SUNAK Resim ve Sanat Evi'nin Denizli'de yayını olarak 13. yılını sürdüren SUNAK dergisi, alışılmış kültür sanat dergilerinden her yönüyle ayrılıyor. Ayrılıyor ama...
Gönderdikleri, ne var ki yaşam beklenmeyenlerinden denk getirip uğrayamadığım postaneden ancak aldığım, SUNAK sayılarının ilkine bakıyorum.Yıl 12 Sayı:43 Haziran 2015 yazıyor. Postaneye bunca zaman uğramayışım büyük ihmal, üretebileceğim bir bahanem yok; ama bu dergi... 10 yıl önce gönderilene ne kadar çok benziyor.
Hiç değişmemiş, genç kalmış diyeceğim... ama bir klasikleşen biçim de olduramamış. Daha çok ders... diyemiyorum da...hiç yol almamışlar gibi.
Sözü eğip bükmeye gerek yok, birisi şirinlikten vazgeçmezse kral hep çıplak kalacak.
Ne yazık ki SUNAK, tüm iyi niyetine, onca emeğine karşın geçirdiği 13 yıl ve 46 sayıdan kendi gerçeğini yaratamamış.
Görsel'in baskın gücü kendiliğinden yazının ve tasarımın önüne geçmiş, ne var ki bu tip dergilerin kullandığı pahalı teknoloji, lüks baskı da olmayınca onlara ulaşamadan kalmış, kültür sanat dergilerinin sadeliğine de üretenlerin alanları nedeniyle dönemeyince 28 sayfalık dergi karışık bir broşür ya da hevesli bir fanzin izlenimi veriyor ilk anda...Yani
SUNAK, Resim ve Sanat Evi'ne müşteriye tanıtıcı bir broşür dersek, sorun kalmıyor. Yani ben çok şey bekliyorum.
Kalmıyor da giriş yazılarında "...Denizli'nin kültür sanat ateşi... dergisi," diye adlandırılıyor ve sanat yönetmeni de dahil her dergiye nasip olmayan organlarını ilan ediyor, dahası benim gibi müşterisi olma şansı sıfıra yakın insanlara, uzak şehirlere posta kargo ücreti esirgenmeden gönderiliyor. Onda yazanların bir kısmı da öyle, uzak diyarlarda oturuyor... Yani SUNAK ben bir kültür sanat dergisiyim diyor, beni görün, bana katılın, katkı verin diyor, öteki adıyla...
O zaman iddia ettiği gibi olmak zorunda... Elbette hoşgörülü olmamız gerek, bu desteksiz, hatta yığınla engeli olan imece dergilerin yaşaması ve artması için. O nedenle değil mi benim Sunak'tan hemen her maviADA sayısında övgüyle söz etmem, yine o nedenle değil mi 5 saat ayırıp dergileri okuyup, inceleyip bu yazıyı yazmam? İyi de on yıl da taş olsa değişir azıcık.
Kimin umurunda, adam yerine koyup dergi gönderdilerse ben de adam gibi davranıp gördüğümü yazmak zorundayım. Anlamazlarsa bir daha göndermezler olur biter.
Bu görüntü sizi yıldırıp vazgeçirmezse açıp bakarsanız aslında ciddi bir gayreti fark ediyorsunuz, en basitinden ortada ciddiye alınması gereken 12 yıl var, ama yine de bir değil, ne çok şey eksik diye düşünmekten de vazgeçemiyorsunuz.
Denizli son zamanların en hızlı gelişen büyüyen kentlerinden biri. Ekonomik yapısının örneklerine göre iyi olduğu gözleniyor. Kültür sanat dünyası, sosyal hayatı bildiğim değil elbette. Sık sık gittiğim Pamukkale'den baktığınızda, orada kültür sanatın değil, paranın egemenliğini görürsünüz, her yerdeki kadar.
maviADA'ya çok yerden yazan çizen gelmişti ama Denizli'den pek anımsamıyorum. Üç beş dergi gönderdiğimiz de arkadaştı. Bu genelleme değildir ümidim.
SUNAK'tan başka dergi var mıdır, onu da bilmiyorum.
Elimdeki dergiye bakınca bir öncesi, taklit edilecek ya da örnek alınacak bir başka dergi olmadığını düşünüyorum. Böyleyse bu Denizli gibi bir kent için hem üzücü hem de şaşırtıcı olurdu, ama SUNAK dergide gözlediğim, verilen emeğin önüne geçen eksiklerin de bir açıklaması olurdu.
Şu anda tek gerekçe, künyeye yazılmış parayla satılmadığını, ekonomik gücü olmadığını belirten ibare.
Bu takdir edilecek bir yönü de ortaya koyuyor, özveriyle 12 yıl ve 43. sayıyı yapmışlar. Ne var ki bazı şeyleri açıklamaya yetmiyor.
Başlangıcından bu yana bize dergi gönderen Hakan Keysan ve SUNAK'a hep ilgiyle, büyük bir potansiyelin çekirdeği gözüyle bakmışımdır. Ama bu kez, bir şey hala değişmedi hissine kapıldım. Demek biz okurlar doğru eleştiriler yapıp yardımcı olamamışız, yazanı çizeni de şiiri ve yazısı yer bulan da aslansın demekle yetinmiş.
Artık beni hoş görecekler. Ya da anlamak istemeyip kötü bilecekler. Yine de ayrıntıyı görsünler isterim, egom değil, deneyimimle söylediklerim. O damdan düştüm çünkü, bilirim.
Elime geç varan dergilerin ilki Haziran 2015 tarihli...Ondan başlıyorum. Birlikte bakıp değerlendirelim. Belki bu tür girişimleri iyi niyetle alkışlamaya yatkınlığıma karşın neden duraladığımı da bulabiliriz.
30'a yakın ad sıralanmış ciddi ciddi, güzel, düzgün, hatta iddialı cümlelerin karmakarışık tasarımın içinde kaybolduğu kapakta. Onca kişinin eserleriyle nereye sığdığını merak ediyorsunuz? Bir de dosya çalışması eklenmiş: Kent Kültür İnsan diye... Belli ki ağırlık onda. Nitekim dergiyi açıp baktığınızda da ağırlığı değil büyük bölümü onun kapsadığını, edebi nitelikten daha çok, bilimsel, uzman işi görüşler, bilgiler yer aldığını görüyorsunuz. Araya sıkıştırılmış, gerçekten sıkıştırılmış ve yazık edilmiş çok sayıda şiir, birkaç edebi örnek olsa da baskın gelen kentin bozuk yapılaşması üstüne uzman yorumları... Oysa kültür sanat dergisinde bu ancak bir sayfalık değinme olur bu konuya. Ya da bir öykünün, denemenin fonu... Sonuçta sanat "yolboyu gezdirilen aynadır". Ayrıca kabul de ederim bir mimarlık dergisinde de şiir olur,... ama herhalde bütünü şiir olmaz.
Gördüğüm Hakan Keysan, eğitimli, kalemi düzgün, güzel şiirler de yazan bir yayın yönetmeni. 13 yıllık deneyimlerinden bu basit sonucu yani biçimsel yönü aşacak çözümleri öncülü olmasa da üretebilecek biri. Aynı masraf, aynı emekle SUNAK 13 yılda devleşen bir isme dönebilir, bugün kendi masrafını da çıkarırdı. Hadi o yoğun işlerinden ve asli görevlerinden fırsat bulup bir çekidüzen veremedi, ya yazar adlarında yer alan onca insan, hem de yakın plan Denizli'de oturanlar uyaramaz mıydı?
Sahi bir dergideki yönetmeni biliyorum da, sanat yönetmeni ne iş yapar?
Eminim şimdi işgüzarlıkta değindiğim bu konuları dert eden birkaç kişi çıksaydı o gruptan , Denizli de öyle bir dergiye omuz verecek çok insan çıkardı.
Ne yapılacaktı? Çok basit, mademki sayfayı artırmak ciddi masraf ve para büyük dert, o zaman sadece anlar bir bakışla nitelik artıracak yöntemler aranacaktı. Az daha kalın kağıt kullanacaktı sayfada. Özgün sade her sayıda anahatları yerinden oynamayan bir kapak yapacaktı. Düzyazılarda nerede başlayıp nerede bittiği belli olacak ferah sayfalar ve bir düzenek seçecekti. Şiirleri bir ayıpmış, kusurmuş gibi saklayan içsayfa tasarımını terk edip uzun şiirlere tam sayfa, kısa şiirlere tam sütün ayıracaktı. Elbette o şiirleri dolma biçiminde hepsini aynı sayfaya yığmayıp düz yazıların arasına dağıtacaktı. Şiir kitabı tek başına belki ilgi görmez, ama dergileri okutur.
Bu artı bir para ister mi? Sanmıyorum, istese de onca emeğin yanında hiç sayılır.
Benim eleştirim buna... Yoksa elbette taşrada bir dergiyi 13 yıl yaşatmak, değil bir güvercin, kırk güvercin uçurmakla eştir ve adamı aziz yapmaya yeter.
Bunca acıtan eleştiriden sonra hala okunursa yazdığım, gelelim gönderilen ikinci dergiye.
İkinci SUNAK dergisi, sanki karanlığından silkinmiş, uyanmış, güzelleşmiş... şaşırtıcı ama daha düzgün, karmaşayı bitirmiş dingin mesajlı bir kapağa da sahip ... Daha da hacimli gözüküyor. Elbette, kalın kağıt bunu sırrı. Ne var ki bu dergi ilkinden tam bir yıl sonraya ait, 13.yıl. Yani Temmuz 2016. Doğal olarak da 3 sayı sonrasına...46. sayı.
Sabırsızlanıyorum. SUNAK o mucizeyi gerçekleştirmiş bile... Artık gerçek bir dergi olmuş.
En çok sevindiğim emeğim boşa gitmeyecek, okuyup değerlendirmeye değer.
Kapak resimde de gördüğünüz gibi "gezi olaylarına" gönderme yapan "Sokak Sanat" göndermesini içeren bir çalışmayla. "Sokak Sanat" salt kapağı açıklayan bir imge mi yoksa dergi içinde özel çalışma mı bakmadan bilinmez. Sabrımı dizginleyip sayfa sayfa gideceğim.
Hakan Keysan'a ait bir şiirin yer aldığı kapak içi şaşırtıcı dende aydınlık ve ferah, görünen sayfalar da öyle. Şimdi derginin künyesi okunur olmuş. DAĞLAR TALANCILARIN SOKAKLAR BİZİMDİR başlıklı, gezi olaylarına ve ülkemizin içinden geçtiği karanlık sürece, ardından Denizli yereline değinen 2,5 sayfa gibi oldukça uzun tutulmuş bir başyazı var ilk sayfada.
3.sayfada bir şiir de yer alıyor.
Kapak katılmadan yapılan numaralandırmaya göre dergi 28 sayfa gözüküyor, oysa 32 sayfa, yani öncekine göre 4 sayfa artmış. Numaralandırmayı kapağı da katarak yapmalarında yarar var, çünkü kapağın içini dışını kullanıyorlar zaten. Farkındalar mı bilmiyorum ama 36 sayfalık belli standartları tutturmuş dergiler kültür bakanlığından ciddi sayılacak bir yardım alabiliyor. Tabi bunun için de önce bir İSSN almaları gerekli bakanlıktan.
Ayşe Kaygusuz, Türev adlı öyküsüyle 4.sayfada.
Ünsal Çankaya'nın şiiri bu kez tam sütuna düzgünce yerleşmiş.
Serap Çerezci öyküsüyle 6-7-8. sayfalarda. Ramazan Aydın'ın şiiri Söylemeliyim ve Gül Özkan'ın şiirleri de 7-8'de.
Mehmet Pekdüz, Bekir Yıldız'ın Eserlerinde Toplumsallık konusunu işlemiş.
Dergideki bu şaşırtıcı güzelleşmeden duyduğum sevinç 10-11-12-13. sayfaları görünce kursağımda kalıyor. Sütunlar ardı ardına şiirlerle doldurulmuş. Elbette önceki dergilerde olduğu gibi değil, düzgünce, ama sevimsiz...
14. sayfada kapağın gizemi çözülüyor. SOKAKTA SANAT bir dosya adıymış. Derin Zorlu'nun
bir yerel müzik grubuyla yaptığı söyleşi ilgi çekici ve çok başarılı bir çalışma. Dilinden de anlaşılan Derin Zorlu iyi bir şair de... Derin Yanık şiiri usta işi dizeler barındırıyor.
Yaşar Oğuz Ergen Taşralısın İstanbul yazısında İstanbul ve taşrada sanat konularına değiniyor.
Kemal Girgin Petekteki Bal şiiriyle 21.sayfada yer almış.
Emine Çakır'ın Taşradan Geldim şiiri tam sayfa olarak 22.sayfanın konuğu.
23.sayfada farklı bir tat nefes aldırıyor:ARKEOLOJİ. Ne varki yazarını aramakla bulamıyorsunuz. Kaynak verilse de yazarı belli olmayan yazı bu nedenle çok sevimli gözükmüyor.
25.sayfa dergi üyelerinin aldığı ödüllerden söz eden hoş bir sayfa olmuş.
Fahrettin Koyuncu Denizliyle ilgili kitapların bir bölümünü konu etmiş yazısında.
Ramazan Efe bir şiiriyle 28.sayfada.
Arka kapak içinde bir çeviri şiir yer alırken, arka kapakta Fahrettin Koyuncu'nun bir şiiri var.
Sonra da dergiye destek olan kitabevlerinin adları sıralanmış.
Evet... Boşuna konuşmuşum başta. Geç de olsa benim aklım olmadan da başarmış SUNAK... Her yazan çizenin yer almak isteyeceği gerçek ve hoş bir dergi olmuş.
Sahi göndersem bana da yer verirler mi acaba, diye bile düşündüm.
Siz de düşünüyorsanız hakankey@msn.com adresine bir ileti gönderip deneyin. Yazınız kabul görürse abone olmayı unutmayın. Bir katkınız olsun. Hem de yazınız şiiriniz konserve edilirse hesap sorma hakkınız.
Ne yazık ki güzel şeyler bazen dehasız, çoğu kez de parasız olmuyor.