top of page
Fikret Kemal Tekin

YABANCI


Onun yüzünü, ilk kez, yakından, bize çiçek verirken görmüştük. Söylenenlerin aksine güleç ve sevecen bir yüzü vardı. Gizemli bir yaşamı vardı, yalnızdı. Ya da kimseyle paylaşmadığını sanırdık yaşamını ve yalnızlığını. Tuhaf bulurduk onu. O, bize göre bir ajandı ya da bir sürgün…

Arkasından çekiştirilmesine karşın, yüz yüze gelindiğinde, ikiyüzlü tavır sergilendiği; kaçmazdı çocuk gözlerimizden.

Kuşlarla, çiçeklerle konuşur, bulutlara bakar şiirler okurdu. Bir de: bağlamasını eline alır, içerdi hem de iyi içerdi. Kuşkuyla bakıp geçenlere aldırmadan, geceye türküler söylerdi. Sonra da, tüm mahalleyi uyutur, yalnızlığının hüzünlü dostuyla, sabaha dek baş başa otururdu.


Ara sıra çeker gider, günlerce dönmezdi. Arkadaşlarla tahminler yapardık ama geldiği günü hiç tutturamazdık. Sabah, ilk baktığımız yer bahçesi olurdu. Çiçekler, bahçedeki masaya sıralanmışlar ve sulanmışlarsa, gelmiştir. Uzun süre, onun kim olduğunu, niçin gelip bizim mahalleye yerleştiğini öğrenemedik. Çünkü kimseye sırrını anlattığını işitmemiştik.


Onu, yalnızca çiçeklerinden, bulutlara bakıp şiirler okumasından, dokunaklı türküler söylemesinden ve içerken çiçekleri ile konuşmasından tanırdık.

O, hâlâ bizim için bir yabancıydı, çocuk yüreğimizle anlayamadığımız bir şey daha vardı. Kimseye bir zararı dokunmayan bu yabancıyı, sırf kendilerine benzemiyor diye, mahalleli niye çekiştirip duruyor ve yaşamı niye kimseyle paylaşmıyor diye düşünüyorduk. Bir sabah, bahçedeki masada onu bir kadınla görene dek…


Kimi, onun evlenecek kadar akıllı biri olmadığını, kimi de ne idüğü belirsiz kadınlarla düşüp kalktığını iddia ediyordu. Biz, çocuklar, anlatılanların hiç birine inanmıyorduk. Çünkü kadınlar onun kadar güzel ve kokulu çiçekler yetiştiremiyordu. Erkekler onun kadar dokunaklı türküler söyleyemiyor, şiirler okuyamıyordu. Onu, belki de bu yüzden, çocuksu yanımıza yakın buluyorduk.


Hemen, hemen her gece bahçedeki masada, kadınla birlikte türküler söylerken görürdük onu. Birlikte içerken türkülerin daha da dokunaklı olduğunu, çiçeklerin daha da güzelleştiğini ve yıldızların göz kamaştıran bir parlaklık yaydığını görürdük. Ta ki, yabancının uzun yolculukları başlayıncaya dek… Çiçekler, yabancı her gittiğinde soluyor, küsüyor, geldiğinde ise yine eski güzelliğine kavuşuyordu. Kadının yüzünde değişmez, hep aynı donuk bir tebessüm bulurduk. Sadece bizimle değil, çiçeklere de ilgisiz kaldığına tanık oluyorduk. Yabancının yolculukları daha da uzadıkça… Bir gün, kadın, sürüp sürüştürdü, takıp takıştırdı çıktı evden. Geri döndüğünü gören olmadı.


Türküler hüzne büründü. Çiçekler boynunu büktü. Şiirler sustu. Yabancıyı bahçesinde göremeyince çiçeklerin küsüp renk attığını, bulutların savrulup dağıldığını, yıldızların söndüğünü gördük. Çiçekler küsünce rengini göstermediler. Mahalleyi lavanta kokusundan yoksun bıraktılar. Bulutlar dağılınca kavruldu her yer. Yıldızlar sönünce yasa gömüldü tüm mahalle. Bir Gün radyoda yabancının bahçesinde okuduğu şiirlerden birini dinleyen mahalleli bu şiiri birbirlerine okumaya başlayınca; yabancı hakkında çekiştirmeler bitti. Herkes, onun şiirlerini, çiçeklerini ve türkülerini özlemeye başladı. Evlere şiir kitapları girmeye başladı. Sonra başka kitaplar, türküler…


Mahalleli anladı ki; Aynı yağmurda ıslanan, aynı güneşte ısınan, aynı türküye ağlayan insan, insanı tanıması, anlaması, insanın insanı sevmesi gerekli… Sonra, mahalledeki herkes, bahçesinde, balkonunda çiçekler yetiştirmeye koyuldu, birbirlerine sürgülü kapılarını açtı, çaylar içilmeye erinç içinde sohbet etmeye, yıldızlara bakıp şiirler okumaya, türküler söylemeye, yabancının geri dönüp gelmesini beklemeye başladı.


Mahalleli, okudukça, söyledikçe, konuştukça fabrikalarda, okullarda, tarlalarda, merdiven altı atölyelerde, kahvelerde, gördüler ki kendileri de birer yabancıydılar. Yabancılar çoğaldıkça türkülere, şiirlere kızanlar azalacak, türküler inadına hep bir ağızdan söylenecek, halaylar çekilecek barış ve kardeşçe yarınlara inanılan mesut, mutlu insanların yaşayacağı mahallelerin çoğalacağına inanarak, kendileri gibi yabancılarla arkadaş olmaya başladılar.


/ Akçay

8 görüntüleme0 yorum

İlgili Yazılar

Hepsini Gör

ZELİŞ