Yılbaşı Notları
top of page

Yılbaşı Notları

2003'TEN BUGÜNE YILBAŞI

/

Şenol YAZICI

*

2024 Yılbaşı Arifesi




BU MAÇIN KAZANANI ATATÜRK


Galatasaray ve Fenerbahçe Arabistan'da Riyad'ta yapacakları, seçilen yer nedeniyle uzun süre tartışılan Süper Kupa maçına dakikalar kala, Suudi yönetiminin formalardaki Atatürk temalı poster ve afişlere yasak getirmesi üzerine takımlar maça çıkmama kararı aldı ve yurda döndü.

Yansıyan bu. Gerçek nedir? Bir 40 milyon dolar sözü geçiyor, aslı nedir?

Ne, kim neden oldu da onca gösterişli stadyumumuz, bunca futbol ilgilisi seyircimiz varken neden tarihsel bir doku uyuşmazlığımız da olan Arabistan'da oynanıyor bu kupa?..

Bunları ve diğer ayrıntıları zamana bırakalım, manzaraya bakalım:

Şimdiden 2024 ışıl ışıl bir başka görünüyor.

Mucize gerçekleşiyor; ruh geri geliyor demek.


Yılbaşı, gerçekte kış gününde bir gülümseme, bir moral kazanma şansı veren; derin düşününce, nedir bu kırmızı aşkına yol açan saçmalık diyeceğiniz; içini ancak sizin doldurabildiğiniz şahsa özel bir kutlama günü değil artık, bir ulusa göre özel bir anlam kazandı, millileşti.


Tarih, tarih olalı ülkem böyle yılbaşı görmedi.


Bahçeli ve Cumhurbaşkanından henüz ses yok, ama Ömer Çelik bile alkışladı, önce Riyat'taki futbolcularımızın, ardından bütün futbol kulüplerinin ve tüm ülkenin, Türkiye'nin ulusal onuruna sahip çıkışını.


Şimdi tam zamanı; AKP isterse olmayacak şey mi var? Yıllardır, dünyaya inat, çocukları sabit saat uygulamasıyla karanlıkta okula gönderen onlar değil mi? Bundan böyle 29 ARALIK bizim özel miladımız olsa ya... Ne yani, bizim yılbaşı tatilimiz 29 Aralık'ta başlayıp 2 Ocak'ta bitse, Namık Kemal diyesi; kıyamet mi kopar?

Aksine tatil cenneti ülkemiz bir güzellik daha kazanır.


2015, 1o Kasım tarihli Atatürk Parlayan En Büyük Yıldızımızdı adlı yazımda; zorlama sevgi olmaz demiştim.





Kanunla yasayla olmaz, içten gelmeli...


Öyle olmadı mı, kendiliğinden doğmalı aşk... O zaman uğruna ölünür.

Demek kısmet bugüneymiş...


Orda olanları bir gözünüzde canlandırın; 22 tane futbolcu, 5-10 yönetici, ancak birkaç ekmeği derdinde taraftar; ülkenden uçak hızıyla 4 saat uzaktasın ve 90 dakika bir onursuzluğa katlansan milyonlarca dolar cebinde... Ne zor değil mi?

Sen futbolcusun, asker, politikacı değil, al paranı...

Demediler.

Kazanan ATATÜRK oldu.


Biz tarafımızı, 1919 Mayısında seçtik. Yönümüz ATATÜRK'ün çizdiği yol; çağdaşlık... Siz bakmayın bu bölünmüş, parçalanmış halimize. O aramızdaki parti çekişmeleri, türlü iktidar hesapları, kayıkçı kavgası... Hele siz bizim bayrağımıza, ATA'mıza, vatanımıza ciddi ciddi bir dokunun da görün... vaat ettiğiniz ne olursa başınıza çalar, kapıyı çarpıp gideriz.


Görünen yılların en güzeli, en hayırlısı olacak gibi duran 2024 herkese kutlu olsun.

2023 Yılbaşı


Yeni yılı biraz daha ötelemek mümkün olsa... der gibiyim.


Her yeni yıla dörtnala koşardım. Hiç ayağım çekmiyor bu kez. Bu yıl yaşadıklarımızdan çok daha kötülerini yaşayacağımı öngörüyorum. Elle gelen düğün bayram da diyemiyorum artık. Çünkü görece daha iyi olan devlete sırtını dayamak da avantaj olmaktan çıktı, hatta bu sapla samanın birbirine karıştığı ortamda görünen eksiye geçti.


Dünya genelinde pandemi bitmiş gibi gözükse de sanki bir şeyler ekonomi dönsün diye saklanıyor hissi hakim. Kanıksadığımız Ukrayna ve Rusya savaşı burnumuzun dibinde sürüyor ve hala dünya için kıyametin zili olabilir bir potansiyelde...


İçerde ise varolan ekonomik sorunların, artık kimseyi şaşırtmayan günlük ritimle yağmur gibi gelen zamların yanına eklenen asgari ücretteki görülmemiş artış, 2008'de uygulanmaya başlayan EYT'den bunalan vatandaşa bu kadar kolay ve cömert çözüm, hiç de hayra yorulacak şeyler değil, geleceğin nasıl olacağının da ipuçları aslında. Hele bu hükümetin daha önceki uygulamalarını da bilip görünce... anlaşılıyor ki 2023 gerçek bir sırat köprüsü olacak.


Fark ettiğim başka bir şey daha var:

Fırsat oldukça insan ömrünün kısalığından yakınıyoruz, gel gör ki her günü can sıkıntısıyla geçirdikçe "oh be, bugünü de akşam ettik" diyoruz.


Yeni yıllar için de bu böyle; yıl geçmiyor ki öncekini aratmasın.


Ömrümüz yarı ömürlü gün mezarlığı...


Bakalım 2023'ün kaç günlük itibarı olacak?



2022 Yılbaşı


Çocukluğumuz şaşkın ördekler gibiydi; anlamaya çalışmakla;

gençliğimiz" kullanılmakla"; orta yaşımız "kandırılmakla" geçti.


Bakalım yaşlılığımızın tarihi nasıl yazılacak?


Merak ediyorum 2032'yi görürsek nasıl yazacağım bu kişisel tarihi?

Umarım ömrümü tanımlarken birileri "Ahmaklar Tarihi " diye yazmaz.


Dün birileri iyi, birileri kötüydü; kötülük de baktığın yere göre bir değerdir elbet. Sana kötü gözüken, birileri için iyidir mutlaka.

Ama beceriksizliğin, ahmaklığın nasıl bir değeri olur ki...

Kral çıplak...

Bu da sorun edilmeyebilir , ne var ki adam, kadidi çıkmış, kendini Apollon sanıyor... Agora'da en iddialı haliyle adembaba kılığında dolaşırım, diyor. Sıkıyorsa gel de ayıp de...


Her şey bir yana yaşadığım ömrün en kötü yılıydı 2021. Üç ekmek alabiliyorsam ikisi çalındı. Coğrafya dediğin insanından soyutlanamaz ki; hal böyle olunca tabi ülkemin de...


Hadi geçmiş olsun.


Yarın yeni bir gün ve yeni bir yıl başlıyor.


Yazılışı bile güzel; 2022 .

Ne umut ama...


*

İyi ki geldin KALANDAR

/

İyi ki  Gittin Eski Yıl...

ARALIK 2020


"Oh be, iyi ki gittin eski yıl..."


Ben bu sözü hep derim. Nasıl bir umutla sarılırım yeni yıla bir bilseniz, nasıl aşkla... Sonra günler aylar geçer, onca olumsuzluğa aldırmaz, bu yılın geçmişten iyi olacağına olan inancımla "Hoş geldin" demeyi sürdürürüm yeni yıla...



Sonunda da aynı kısır döngü, o replik hazırdır oysa....


Bildim bileli böyle...

Konuştuğum her insanda da öyleydi.

Nasıl bir hal bu?


Bu yılsa , sizi bilmem ama , ilk kez, "iyi ki gittin eski yıl..." diyemiyorum, diyorum da öyle yürekten değil...


Demek ki içim 2021'e öyle kaygılı bakıyor.


"Sonunda , Corana gerekçesiyle yılbaşını da yasakladılar ya" diye değil, o başka bir konu... Yılbaşı pastamı onlar vermiyorlardı ki hükmü olsun...


Benim asıl korkum 2021'den... Başımızdaki bu musibet sürerken, en kötü haberler yayılırken, hükümetin açıkladığı vaka sayıları minnacık, ama çember daralmış, en yakın insanlarımızın ölüm haberlerini alırken, aşı yılan hikayesine dönmüşken, parasını ödemediğimizden ilaç alamıyoruz haberleri duyulurken, çevremde şimdiden işsizliğe, aşsızlığa mahkum olmuş insanlar çoğalırken, çamlardan sokaklara gözyaşlarıyla bakan bunca çocuk varken, dükkanlar kapanırken; ekonomi buyken...


Gelmesen de olurdu be YILBAŞI...


Belki büyüklerimizin verdiği müjdeler tutar, aşımız gelir, oluruz, biraz daha önümüzü görür, birbirimize önce şöyle doyasıya sarılır, sarılma deyip geçme bir gün değil, bir yıldır insan kokusu özlüyoruz, sonra korkmazsan sana da sarılır, gönlünce de ağırlardık seni...


Acelen neydi ki?


Hiç bir şey olmasa bile yeni yılın gelişine bile deli gibi sevinen ben, ilk kez "bir yılbaşından" korkuyorum.


Bu pandemi bizden başka bir insan yaratacak...

Umarım, yanılırım da sonunda seviniriz. Razıyım, şom ağızlı olmakla kalırım.


Geçmiş yılbaşı yazılarını okumak ister misiniz?

Ben okurken, neden yıl sonlarında yeni yıla aşkla sarıldığımı anlıyorum.


Daha beterinin de olabileceğini nerden bilecektim.


Bilsem o günlerdeki halime şükrederdim.

*


İYİ Kİ GİTTİN ESKİ YIL

HOŞGELDİN KALANDAR

13 OCAK 2020


Talkınlar, fetvalar, başkalarının bahçesinde ağaç olmaya özenen, ama kendi bahçesinde dal bile olamayan bazı büyüklerimizin işini yapmak yerine kendini seçen halkının geleneğine, yaşamına ayar çekmeye çalışmaları ya da yerli yersiz yılbaşı çıkışları değil, Raina katliamı tuz biber ekti. Öyle ya alıştığımız, kendini bilmeyenlerin münferit olayları, şimdi planlı toplu katliama dönüşünce ...

VARGİT çiçekleri gibi kış ortasında pıtrak pıtrak açan YILBAŞI, öksüz bayram çocuğu durgunluğuyla geçti...

ZEMHERİ bile adam gibi kış, kar yapmadan, bir soğuk, bir sıcak... Sevinecek de bir şey de kalmadı şu uzun kış gecelerinde derken...

Sandığı karıştırınca ne bulmaz insan...

KALANDAR... Orda duruyordu, alternatif yılbaşı olarak...

Allahtan göremedikleri ya da eski takvime uygundur diyerek hoşgördükleri KALANDAR var. Deliye her gün bayram örneği, Yılbaşından çok ne var, ararsan.

Hem gavur icadı diyerek YILBAŞIna bakmayan büyük annem de sever KALANDARı.

Aynı tat yok belki, hep birlikte yapılan gibi olur mu, olmaz elbet. Ramazan neden güzeldir o kadar dersiniz ya düğünler... ya da hayvanları boğazladığımız, dünya kadar eti heder ettiğimiz Kurban bayramı?.. Birlikte cünkü...

O nedenle hazırlıksız yakalandım.

Yazma ilgisinin bir güzel yanı vardır; kendi tarihçiniz olursunuz, hem de en güvenilirinden... Geçmiş yıllara dair çok not buldum, yılbaşıları yazma ilgim artıyormuş demek... Dikkatle bakınca o günlerden bugüne adı değişse de çok bir şeyin değişmediğini şaşırarak gördüm, siz de ilginç bulacaksınız.

Öreneğin 2014 Zarrab'ıyla, Gezi olaylarıyla, ayakkabı kutularıyla, Elvan bebekle... ne biçim yıldı öyle...

Bu resmin bir yüzü, asıl resim cemaatin, rolüm bana dar geliyor ben de varım, demesinin dışa da yansıdığı yıllar değil miydi? Sonradan anlayacaktık ki iktidara oy desteği sağlayan bir cemaat, devleti ele geçirmiş bile , ama doymamış, mühür de ben de olacak diyor...


2016'da görmedik mi?..

Sahi bunun oy potansiyeli neydi ki, bu kadar şımartıldı...

sonraki seçimlerde gördük, iktidarın oyunda bir azalma yoktu.


YILBAŞINA TAKANLAR ÇOK DA HAKSIZ SAYILMAZLAR; TAKVİMDE GÜN DEĞİŞTİ DİYE, MUKADDERAT DEĞİŞİR Mİ?

Hele bizim gibilerin...

*

2018 YILBAŞI

/

Şu yılbaşına bir kızıyorum ki sormayın. Gavur icadı filan diye değil, mahalleye uydum diye alkışlamayın beni, saltanatımı bitirdi diye...

Ben KALANDAR doğumluyum. Yani çok uzun zaman YILBAŞI doğumlu şanslı çocuktum.

Sonra YILBAŞI çıkınca, ne olacak, KALANDAR'ın papucu dama atıldı, tabi benim de... Çare tükenir mi?

Ben de doğumumu YILBAŞIna taşıdım. Sahi...

Ama ona da gavur icadı kulpunu taktılar.

İyi de... Ben ortada kaldım.

*

İsa Aralık 25'te doğmuş, güya... Bir mağarada karanlık kuytu bir yerde... Sözde böylelerden biri bu... Gerçekte bilimsel hiçbir veri yok... Bu ülkede 50 yaşında olanların yüzde yetmişinin doğum tarihi kesinlikle kimliğindeki değilken, en şanslılarının ancak mevsimi, orak ayı, kiraz ayı...gibi anımsanırken 2000 yıl önce doğan Nasıralı bir kimsesiz çocuğun doğum tarihini bileceksiniz öyle mi?

Olsun, iyi ki de doğmuş, İsa çok derdim değil ama zemherinin ortasında gülümseyecek bir güne neden olmuşsa iyi adammış demek ki...


Oysa derin baksan günü güzelleştirmek için herkesin bir şey kattığını görürsün bu yılbaşı hikayesine.

Bizim atalarımızın da Narduganı, Nevruzu, Hızır'ı İlyası, Kalandar'ı yok mu?


Halbu ki İsa'dan yüzyıllar önce Mısır'da Amon Ra’nın da aynı tarihte bir mağarada doğduğu rivayet edilir, koca firavunun ne işi var mağarada, keramet vehmedilecek ya... Kutlamalar yapılıyor. Hoş bugünkü takvimi ilk akledip de başımızı derde sokan da İsa taraftarlarını arslanlara parçalattıran Roma imparatorları...

Aslında çok araştırınca fark ediyorsun ki işin altında bir başka önemli doğa olayı yatıyor. 21 Aralık oğlak dönencesi, 25 Aralık günün geceye zaferi... Yani günümüzde NOEL tatilinin başlangıcı, Latince NATALIS yani DOĞUM adıyla imparator Avgustus, yani yıla adını ekleyen imparator, tatil yapmış…Ta o zaman ... Ah bizde de olsa...

Batıyı bize mürşit gösteren Atatürk'ün Noel tatiline sıcak bakmayışını araştırmak lazım.


Sonra biliyor muydun yılbaşının en önemli simgesi Anadolulu... Bakma kızaklı, geyikli, karlı Coca Cola sembollü haline; aslında eşekli, çocuk sevgisiyle tanınan hemşerimiz Pataralı Noel Baba'yı sen ne dersen de seviyorum. Gavur icadıymış, olsa bana ne, UÇAKTA GAVUR İCADI, TELEFION DA, kullanmıyor musun, ama ilgisi yok. Ben Hristiyanlıktan önce pagan Sezar'ın Temmuz ayına adını verme sevdasından icat ettiği takvimi ve yılbaşını da seviyorum...


Sana ne oluyor peki?


Noel'i de yılbaşını da kutlarım... Kutlamasam asıl o zaman endişe etmeli. Kutlamasam unutmam, kutlamasam kendimi senin kölen gibi hisseder, içim nefretle dolar, seni de kendimi de bağışlayamam.


Yılbaşı yaklaştıkça bende bir umut doğuyor, her şey başka olacak ve yeni bir hayata başlayacağız umuduna kapılıyorum.

Tertemiz bir başlangıç, kirden arınmış...

...ve ben sigarayı bırakacağım yılbaşında.

...ve ben daha iyi bir insan olacağım yeni yılda...


Ne o, yeni başlangıç düşüncem de mi zoruna gidiyor?


2015 YILBAŞI

/

Depremde Yalova'da evim yıkılmış, insanın aç gözlülüğünün korkunç örneklerinin yanında büyük ve güçlü gözüken devletin beceriksizliğini ve basiretsizliğini çok yakından görmüştüm. Çok sayıda kötü yılı, hatta 12 Eylül öncesi toplumsal manyaklığımızın boyutlarını bizzat görüp yaşasam da bana en uğursuz yıl 1999 gözükür.


Elbette 2014'ü henüz görmemiştim...


Oysa yıllar var ki bu ülkenin giden yılı da geleni de çok farklı olmadı.


2003 Temmuz'unda AKP çiçeği burnunda bir iktidarken şok edecek bir olayla karşı karşıya kaldı ülke. İmar Bankası batmış, devletin garanti verdiği milyarlarca dolar değerindeki mevduat sır olmuştu. Deneyimsiz iktidar: " Borcum borç ama verirsem ne olayım, ben mi size dedim gidin o bankaya paranızı yatırın?" demiş, binlerce mevduat sahibini perişan edip ellerinden dava açmayacaklarına dair imzalar da alarak iki yılı geçen bir sürede, o da ancak bir kısmını ödeyerek bankayı da hesabı da kapatmış, ciddi siyasi rakibi de olacak gibi duran, milletin parasını gözünün içine bakarak iç ettiği halde parti kurup seçime katılan ve şimdiki cumhurbaşkanlığı seçiminde HDPnin gururlandığı oyuna yakın oy alan İmar Bankası sahibi UZAN'ları da tarih yapmıştı.


İmarbankzedelerinden biri de bendim. Bu acımasız ve devlet tavrına uymayan uygulamada bile kendimce haklı bir yan görmeye çalışmıştım. Bu adamlar geçmişin popülist yaklaşımlarına yüz vermiyor, rasyonel davranıyordu. Ülke ekonomisini bitirecek boyutlardaki bir parayı her ne kadar yasal garanti vermişse de ödemekten bu yüzden kaçınıyordu. Ömrüm boyunca biriktirebildiğim paramı taksit taksit ancak iki yıl sonra aldığımda değeri üçte bire düşmüştü ama böyle avunuyordum.


Sonra on yıl geçti. bizim gibi sıradan insanların dünyasında fevkalade bir olay olmadan, canımızın sağlığına şükrederek geçirdik. Yıllar hep birbirine benziyordu. İyisiyle kötüsüyle... Yukarıda birileri tepişiyor, aşağıdakiler yani bizler eziliyorduk... Canımız sağdı ya ona şükür...


*

2013 çağın ve yöntemlerin değiştiğinin işaretçisi gibiydi. Farklı bir yıldı. Bu kadar da olmaz dedirten bir yıl. Gezi olayları belki de organizasyonsuz, ilk sivil başkaldırı olarak tarihe geçerken 17 Aralık bir başka önemli olayı daha gün ışığına çıkaracaktı. Yılın ikinci yarısında Gezi olayları artçı depremlerle sürmüş, Güney Doğu yine türlü olaylarla gündemde olmuştu. Bütün umudu yeni yıla bağlayıp temiz ve güzel bir milat yaratma, yani yılbaşı hazırlığına geçmiştik ki kıyamet kopmuş, devletin üst düzey görevlilerinin ve yakınlarının adının karıştığı trilyonlarca liranın sözkonusu olduğu "hırsızlık iddiası" gündemi altüst etmişti.


2014'te iddianın asılsız olmadığı kısa süre sonra anlaşıldı. Ayakkabı kutularında saklanan paraların görüntüleri, medyaya servis edilen telefon konuşmaları günlerce konuşulacaktı. Birkaç bakan ve üst düzey yetkili istifa edecek, hükümet içinde karşılıklı suçlamalar belirecek, iktidar partisinin bazı milletvekilleri ayrılacak, bakan çocuklarının da aralarında olduğu çok kişi için soruşturmalar başlatılacak, iş adamı olarak bilinen, ama asıl bir şarkıcıyla evliliğiyle damadımız olup adını duyuran REZA ZARRAB bu kez gündemin baş aktörü olacaktı.


Ortada ciddi miktarda bir para olduğu, bu paranın bakan çocuklarının evlerinden çıktığı gerçeğini hükümet de inkar etmiyordu. Ne var ki hükümet, olayın kendisiyle uğraşmak , netleştirmek ve halkı bilgilendirmekten daha çok, düne kadar pek çok olayda parmağı olduğunu iddia ettiği bir grubun, cemaatcilerin peşine düşmeyi önceleyecekti. 2014 yılının birinci yarısı hükümetle eski dostu yeni düşmanı "paralelciler" diye adlandırdığı cemaat arasındaki karşılıklı suçlama ve çatışmalarla geçecekti.


Muhalefetse kendi insiyatifi dışında oluşan bu atmosferden şaşkın, sadece alttan alta umuda kapılmıştı. Bu gerçeğe yüzde ellilik oyla iktidar olan hükümet dayanamaz, halkın gazabına uğrardı. İlk seçimde iktidardan düşeceğine kesin gözüyle bakılıyordu.


Unutulan burası Türkiye, yıl da 2014'tü ve söz konusu parti, herhangi bir parti değil AKP ve lider Erdoğan'dı... Hepsi de eskilerin deyimiyle nev-i şahsına münhasırdı. Yerel seçimlerde AKP oyunu yine artırarak çıkacaktı.


Gezi olayları sırasında vurulan ve uzun süredir yaşam mücadelesi veren 14 yaşındaki Berkin Elvan'ın ölümü ülkeyi yasa boğacaktı. İktidarın yaptığı talihsiz kimi açıklamalar kınanırken ülkenin dört yanında eylemler geliştiyse de gündem kısa süre sonra yerini daha acıklı olaylara bırakacaktı.


Bu arada bir sürpriz olacak, niçin tutuklandıkları bile daha tam anlaşılamayan ama SİLİVRİ'de yıllarca kalan, en son aralarında defalarca müebbete de mahkum edilen çok sayıda asker, gazeteci ve milletvekilinin "bizim suçumuz değil, aramızdaki paralelcilerin yaptığı" imajıyla salınması bir kesimi mutlu edecekti. Birkaç ay gibi kısa süre sonra da onların tutuklanmasında önemli roller üstenmiş savcı ve polislerin yerlerini alması da kimseyi şaşırtmayacaktı. Dedik ya burası Türkiye'ydi ve yıl 2014'tü...


SOMA'da Cumhuriyet tarihinin en büyük maden kazalarından biri yaşandı ve 301 kişi hayatını kaybetti.


Haziran'da açılım bekleyen güneydoğu yine karışacak, askeri garnizonda bayrak indirilecek, Atatürk büstü bile yakılacaktı.


Karışık Güney sınırımızda adı duyulmamış bir teror örgütü ortaya çıkacak ve Musul konsolosluğumuzu basıp personeli rehin alacak, akıl durduran şiddet yöntemleriyle Irak ve Suriye'nin büyük bölümünü ele geçirirken onları elinde tutmayı sürdürecekti. Hükümetin İŞİD'e yardım ettiği söylentileri iç ve dış basında gündeme gelecek, bazı yabancı siyatsetçilerin de benzer açıklamaları ciddi tartışmalara yol açacaktı.


Bu atmosferde, muhalefetin hala anlaşılamayan bir biçimde yumuşak bir benzerini ortak aday gösterdiği, HDP'ninse ayrı adayla katıldığı ilk kez yapılan seçimlerde halk oyuyla recep Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı seçilecek, bu kez de oyunu artıracaktı.


İŞİD'in hemen sınırımızdaki Kürt yerleşimi Kobani'yi kuşatması ülkemizdeki Kürtleri de hareketlendirecek , HDP liderinin de çağrısıyla gelişen eylemlerde elliye yakın insan ölecek, birçok yer yakılıp yıkılacak, yüzlerce insan da yaralanacaktı.


Hükümet ve değişik kaynaklardan yapılan farklı açıklamalarla yeni cumhurbaşkanlığı sarayının maliyeti milyarla ifade edilirken uzun süren tartışmalara neden olacaktı.


2014 içinde ilk kez gündeme oturan BONZAİ denilen uyuşturucudan yüzlerce insan ölürken, yine onlarca kadın şiddet kurbanı olacaktı, sokak ortalarında.


...ve biz aşağıdakiler Aralık 2014'ü NOEL ve yılbaşı gavur icadıdır, kutlasak mı kutlamasak mı diye tartışmalarla geçirecektik.


İyi ki bitti 2014. Birbirinden üzücü, sarsıcı olaylar biter, taze ve temiz bir başlangıç yaparız umudunu taşıyarak yeni yıla geçtik.


İyi de çıkın sokağa farklı kimlikten 100 insana ayakkabı kutularındaki paraları sorun, hiçbiri yok öyle bir şey demeyecektir, ama 100 farklı yanıt alırsınız, yani koca yıl geçti, hala toplumsal bir yargı oluşmadı, şudur diye. Yok hakkını vermeli, bu hükümet çok yetenekli, hele algı oldurmada inanılmaz... Muhalefetin şaşkınlığına şaşırmamak gerek...


İnsan hafızasının sihirli bir yanı var, kötü olayları uzun süre aynı şiddetle anımsamıyor, hatta unutuyor da... Hele biz çabucak unuturuz, yoksa çatlarız, yaşayamayız.


Yine de kolay değil, bazılarını unutabileceğimizi hiç sanmıyorum...


14 yaşındaki Berkin Elvan'ın güvenlik güçlerinin gaz fişeğiyle öldürülmesini unutabilir misiniz, hele hükümetin ölüm sonrası çocuktan bir suçlu yaratmaya çalışmasını?..


2003'te batan bankada benim helal paramı garanti verdiği halde, yasal görevi olduğu halde ödemeyen devletin, 17 Aralık'ta ortaya çıkan hırsızlık olayının faillerini bir tür mağdur saymasını ve paralarını iade etmenin yanında alıkoyduğu süre için de faiz ödeme inceliğini de dilim tutulmuş şaşkınlıkla izliyorum.


Yine de alışacağız biliyorum.

Gavur icadı diyenlerin inadına iyi bir Noel kutlaması yaparsam, yeni yılın sihirli bir biçimde bütün kirleri sileceğini, olanı biteni temize çekeceğini benim de düzeleceğimi safiyane bir biçimde umut ediyorum.


Hep öyle olmadı mı?


İyi ki bittin , iyi ki geldin yeni yıl.


İyi ki yılbaşı var. Yoksa bu kirle yaşanmazdı.


Sizin aklınız hala KALANDAR da mı? Ne bileyim, eskilerin YILBAŞIsı o da... Çok istiyorsanız büyük annenize sorun.


Şu an aklıma Ümit Yaşar Oğuzcan'ın şiiri geliyor, bir tek...


"Günlerden bir gün

Hamama gideceği tuttu

Sadrazam hazretlerinin

Bir yanında birinci veziri

Bir yanında ikinci veziri

Bir yanında üçüncü veziri

Sonra efendime söyleyeyim

Peşkircibaşısıi

Nalıncıbaşısı

Sabuncubaşısı

Velhasıl tam dört yüz kişilik kafile

Peştemal takıp girdiler hamama

Geçtiler kurnaların başına

Üçer beşer

Sadrazam deseniz

Kuruldu göbektaşına

Yan gelip yattı

Memleketin en ünlü tellakları

Sardılar dört yanını

Kimi elini kaptı kimi bacağını

Bir keseleme, sürtme faslıdır başladı

Tamam on iki saat

On iki ünlü tellak İncitmeden keselediler

Hazretin mübarek vücudunu

Öylesine kir çıktı ki sormayın

Her biri nah parmağım gibi

Aman efendimiz bu ne kiri

Demeye kalmadı Keselerin altında eriyip gitti

Koskoca sadrazam

Bütün maiyet erkanı yerinden fırladı

- Nittünüz devletliyi

Dediler tellaklara

Tellaklar cevap verdi:

- Biz yıkadık, keseledik

Devletlinin kirden ibaret olduğunu bilemedik

Suç bizde değili Neyleyelim

Kir bitti

Sadrazam elden gitti !!!


Ümit Yaşar Oğuzcan


105 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/3
bottom of page