Acı
- MEHMET ÇOBAN
- 28 Oca
- 1 dakikada okunur

MEHMET ÇOBAN
*
Başım uğulduyor, gözlerim kararıyor, nefesim kesiliyor, yüreğim yangın yeri, gelecekle ilgili umutlarım yerle bir.
Zaten bir birikmişlik vardı. Son bir hafta on gündür yaşadığımız olaylar beni allak bullak etti. Boşa koyuyorum dolmuyor, doluya koyuyorum almıyor. Olayları yorumlamakta, içinde bulunduğum psikolojik durumumu anlatmakta dağarcığımdaki sözcükler yetersiz kalıyor.
Bir kayak merkezinde bulunan ve bir gecelik konaklama ücreti 1.dereceden benim emekli maaşımın bir buçuk katı, yani 38.000 TL (otuzsekizbin) olan bir otelde 78 yurttaşımız yanarak can verdi.
Öğreniyoruz ki: bu kadar lüks bir otelde doğru dürüst yangın merdiven yok. Yağmurlama sistemi yok. Uyarı sistemi yok. Yangın çıkmaması için alınan bir önlem yok. Yangın çıktığında ne yapılacağı konusunda sağlıklı bir düşünce yok. Yakınlarda bir itfaiye teşkilatı yok.
Yani felaket göz göre göre gelmiş.
Bu felaket başımıza gelen ilk felaket değil, korkarım ki son da olmayacaktır.
Her felakette olduğu gibi bu felakette de, sorumlu olması gerekenler sorumluluk kabul etmiyorlar, suçu başkasına atıyorlar. Yurdum insanı da ikiye bölünmüş; yarısı iktidarı aklamaya çalışırken muhalefeti suçluyor, diğer yarısı da iktidarı…
Burada aslolan titiz ve yansız bir araştırma ve inceleme yapılması; kimin kusuru varsa ortaya çıkarılması değil midir?
Ne yazık ki Türkiyede işler böyle yürümüyor.
Bir felaket yaşanıyor. Kısa bir süre içi boş tartışmalar yapılıyor, sonra unutuluyor. Ta ki yeni bir felaket oluncaya dek.
Ne diyordu Albert Eınstein: “Aptallığın en büyük kanıtı, aynı şeyleri defalarca yapıp farklı bir sonuç almayı ummaktır.”
Benim aklıma gelenler ise, yapacağımız her işte aklımızı kullanmak, bilimi yol gösterici kabul etmek. İnsanoğlunun biriktirdiği ve içselleştirdiği deneyimlerden yararlanmak.
Ülkemizde adaletin, demokrasinin, evrensel insan haklarının yerleşmesi için canla başla çalışmaktır diye düşünüyorum.
Comments