Nurten B. AKSOY

12 Ara 20215 dk.

Şiirleriyle Behçet Necatigil

Modern Türk şiirinin önde gelen şairlerinden Behçet Necatigil (Mehmet Behçet Gönül) Herhangi bir edebi akıma katılmamış; bağımsız bir şair ve fikir adamıdır. Şiir dışında, tiyatrodan mitolojiye, sözlük biliminden roman çevirilerine ve radyo oyunlarına kadar edebiyatın birçok alanında eser veren sanatçımızı ölüm yıl dönümünde saygıyla anıyoruz.

16 Nisan 1916’da İstanbul’un Fatih semtindeki bir konakta dünyaya gelir Behçet Necatigil. Babası bir müftü olan Kastamonulu Hacı Mehmet Necati Efendi, annesi Geyveli müderris Hafız İbrahim Hakkı Efendi’nin kızı Bedriye Hanım’dır. Asıl adı Mehmet Behçet Gönül olan şair, 1951 yılında mahkemeye başvurarak resmen Necatigil soyadını alır.

Yıldızlarda Uyku


 
Şehre çöken karanlık
 
Sokakta bir adam gördü.
 
Kattı adamı önüne
 
Evine götürdü.

Adam dinlendi biraz,
 
Sofraya oturdu.
 
Yemeklerini yediler,
 
Annesi çocuğu yatırdı.

Şehre çöken karanlık
 
Her gece başucunda
 
Yalnız korkan çocuğa
 
Masallar anlatırdı.

O gece garip bir şey oldu:
 
Karanlık uzandı göğe,
 
Gökten bir yıldız aldı,
 
Odaya getirdi.

Boşlukta dönen yıldız
 
Işık ışık bölündü.
 
Renkli maytaplar gibi
 
Çocuğun üstüne döküldü.

Çocuk hemen uyudu
 
Uykusunda güldü.

Şair Necatigil’in dünyaya geldiği konak 1918’de meydana gelen Büyük Fatih Yangınında yanar ve zaten hasta olan annesinin hastalığı bu travmanın etkisi ile ağırlaşır. Henüz iki yaşında olan Mehmet Behçet o yıl annesini kaybeder. Bir süre anneannesi ile yaşayan Küçük Behçet, 1923’te yeniden evlenen babasının Beşiktaş’taki evinde yaşamaya başlar.

Kirli Soru


 
Benim oralarda hiçbir işim yoktu
 
Şeytana uydum,
 
Aç ahtapotlar kaynaşırken dipte
 
Kaypak kalabalıkta sürükleniyordum.

İnce yüzünüzde üzgünce bir bakış
 
Birden sizi gördüm,
 
Açtı arı doruklarda bir safran
 
Durdum.

İlk sevgili güldü yitik anılardan
 
Mutsuz, yalnız
 
Sessiz kınamanızı, utançlarda küçülmüş
 
Aldım, geri döndüm.

Gelsem,
 
Siz yine orada mısınız?

İlkokula Beşiktaş’taki bir okulda başlayan Necatigil babasının Kastamonu’ya tayini sonrasında ilk öğrenimini Kastamonu Erkek Muallim Tatbikat Mektebi’nde tamamlar. Kastamonu Lisesi'ne başladıktan bir süre sonra yetersiz beslenme ve bakımsızlık nedeniyle geçirdiği “tüberküloz” nedeniyle öğrenimine ara vermek zorunda kalır. Aile tekrar İstanbul’a dönünce Necatigil de tedavisinin ardından öğrenimine kaldığı yerden devam eder.

Nilüfer


 
Ben oraya koymuştum, almışlar,
 
Arasına sıkışık saatlerin.
 
Çıkarır bakardım kimseler yokken;
 
Beni bana gösterecek aynamdı, almışlar.

Kışken ilkyaz, sularımda açardı;
 
Buzlu dağlar gerisine kaçıracak ne vardı?
 
Eski defterlerde sararırmış yaprak.
 
Beni bana gösterecek anlamdı, almışlar.

Bir ışıktı yanardı gecelerde;
 
Akşam, çiçekler uykuya yattı,
 
Sardı karşı kıyıları karanlık-
 
Beni bana gösterecek lambamdı, almışlar.

Hastalığıyla gelen duyarlılık, onda yazma hevesi uyandırmıştır. 1927-1928 yıllarında el yazısı ile haftalık “Küçük Muharrir” adıyla bir dergi çıkarıp hazırladığı on dört sayıyı arkadaşlarına ve aile üyelerine sunar. Kabataş Lisesinde öğrenimine yeniden başladıktan sonra Küçük Muharrir’i yeni harflerle hazırlamaya başlar ve bir yaz boyunca on iki sayı çıkarır.

Sevgilerde


 
Sevgileri yarınlara bıraktınız
 
Çekingen, tutuk, saygılı.
 
Bütün yakınlarınız
 
Sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden
 
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
 
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
 
Kalbinizi dolduran duygular
 
Kalbinizde kaldı.

Siz geniş zamanlar umuyordunuz
 
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
 
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
 
Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde
 
Açan çiçekler vardı,
 
Gecelerde ve yalnız.
 
Vermeye az buldunuz
 
Yahut vaktiniz olmadı.

Bu yıllarda Akşam gazetesinin Çocuk Dünyası sayfasına Küçük Muharrir adıyla fıkralar, şiirler, küçük hikâyeler de yayımlar. Necatigil yazarlık yaşamında önemli bir yer tutan bu deneyimi hiç unutmaz. Edebi metin değerinde yayımlanan ilk şiiri “Gece ve Yas” ise lise yıllarında “Behçet Necati” imzasıyla Varlık dergisinde yayımlanır. 1936’da Kabataş Lisesinin edebiyat bölümünden birincilikle mezun olur.

Liseyi bitirdikten sonra Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde yüksek öğrenimine devam eder. Bu okulda ders veren Ali Nihat Tarlan ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın öğrencisi olunca Divan şiiri ve Tanzimat şiiriyle de tanışır. Öğretmen Okulu yıllarında şair Cahit Külebi en iyi arkadaşıdır. 1940 yılında yüksek öğrenimini tamamlayarak öğretmenliğe başlar

Aile


 
Sağ çıkıp günlük savaştan
 
Evin yolunu tutmuşum
 
Yemek yedik, çocuklarım uyudu
 
İniyor üstüme yavaştan
 
Allah’ın bembeyaz bulutu
 
Kederlerimi unutmuşum.

Hayatta olduğuma
 
Seviniyorum şimdi
 
Kavuştum çoluk çocuğuma
 
Koltuğuma uzandım, rahatım
 
Kahvem içime sindi
 
Başladı gecelik saltanatım.

Edebiyat öğretmeni olarak ilk görev yeri Kars Lisesidir. İklim koşullarına uyum sağlayamayıp hastalanması üzerine 1941 yılında Zonguldak Mehmet Çelikel Lisesi’ne tayin olur. Burada kelebek ömürlü iki şair arkadaş Muzaffer Tayyip Uslu ve Rüştü Onur ile ortak çalışmalar yapar. Zonguldak’ın gazetelerinden Ocak’ta, Kara Elmas dergisinde ve İstanbul’da çıkan Değirmen adlı dergide bu şairlerle birlikte şiirleri yayımlanır. 1943 yılında İstanbul Pertevniyal Lisesi’ne atanır.

Gizli Sevda


 
Hani bir sevgilin vardı
 
Yedi sekiz sene önce,
 
Dün yolda rastladım
 
Sevindi beni görünce.

Sokakta ayaküstü
 
Konuştuk ordan burdan.
 
Evlenmiş, çocukları olmuş
 
Bir kız bir de oğlan,

Seni sordu.
 
Hiç değişmedi, dedim.
 
Bildiğin gibi…
 
Anlıyordu.

Mesutmuş, kocasını seviyormuş.
 
Kendilerininmiş evleri…
 
Bir suçlu gibi ezik,
 
Sana selam söyledi.

İki ay sonra askerlik görevi nedeniyle İstanbul’dan ayrılan şair, iki yıl sonra döndüğünde, mezun olduğu okuluna, Kabataş Erkek Lisesi’ne atanır. Öğretmenlik mesleğinin en uzun dönemini bu okulda geçiren Behçet Necatigil burada Demir Özlü, Hilmi Yavuz gibi yazar ve şairlerin öğretmeni olur. İlk şiir kitabı “Kapalı Çarşı” 1945 yılında yayımlanır. Yaşamı boyunca öğretmenlik ile şairliği bir arada yürütür.

Solgun Bir Gül Dokununca


 
Çoklarından düşüyor da bunca
 
Görmüyor gelip geçenler
 
Eğilip alıyorum
 
Solgun bir gül oluyor dokununca.

Ya büyük şehirlerin birinde
 
Geziniyor kalabalık duraklarda
 
Ya yurdun uzak bir yerinde
 
Kahve, otel köşesinde
 
Nereye gitse bu akşam vakti
 
Ellerini ceplerine sokuyor
 
Sigaralar, kâğıtlar
 
Arasından kayıyor usulca
 
Eğilip alıyorum, kimse olmuyor
 
Solgun bir gül oluyor dokununca.

Ya da yalnız bir kızın
 
Sildiği dudak boyasında
 
Eşiğinde yine yorgun gecenin
 
Başını yastıklara koyunca.

Kimi de gün ortası yanıma sokuluyor
 
En çok güz ayları ve yağmur yağınca
 
Alçalır ya bir bulut, o hüzün bulutunda.
 
Uzanıp alıyorum kimse olmuyor
 
Solgun bir gül oluyor dokununca.

Ellerde, dudaklarda, ıssız yazılarda
 
Akşamlara gerili ağlara takılıyor
 
Yaralı hayvanlar gibi soluyor
 
Bunalıyor, kaçıp gitmek istiyor
 
Yollar, ya da anılar boyunca.

Alıp alıp geliyorum, uyumuyor bütün gece
 
Kımıldıyor karanlıkta ne zaman dokunsam
 
Solgun bir gül oluyor dokununca…

1948 yılında geçici bir süre Kabataş Lisesinin yanı sıra Sarıyer Ortaokokulu'nda da derslere girer. Bu dönemde, burada tanıştığı meslektaşı Huriye Korkut ile evlenir. Çiftin iki kızları olur. 1945- 1955 yılları arasında “Çevre” (1951), “Evler” (1953), “Eski Toprak” (1956) kitaplarını yayımlayan şairin bu kitaplardaki şiirleri gözlemlerini, deneyimlerini dolaysız anlatan, çağrışımlara dolu kapalı şiirlerdir.

Şayet Aşk


 
Ebemkuşakları altında
 
Bilmem dikkat ettin mi
 
Uzakların güzelliği
 
Yaz yağmurundan sonra

Şayet aşkın rahmeti
 
Gün olur kesilirse
 
Altın kemerler gibi
 
Hatıralar önümüzde

Hadi ver ellerini
 
Ufkumdan esen samyellerine
 
Sabahın serinliği
 
Karışsın ellerine…

1955’te poetikasında değişiklik yaparak öykü unsuru az, çağrışımlara açık şiirlerle dolu kitaplar yazar. Eski Toprak (1956) ile Yeditepe Şiir Armağanını, Yaz Dönümü (1963) adlı kitabı ile Türk Dil Kurumu Şiir Ödülünü, Carl Zuetmayer’den çevirdiği “Kurtlar” adlı şiirle Türk Alman Derneği Çeviri Yarışması birincilik ödülünü alır. Edebiyatçılığının yanında öğretmen kimliği ile de tanınır.

1963 yılında radyo oyunları yazmaya başlar. Türkiye’de radyofonik oyunun bir edebiyat dalı olarak benimsenmesinde oyunları, çevirileri ve uyarlamalarıyla en çok emek verenlerden biri olur ve bu alandaki eserlerini dört ciltte toplar.

Rainer Maria Rilke, Miguel De Unamuno, Knut Hamsun, August Strindberg, Thomas Mann, Stefan Zweig gibi pek çok Alman yazar ve şairin kitaplarını Türkçe’ye çevirir. Şiir, radyo oyunu ve çevirilerinin yanı sıra “Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü” (1960), “Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü” (1979), “100 Soruda Mitologya” (1969) adlı kitapları hazırlar.

Bir Kış Akşamı


 
Pencereye kar düşünce
 
Çalar akşam çanı uzun
 
Evi düzen içinde
 
Hazır sofrası çoğunun
 
Gezgin-göçebe kimi de
 
Gelir karanlık yollardan kapıya
 
Toprağın serin özsuyu
 
Açar altın kemer ağacında.
 
Yolcu girer içeri sessiz
 
Eşiği taş yapar acı
 
Duru aydınlıkta, sofrada
 
Ekmek, şarap parıltısı…

Edebiyatçılığının yanında öğretmen kimliği ile tanınan Necatigil, 1960 yılından 1972 yılına kadar Çapa Eğitim Enstitüsünde çalışarak bu okuldan emekli olur. Emeklilik günlerini evinde edebiyata yoğunlaşarak, çalışarak geçirir. Kanser teşhisiyle kaldırıldığı Cerrahpaşa Hastanesi’nde 13 Aralık 1979 tarihinde hayata veda eder.

Kitaplarda Ölmek


 
Adı, soyadı
 
Açılır parantez
 
Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti
 
Kapanır, parantez.

O şimdi kitaplarda bir isim, bir soyadı
 
Bir parantez içinde doğum, ölüm yılları.

Ya sayfa altında, ya da az ilerde
 
Eserleri, ne zaman basıldıkları
 
Kısa, uzun bir liste.
 
Kitap adları
 
Can çekişen kuşlar gibi elinizde.

Parantezin içindeki çizgi
 
Ne varsa orda
 
Ümidi, korkusu, gözyaşı, sevinci
 
Ne varsa orda.

O şimdi kitaplarda
 
Bir çizgilik yerde hapis,
 
Hâlâ mı yaşıyor, korunamaz ki,
 
Öldürebilirsiniz.

Ölümünden sonra ailesi her yıl verilmek üzere Necatigil Şiir Ödülü’nü oluşturmuştur. Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’nun yaşamlarını anlatan 2013 yapımı Kelebeğin Rüyası adlı filmde Necatigil’in Zonguldak’taki stajyer öğretmenlik günleri canlandırılmıştır.

Erdal Öz, Behçet Necatigil’in “Sevgilerde Kendi Seçtiği Şiirleri” kitabının sunu yazısında şöyle diyor: Bayılırdık onun şiir okuyuşuna. Küçük, kısık, adamsendeci bir sesle, sözcükleri ağzının bir kıyısından atar gibi, başını sözcüklerin akışına bırakıp savurarak, dizelerinde yarattığı o bağırmayan, alçakgönüllü, güzel sesi bula bula okurdu şiirlerini. Onun şiirleri hep böyle okunmalı bence. Yazdığı şiirleri en güzel okuyan şairimiz belki de odur. Şiirine bu kadar yakışan bir okuyuşu bulan şairimiz azdır. Necatigil belleğimde, yüreğimde hep sıkılan, çekinen, utanan bir ses olarak kalmıştır şiirleriyle…

    650
    7