“Başkomutan Yaversiz Gidemez!”
top of page

Başkomutan Yaversiz Gidemez

Güncelleme tarihi: 2 gün önce

Derleyen: Nurten B. AKSOY

*


“Mustafa Kemal Paşa sayesinde yaşadım ve her şeye kavuştum. Şimdi samimiyetle söyleyeyim ki artık yaşamaktan, Mustafa Kemal’in olmadığı bir dünyada yaşamaktan, hiç mi hiç zevk almıyorum."


Selanik’te meşhur Olimpos Gazinosu’nda oturdukları bir akşam, Mustafa Kemal sofradaki dostlarına ileride nasıl iktidara geleceğini anlatır. Sonra da orada bulunanlara gelecekteki görevlerini açıklar. Masada bulunan Fuat Bulca, Nuri Conker, Fethi Okyar ve Salih Bozok hayretle izlerler onu. Herkese görev bölümü yapıldıktan sonra, sıra Bozok’a gelince Salih der Mustafa Kemal; “seninle hiç ayrılmayacağız, seni kendime yaver yapacağım.” Masadakiler sorar: “Peki sen ne olacaksın?” Yanıt kısadır: “Ben, size bu görevleri verecek adam olacağım.” Bu olay Atatürk’ün Salih Bozok’u daha o yıllardan “ömür boyu yoldaş” olarak seçtiğini gösteren en güzel örnektir.

Salih Bozok da tıpkı Mustafa Kemal gibi 1881’de Selanik’te dünyaya gelir. Mustafa Kemal ile önce mahalle, daha sonra da okul arkadaşlığı yaparlar. Bu arkadaşlık daha o yıllardan onun kaderini çizmiş olur. İkisi de aynı okullarda okuduktan sonra aynı yıl Harp Okulunu bitirirler. Salih Efendi jandarma sınıfına seçilir, Mustafa Kemal ise Akademiye devam ederek kurmay olur. Mustafa Kemal Milli Mücadeleyi başlatmak üzere Anadolu’ya geçmeden önce ve Suriye Cephesinde bulunduğu sırada Salih Efendiyi başyaver olarak yanına getirtir.



Atatürk’ün ölümüne kadar sürecek beraberlikleri de böyle başlar. Yüzbaşı Salih, Mustafa Kemal’in yanında, Heyet-i Temsiliye’de görevli olarak Ankara’ya gider, Mustafa Kemal Meclis Başkanı iken o da Meclis Başkanı başyaveri olur. Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı seçilince Yarbay Salih de Cumhurbaşkanlığı başyaveri olur. Salih Bey yarbay rütbesinde askerlikten emekli olduktan sonra da Mustafa Kemal’in yakınında kalır. Önce o zamanki adı Bozok olan Yozgat’tan milletvekili seçilir, milletvekilliği 1939 seçimlerine kadar her dönemde yenilenir; bu arada Mustafa Kemal’in sofrasındaki yerini ve çevresindeki görevini de muhafaza eder.

Neredeyse bütün yaşamını Atatürk’ün yanında geçiren Salih Bozok, 10 Kasım günü Ata’sının öldüğünü anlayınca Dolmabahçe’de boş bir odaya girer ve kalbine bir kurşun sıkarak yere devrilir, ancak o gün ölmez. Göğsüne sıktığı kurşun kalbini bir-iki milimetrelik bir sapmayla sıyırır, akciğerini boydan boya delip geçerek sırtına saplanıp kalır. “Atatürk’e ölesiye bağlılığı” simgeleyen o tek kurşunu Salih Bozok’un kızı yıllarca boynunda kolye olarak taşır.

Salih Bozok’un oğlu Muzaffer Bozok Atatürk’ün son günlerinde yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “1938’de ben 17 yaşındaydım. O zamanlar evde yalnızdım. Atatürk hastaydı. O yüzden babam hep Atatürk’le kalıyor, hiç eve gelmiyordu. Annemleri, ablamları, eniştemleri de Avrupa’ya yollamıştı. Sonra bir gün babam beni Dolmabahçe Sarayı’na davet etti. ‘Sana araba yollayacağım, biner gelirsin’ dedi. Çok sertti babam. Çok döverdi beni… Çok top düşkünüydüm, mektebim iyi değildi. Arada kaçar, maça giderdim. Kızardı çok… Yine böyle bir şeyi haber aldı, yanına çağırıp dayak atacak diye korktum. Evde giyindim bekliyorum. Kapı çaldı. Resmi üniformalı biri geldi. ‘Moskof Ziya’ derlermiş. Sarayın şoförüymüş. Boşnak. Bir seferinde ben bir Fenerbahçe maçında buna çarpmıştım. Beni dövecekti, kurtardılar. Babam beni dövmeye onu yolladı sandım. ‘Saraydan geliyorum. Baban yolladı, seni bekliyorlar’ dedi.

Çıktım. Kel Ali de (Ali Çetinkaya) arabada. Gittik saraya, ben korkudan titriyorum ama babam o kadar müşfik karşıladı ki beni, şaşırdım. Bak Muzaffer, dedi (şimdi anlatırken bile çok duygulanıyorum); Artık koca adam oldun, Atatürk ölüyor dedi. Başladım ağlamaya çünkü ben Atatürk’ü hiç ölmez bilirdim kafamda. ‘Ağlama evladım. Atatürk’ü uyandıracaksın; duyarsa kızar, ben de sevmem erkeklerin ağlamasını. Şunu bil ki eğer Atatürk ölürse ben de hayatıma son vereceğim’ dedi. Annemlere telgraf çektiğini, bir an önce trenle dönmelerini istediğini söyledi. ‘Sen artık koca adam oldun, ailenin erkeği sensin. Annen, ablaların sana emanet, aileye bakarsın. Oku, memleketine faydalı bir adam ol’ dedi. Hiçbir şey söyleyemedim. Yüzümü sakladım. Beni öptü, uğurladı. Döndüm, bitik bir vaziyette…”



"Bir gün üst kattan çıktım, mektebe gideceğim. Bir baktım, babam tıraş oluyor. Daha doğrusu ben tıraş oluyor sandım. ‘Baba ben gidiyorum’ diye seslendim. ‘Güle güle yavrum’ dedi. Yüzünü bile görmedim. Meğer babam tıraş olmuyormuş. Doktorlara sormuş, ‘Kalbime kurşun sıkarsam ne olur, beynime sıkarsam ne olur?’ diye. ‘Beynine sıkarsan kör olursun, ölme ihtimalin daha az; en iyi ölüm, kalbe sıkılan kurşunla olur’ demişler. Babam da o gün tentürdiyot almış. Kalbinde ateş edeceği yeri işaretliyormuş. Eli şaşmasın diye…

Ben gittim mektebe. Saat 9’u yirmi geçe idareden çağırdılar. Evden seni istiyorlar, dediler. Sokağa çıkar çıkmaz olanları anladım. Çünkü bayraklar yarıya indirilmişti. Evimiz Osmanbey’deydi, eve geldim. Babam nerede, diye sordum. Şişli Sıhhat Yurdu hastanesinde, dediler. Hemen anladım tabii, koşarak gittim. Baktım, babam yatıyor, kendinde değil. Olup biteni orada öğrendim. Meğer Atatürk’ün ölümünün hemen üzerine gitmiş oraya, elini öpmüş. Arkadaşları, aman Salih bir şey yapma kendine, demişler.

Yok gayet normalim, görmüyor musunuz, demiş. İnmiş aşağıya, sabah tentürdiyotla işaretlediği yere dayamış silahı, çekmiş tetiği, vurmuş kendini… Tabanca sesi üzerine koşmuşlar, kanlar içinde hastaneye getirmişler. Aslında intihar edeceğini söylemişti bana, ama hiç ihtimal vermiyordum. Çünkü babam hayatı severdi, ailesini severdi, neşeli bir insandı, ayrıca da canı çok kıymetliydi. Bir kere ayağı kırılmıştı da ortalığı ayağa kaldırmıştı. Ata’mı kaybetmiştim, babamı da kaybetmek üzereydim. Ama babamdan çok Atatürk’e ağlamıştım.”

Salih Bozok anlatıyor: “60 yaşındayım… Dünyadan ne umuyorsam ne bekliyorsam bunların hepsini -katmer katmer fazlasıyla- elde ettim. Mustafa Kemal Paşa sayesinde yaşadım ve her şeye kavuştum. Şimdi samimiyetle söyleyeyim ki artık yaşamaktan, Mustafa Kemal’in olmadığı bir dünyada yaşamaktan, hiç mi hiç zevk almıyorum. Koca bir kırk yılı birlikte geçirmiştik Mustafa Kemal Paşa ile. O buyurdu, ben yaptım. Gölgesi gibi yanı başındaydım hep. Kırk yıl bu, dile kolay… Azarladığı da oldu, koltukladığı da. Ama -Allah şahit- hiçbir gün kalbimi kırmadı. Gizlisi saklısı bendedir; bütün sırları, mektupları, gizlenmiş öfkeleri, yaşanmış sevinçleri bendedir. O da bana inanıyordu; ‘Al Salih, bunu da koy bir kenara, gün gelir lâzım olur…’ diye verirdi bu mektupları bana. Ben de onları ta Selanik günlerinden bugüne kadar üzerlerine titreyerek sakladım. “



"Bana ‘ölenle ölünmez’ diyorlar. Ben ölenle ölmüyorum ki… Yaşayamadığım için ölüyorum! Siz, oksijensiz bir dünyada yaşayabilir misiniz? İşte Mustafa Kemal Paşa benim hayatım için bir oksijendi. Bugüne kadar geçen hayatımı nasıl Mustafa Kemal Paşa’ya adamışsam, bundan böyle geçecek hayatımı da Mustafa Kemal Paşa’nın buyruğunda geçirmeliyim.”

“Biliyorum, o öldü; artık buyruk veremez. Ama, bana eliyle verdiği mektupları, sımsıcak anıları var; yalnız benim bildiğim tutumları, davranışları var… İşte ben bundan böyle bu anıları yazacağım, bu olayları anlatacağım -gidişi ile sevimli hale koyduğu ‘öbür dünyanın’ kapısını çalana kadar böylece yine onun buyruğunda, onun güveninde yaşayacağım…” diye anlatan Salih Bozok, Atatürk olmadan geçen kısa yaşamı sonrası 25 Nisan 1941 tarihinde vefat eder.


Kaynak: Yaveri Atatürk’ü Anlatıyor: Salih Bozok’un Anıları-Can Dündar

Derleyen: Nurten B. AKSOY

40 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/3
bottom of page