından birisinin eğitim olduğuna inanan Mustafa Kemal Atatürk birçok devrimle birlikte harf devrimi ile ülkenin okur yazar oranını yükseltmeye çalışmaktadır. Diğer yoksunluklar yanında yeterli öğretmenin , okulların olmaması da eğitimin geri kalmasında en önemli etkenlerden birisidir.
Harf devriminden sonra yeni harflerle okuma-yazma öğretmek amacıyla Halk Mektepleri, Halk Dershaneleri ve Gece kursları “Millet Mektepleri”ne dönüştürülmüş, ilk ve en büyük okuma-yazma seferberliği başlatılmıştır.
Boğaziçi Üniversitesinden Prof. Dr Zafer Toprak, Harf Devrimi ile ilgili yaptığı bir açıklamada Harf Devriminin Cumhuriyet’in kilit taşlarından biri olarak tanımlıyor. Cumhuriyet’in hedeflediği kültürel değişimin bir parçası olan ‘Harf Devrimi’ sonrası bir yandan dilin sadeleştirilmesi doğrultusunda çaba sarf edilirken, diğer yandan Millet Mektepleri aracılığıyla yaygın bir şekilde okur yazarlık benimsetilmeye çalışıldı. Cumhuriyet’in başlangıcında, uzun süren savaşlar sonucu okuryazar genç neslin yitirildiğini, bu nedenle okuryazar oranının yüzde 5-6’ya kadar düştüğünü, ancak dil devrimiyle ve Millet Mektepleri’nin açılmasıyla bu oranın yükseldiğini “belirtiyor.
Yine Galatasaray Üniversitesi’nden Doç Dr. Ahmet Kuyaş, bir açıklamasında “Yeni Türkiye’nin, kurulduğu 1923 yılındaki okuryazarlık oranı yüzde 10’un altındaydı. Bu oran, 1935 nüfus sayımı sonuçlarına göre yüzde 19,25’e çıkmıştır” şeklindedir.
Atatürk, Köy Enstitüleri’ne olan zorunlu ihtiyacın gerekçelerini şöyle açıklar:
Asırlardan beri milletimizi idare eden hükümetlerin tamamı eğitim isteğini ortaya koymuşlardır. Ancak bu arzularına erişmek için doğu ve batıyı taklitten kurtulamadıklarından, sonuç, milletin cehaletten kurtulamamasına sebep olmuştur. Bu acı gerçek karşısında, bizim takibe mecbur olduğumuz eğitim siyasetimizin esas çerçevesi şu olmalıdır; demiştim ki bu memleketin asıl sahibi ve toplumsal varlığımızın asıl nedeni köylüdür. İşte bu köylüdür ki bugüne kadar bilgi ışığından yoksun bırakılmıştır. Bu nedenle bizim takip edeceğimiz eğitim siyasetinin temeli, evvelâ mevcut cehaleti yok etmektir.”
Bu hedefe ulaşmak, eğitim tarihimizde kutsal bir aşama oluşturacaktır. Bir taraftan cehaleti yok etmekle uğraşırken bir taraftan da memleket evladını toplumsal yaşama ve iktisatta fiilen etkili ve verimli kılabilmek için acil olan ilkel bilgiyi işe yarar bir tarzda vermek kuralı eğitimimizin esasını teşkil etmektedir.
Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin sınırı ne olursa olsun, en evvel, her şeyden evvel Türkiye’nin Bağımsızlığı ile Kendi Benliğine ve Milli Geleneklerine Düşman Olan Bütün Unsurlarla Mücadele Etmek Lüzumu Öğretilmelidir.”
Köy Enstitüleri, ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile açılmış okullardır.
Tamamen Türkiye'ye özgü olan bu eğitim projesini 28 Aralık 1938 tarihinde milli eğitim bakanı olan Hasan Âli Yücel bizzat yönetmiştir.
Neredeyse tüm Anadolu'nun okulsuz ve öğretmensiz olduğu gerçeği göz önüne alınarak, dönemin başbakanı İsmet İnönü'nün himayesinde, Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel tarafından İsmail Hakkı Tonguç'un çabalarıyla köylerden ilkokul mezunu zeki çocukların bu okullarda yetiştirildikten sonra yeniden köylere giderek öğretmen olarak çalışmaları düşüncesiyle kuruldular.
1940-1946 arasında köy enstitülerinde 15.000 dönüm tarla tarıma elverişli hale getirilmiş ve üretim yapılmıştı. Aynı dönemde 750.000 yeni fidan dikilmişti. Oluşturulan bağların miktarı ise 1.200 dönümdü. Ayrıca 150 büyük inşaat, 60 işlik, 210 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 36 ambar ve depo, 48 ahır ve samanlık, 12 elektrik santralı, 16 su deposu, 12 tarım deposu, 3 balıkhane, 100 km. yol yapılmıştı. Sulama kanalları oluşturularak enstitü öğrencilerinin uygulamalı eğitim gördüğü çiftliklere sulama suyu öğrenciler tarafından getirilmişti.
Kapatıldığı 1954 yılına kadar Köy enstitülerinde 1.308 kadın ve 15.943 erkek toplam 17.251 köy öğretmeni yetişmişti. Fakir Baykurt, Ümit Kaftancıoğlu, Talip Apaydın, Mahmut Makal, Mehmet Başaran, Pakize Türkoğlu, Hatun Birsen Başaran, Ali Dündar, Mehmet Uslu ve Dursun Akçam gibi önde gelen yazarlar ve düşünürler bu okullarda yetişmişlerdir.
Cumhuriyet Halk Partisi içinden Köylüyü topraklandırma Yasasına karşı çıkan bir kesim Milletvekili Demokrat Partiyi kurdu. Bu parlamenterler içinde Atatürk Devrimlerine karşı olup tek parti yönetiminde bu düşüncelerini açığa vuramayanlar olduğu, Atatürk devrimlerine muhalefet hisleri besleyen ancak bu karşıtlıklarını ortaya koymaya cesaret edemeyen siyasi ve toplumsal yapının bir karşı devrim atağı başlatarak Köy Enstitülerinin kapatılmasını sağladığı iddia edilmiştir. Hasanoğlan Köy Enstitüsü eski müdürü Rauf İnan ve Hıfzı Veldet Velidedeoğlu Köy Enstitülerinin kapatılmasının Atatürk Devrimleri karşıtlarınca başlatılan bir Karşı Devrim hareketi olduğunu söylemişlerdi. 1945 yılında Köy Enstitüleri hakkında komünistlerin, dinsizlerin yetiştiği fuhuş yuvaları olduğu söylenerek saldırı kampanyaları başlatılmıştı. Parlamentoda bütçe görüşmelerinde Milletvekili Emin Sazak'ın Köylere giden enstitü mezunları kendilerini birer Atatürk zannediyorlar demesi üzerine Hasan Âli Yücel, Bu çocukların her birinin birer Atatürk olması temenni edilir şeklinde cevap vermişti. Köy enstitüleri 1954 yılında kapatılmıştı.
Kendisi de Köy enstitüsünden yetişen bir eğitimci olan Fakir Baykurt “Eşekli Kütüphaneci” isimli kitabında şöyle anlatır köy enstitülerinin kapatılmasını:
“Yurdumuzda aydınlığa karşı güçlü bir direnme vardır. Bunlar ortaya Atatürk gibi güçlü adamlar çıkınca sinsi sinsi yatıp uyur görünse de buldukları ilk fırsatta başlarını deliklerinden çıkarırlar. Anlattım: Halkevlerini, Halkodalarını öyle kolayca kapatıverdiler. Hele Köy Enstitülerini, rahmetli İsmail Hakkı Tonguç'u düşünüyorum. O büyük adama kan kusturdular. Sana köyler için öğretmen yetiştiren Köy Enstitülerinin nasıl kapatıldığını anlatayım. Dinle bak!
Doğuda, Van İlinde köyler sahibi Kinyas Kartal ağa ile Batıda Aydın ilinde çiftlikler sahibi Adnan Menderes Ağa vardı. Bunlar seçimlerden önce gizlice anlaşıp birbirine söz verdi. Ağalar oyları Menderes'e küreyecek, Menderes bu yoldan iktidara gelecek. Başbakanlık koltuğuna oturur oturmaz Köy Enstitülerinin kapısına kilidi asacak. Kaldırın kolları; kaldırdılar. İndirin kolları; indirdiler. Tamam, kapattılar enstitüleri.”
Köy çocuklarına okuma imkânı tanıyıp birçok konuda yetişmelerini sağladıkları okullar olan köy enstitülerinden yetişen öğretmenler en ücra köşelerde birer ışık olmuşlardır.
Köy Enstitüleri’nin mimarlarından öğrencilerin “Tonguç babası” İsmail Hakkı Tonguç Köy Enstitüleri için güç bela aldırılmış dört jipten biriyle aracı kendisi kullanarak birçok köyü bizzat gezen İlköğretim Genel Müdürüdür.
İvriz Köy Enstitüsü’nde incelemelerde bulunmak ve çalışmaları yerinde görmek, problem varsa halletmek için yola çıkar. Cihanbeyli kasabasına gelirken sağanak yağmuruna tutulur Bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaktadır. Okulun önünde aracından iner odacıya, “başöğretmene söyle ben yağmur geçinceye kadar oturabilir miyim” der. Başöğretmen bir sandalye verir ve oturması için iznin verir. Tonguç, sınıflarından birinde tavandan damlamakta olan suyu görünce başöğretmene nedenini sorar.
Başöğretmen; “Birkaç kez Çankırı İl Eğitim Müdürlüğü’ne yazdım ama kimse ilgilenmedi” der...
Tonguç; “Peki, siz bir şeyler yapamaz mısınız?” deyince başöğretmen birdenbire çıkışır:
“Ben başöğretmenim, dam aktarıcısı değil!” cevabını verir.
İlköğretim Genel Müdürü bu sözlerin üzerine bahçeye çıkar bir merdiven bulur. Çatıya tırmanarak kırık kiremitlerin yerini tespit eder ve yenileriyle değiştirir. Bütün bunlar birkaç dakika içinde olup bitmiştir.
Tonguç, aşağı inince başöğretmene dönerek;
“Bir daha dam akarsa Çankırı’ya bildirme. Hemen bana haber ver, ben gelir hallederim” diyerek kartını uzatır.
Başöğretmen elindeki kartta yazan isme ağzı açık bakakalır.
Tonguç ise çoktan başka bir köye gitmek üzere yola tekrar koyulmuştur.
Köy enstitülerinin mimarlarından Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel öğretmen ve felsefecidir. Dünya klasikleri onun zamanında Türkçe ’ye çevrilmiştir.
Köy enstitülerinin kapatılması ile ilgili olarak “Köy Enstitülerinin kusurlarını bana verin, başarıları sizin olsun.” Demiştir.
Eğitimci yetiştirmenin ve köy enstitülerinin önemini şöyle anlatır. “Yapmak, yaratmak… Onun için arayıp, bulmak… Aradığını bulmak için öğrenmek… Bunun yerine bizde sadece hazırları belletmek hâkim. (…) …kitaptan okuyarak, öğretmen … insan yetiştiremez.”
Fakir Baykurt “Unutulmaz Köy Enstitüleri” isimli kitabında Hasan Ali Yücel’in anısında “Tonguç, iri vücudu içinde çok duygulu, titreyen bir yürek taşırdı. Bir gün Köy Enstitülerinden birinde bir bayan öğretmenin yeni gelmiş köylü bir kız çocuğunu dizine yatırmış başından bitini ayıklarken görmüştük. Biraz sonra birbirimize baktığımız zaman gözlerimizde akan yaşları bulmuştuk. “Şeklinde anlatır.
Köy enstitülerinde köylerinden daha küçücük yaşta ayrılıp gelen o minicik yürekler bir taraftan edebiyat, kimya, fizik vb. derslerini öğrenirken diğer taraftan marangozluk, demircilik, tarla işleri, dikiş nakış gibi dersler de öğreniyor. Dünya klasiklerinin okuyor bunun üzerinde tartışıyorlar. Müzik aleti çalmayı tiyatro halk oyunlarını yani hem kendi kültürümüzü hem de dünya kültürünü öğreniyorlar. Her hafta bir ekip belirlenen tiyatro oyunu sergileniyor. Böyle bir eğitim kurumunda her konuda yetişen bir eğitimcinin eğiteceği çocuklar da hem hayatı hem de bilgiyi öğreniyorlar.
Bedri Rahmi Eyüboğlu Köy enstitüleri ile ilgili bir anısını şöyle anlatmıştır:
"Hasanoğlan Köy Enstitüsü'ne gitmiştik. Okulun hayvanlarını barındıran ahırda bir çocuk gördüm. Gece nöbeti ona düşmüş, elinde kitap vardı, dalmıştı. Shakespeare okuyordu. Okuduğunu nasıl kavradığını, ertesi gün oynadıkları piyeste gördük."
Mozart, Vivaldi, Beethoven dinliyorlar; Gorki, Tolstoy, Zola okuyorlardı. Molieré'in "Kibarlık Budalası"nı, Sofokles'in "Kral Oedipus"unu, Gogol'un "Müfettiş"ini sahneliyorlardı.
Mesela, bir mezuniyet töreni programı sırasıyla şöyleydi: İstiklal Marşı, bağlama konseri, türküler, mandolin konseri, şiirler, keman konseri, piyano konseri, koro, Anton Çehov'un "Bir Evlenme Teklifi", diploma takdimi ve topluca oynanan zeybek...
ABD Meclisi’nin ilk kadın üyesi Jeanette Rakin 1946 yılında yaptığı bir açıklamada Köy Enstitüleri ile ilgili “Siz demokrasiye ulaşmanın gerçek yolunu bulmuşunuz. Bu Enstitüler dengeli ve uyumlu bir toplum tipinin garantisidir. Enstitülerinizde, ülkenizin kendi bünyesinden, öz kaynağınızdan fışkırma güçlü, sağlıklı bir gençlik buldum.” Şeklinde anlatır
Hasan Ali Yücel “İyi Vatandaş İyi İnsan” isimli kitabında “İnsan kıymeti bilmeyen topluluklarda kıymeti bilinecek insan yetişmez.” , “Önemli olan, şu veya bu olmak değil, kendimizin ne olduğunu bilmektir.”der.
Tolga Örnek’in yazıp yönettiği Devrim Arabaları filmini izlediyseniz Necip ile Latif arasında geçen diyalogu hatırlarsınız.
Necip: Bir şey sorabilir miyim Latif bey?
Necip: Sizce bu otomobili yaparsak ne olur?
Necip: Nasıl olmaz? Boşuna mı çalışıyoruz?
Latif: Sen Ankara'daki kapatılan tayyare fabrikasını duydun mu?
Latif: O fabrika neden kapatıldı biliyor musun?
Latif: Fabrika Atatürk'ün emriyle kuruldu. 2. Dünya savaşına kadar 112 tane değişik uçak imal edildi orada. Sonra fabrika kendini geliştirmeye başladı tabi, savaş sırasında da kimse bize uçak, eğitim uçağı vermediği için 185 tane eğitim uçağı yapıldı orada.
Latif: Evet bunları yaptık biz. 1955 yılında, Hollandalılar bize 30 tane uçak siparişi verdi; ama dönemin işletmeler bakanı o siparişleri kabul ettirmedi. Hollandalılar da uçakları İngilizlere yaptırdı. Birkaç yıl sonra da fabrikayı tamamen kapatıp traktör fabrikasına dönüştürdüler. Gündüz'le orada yetiştik biz. Çok acı çektik. Çok...
Necip: Ben, anlayamadım. Neden kapattılar?
Latif: Biz kim, uçak yapmak kimmiş?
Necip: Eh yapmışsınız işte... başarmışsınız!
Latif: Türkiye de hiçbir başarı cezasız kalmaz evlat!
İşte bu cümle aslında birçok şeyi anlatmaktadır. Güzel olan ne varsa yok etmek için elimizden geleni yapmışız.
Mahmut Makal “Deli Memedin Türküsü” isimli kitabında Öğretmen Hamdi Akçaoğlu’nun ağzından köy enstitülerinin yok edilmesine öncülük eden zihniyeti şöyle anlatır “Bir 24 Kasım Öğretmen Günü’nde salon ağzına kadar dolu. Öğretmen okulunun öğrencileri, konuklar, vali, eğitim müdürü vb. Okulun tarih öğretmeni kürsüde, Köy Enstitülerinin komünist yuvası olduğunu, kız öğrencilerin çocuk düşürdüğünü söylemeye başladı. Bunun üzerine yerimden fırladım ve mikrofonu elinden aldım. Bu okul benim mezun olduğum eski Gölköy Enstitüsü idi. ‘Sen Köy Enstitülerini bilmiyorsun. Bu okulda para babalarına hizmetkâr, ağalara çoban yetişmiyordu. Burada adam yetişiyordu, adam!’diye bağırdım…”
Evet her başarılı çalışma gibi köy enstitüleri de karanlıkları isteyen, şahsi menfaatlerini ülke menfaatlerinin üstünde tutan kişilerce kapatılmış, aydınlanma çabası yok edilmeye çalışılmış, ülkenin bilim ışığında aydınlanma ışıkları karartılmıştır.
Karanlıkların ateş böcekleri, aydınlanma neferleri sonsuzluğa giden köy enstitüsü öğretmenlerimizin anılarına saygıyla…. Yaşayanların Ömürleri uzun olsun.
Karanlıkları aydınlatacak tek bir güç vardır. Maviye tutkun cesur insanların sevgi dolu yüreği. Bu dünyayı düşü, gülüşü, umudu, direnişi, sevgisi ve ışığıyla aydınlatanlara karanlıklara ışık olanlara selam olsun...
Semihat Karadağlı /16.04.2021
Unutulmaz Köy Enstitüleri /Fakir Baykurt
Yılmaz Özdil/ Samanyolu Berkant
Fakir Baykurt/ Eşekli Kütüphaneci
Hasan Ali Yücel/ İyi Vatandaş İyi İnsan
Cafer Mete / Köy Enstitüleri’nin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç’u anarken/ 30.07.2015
Mahmut Makal/ Deli Memedin Türküsü,
Devrim Arabaları/Tolga Örnek