EĞİTİM: YAZBOZ TAHTASI
top of page

EĞİTİM: YAZBOZ TAHTASI

Güncelleme tarihi: 25 Nis 2021



Yazboz tahtasına çevirdiler eğitimi. Bir eğitimci olarak bu konuda birkaç kelam etmeye benim de hakkım olsa gerek! 37 yıl bir fiil Türk Milli eğitimine eğitimci olarak emek verdim. Ülkemin geleceği olan evlatlarımızın dinine, mezhebine bakmadan yarınlara hazırlamaya çalıştım. Tesadüf bu ya Musevi, Müslüman, Hıristiyan öğrencilerim oldu, hepsini ayrımsız sevdim. Çünkü benim eğitim anlayışım Yunus’un Anadolu’da Mustafa Kemal’le hayat bulan bir felsefeye dayanır.


Eğitim sistemi o kadar çok değişiyor ki artık bu değişiklikleri eğitimciler bile takip edemez oldu. Değişen dünyada değişikliğin yapılmasından doğal ne olabilir -tabi ki yapılmalı- nihayet Kuran ayeti değil bu! Fakat değişiklik o kadar aceleye getiriliyor ki hiçbir ön hazırlık yapılmadan, araştırma inceleme yapılmadan adeta yangından mal kaçırırcasına. Acı olan, ilginç olan aynı partinin bakanları bile kendinden önceki bakanın yaptıklarını yanlış bulup kendi yapacaklarına reform diyerek sunması. Hatta aynı bakan eğitimdeki geriye gidişin değişeceğini dair de bir sürü de lâf etmez mi?


Cumhuriyeti kuran kadro iki bakanlığı çok önemsemiştir: Milli Eğitim, Milli Savunma… Özelikle bu iki bakanlık devletin hafızasıdır, geleneğidir. Siyasi bir yanı olmaz, olmamalı, olamaz…

“İstikbal göklerdedir,” diyen büyük kurtarıcı kendi harp sanayimizin kurulmasını istemiş, Kırıkkale Silah Fabrikası, Kayseri Uçak Fabrikası bu anlayışla kurulmuştur. Siz hiç savaşın ortasında eğitimcilerle bir araya gelip eğitim politikalarını değerlendiren bir lider duydunuz mu? Yüce Atatürk, Kurtuluş Savaşı sürerken, Bursa’da eğitimcilerle bir araya gelip yarının eğitim anlayışına dair değerlendirmeler yapmıştır.

Yazboz tahtasına çevirdik eğitimi. Onun en önemli ayaklarından biri olan veli sistem değişikliğine artık dayanamaz olmuştur. Sistemin uygulayıcıları olan öğretmenler bile “nasıl olsa seneye değişecek deyip boş ver,” derse sistemin oturması mümkün olur mu? Mesleğe başladığım yıllarda adına “sınıf geçme ve sınav yönetmeliği” denilen yönetmelik uzun yıllar yürürlükte kaldı. Sonraki yıllar art arda yapılan değişiklikler, baş döndürücü bir hızla devam etti.


Geçtiğimiz öğretim yılı uygulaması istenilen e-müfredat, e-zümre… Uygulamaları bu öğretim yılında kaldırıldı. Böyle olunca siz öğretmene güven verebilir misiniz, siz öğrenciye, veliye güven verebilir misiniz, halk size güvenir mi?

Hal böyle olunca da veliler kara kara düşünmeye başlıyor. Devletin eğitim alanındaki “git gel” leri çözüm üretme konusundaki acizliği ona olan güvensizliği büyütmektedir. Bu durum insanları başka arayışlara itiyor. “Özel okulculuk” yeni “kazanç kapısı” olarak hayatın içinde yerini alıyor. Eğitimle uzaktan yakından alakası ilgisi olmayan, kısa zamanda zengin olma hevesinde olan uyanıkların atının alına gün doğuyor.


Dershanelerin kapanması, (dershaneler de eğitim sisteminin bir başka kanayan yarasıdır.) her köşe başında apartmandan bozma binaların okula dönüşmesi, fiziki anlamda yetersiz binaların okul diye açılması, üstüne üstlük buralarda çalışan eğitimcilerin karın tokluğuna çalışması bir başka sorunun öteki boyutudur ki vah vah!


Özel okullarda, kurucu etiketi adı altında eğitimden bir haber kişilerin okulda olması eğitimcilerin üstünde Demokles’in kılıcı gibi sallanıp durur ki bu da eğitimcilerin özgüvenlerini yok etmektedir.

Eğitimin en temel öğesi eğitimcidir. Öz güveni olmayan insanlara siz bu ülkenin geleceği olan çocukları emanet ediyorsunuz. Tez zamanda vakit geçirmeden onların öz güvenlerini artırıcı çalışmalara başlamamız gerekir.


Özel okullardaki farklı ücret politikası kapitalist sistemin bir sonucu olarak çekişmeyi, dedikoduyu, ayak kaydırmayı legalleştirirken; dayanışmayı, birlikte üretmeyi, sevgiyi, saygıyı yok etmektedir.

Aş iş kaygısı ile görevini yerine getirmeye çalışan eğitimcinin temel hedefi KPSS’den iyi bir puan alarak devlete geçmektir. Onlar için KPSS bir bela, hele hele hiçbir çağdaş norma sığmayan mülakat ise başka bir bela…


Anadolu’da derler ya hani, “Allah insanı açlık ile terbiye etmesin!” Aş iş kaygısı bir eğitimcinin hiçbir zaman yaşamaması gereken kötü bir duygudur. Evlatlarımızı yarınlara hazırlayan eğitimcilere layık oldukları değer mutlak surette verilmelidir. Çünkü onlar yöneten, yönetilen her ailenin çocuklarını yarınlara hazırlıyor. Çünkü onlar Tanrının gökten inse tercih edeceği kutsal bir mesleği icra etmektedir...

Siz kolay mı sanıyorsunuz bir insanın hayatına dokunmayı, kolay mı sanıyorsunuz bir insanın yaşamında söz sahibi olmayı, Hazret Âli’nin bir harf için kırk yılını verdiğini, kolay mı sanıyorsunuz gece rüyalarınıza giren evlatlarınızın dertleri ile dertlenmeyi, siz bilir misiniz “öğretmenim,” diye sarılan bir öğrencinin duygusunu, hiç yaşadınız mı?


Daha hâlâ “Öğretmenim, hocam,” dedi mi öğrencilerim yüreğimin yağı erir!

Eğitimci özgür olmalıdır, yarın korkusu ile sözleşme korkusu ile çağdaş eğitim normlarını yerine getiremez.


Eğitim işi ciddi bir meseledir. Ülkeyi yönetenlerin devletin “bekası” için bu konuya ivedilikle eğilmesi gerekir.


0 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/3
bottom of page