Cahit Sıtkı Tarancı'dan Ziya Osman Saba'ya Mektup
top of page

Cahit Sıtkı Tarancı'dan Ziya Osman Saba'ya Mektup

Güncelleme tarihi: 27 Ara 2020



Ziyacığım,

Farkında olmadan, merakını tam zamanında teskin etmiş olduğuma cidden sevindim... Mamafih ben yazmış olmayıp da senden bir ihtar mektubu almış olmayı isterdim! Neyse, kısmet değilmiş, doğrusunu istersen ben sabırsızlandım ve senin yazmanı bekleyemedim.

Benden, avlulu, havuzlu, bahçeli bir şiir istemen hoşuma gitmedi Ziyacığım. Ben, senden, apartmanlı, tramvaylı, otobüslü bir şiir istesem, hoşuna gider mi? Hele “Diyarbekir kokulu” tabirin hakiki bir şairin ağzından çıkacak laf değil. Diyarbekir kokulu, Kayseri kokulu, Trabzon kokulu şiir olur mu Ziyacığım? Hani bazı mecmualarda şiir kitapları tenkid edilirken şöyle denir: “Ilchante son pays natal” (memleketini terennüm ediyor). O gibi yazılara şiir demiyeceğini biliyorum ve hele benim gibi onlardan tiksindiğini de biliyorum... Burada da bana soruyorlar: “Cahit bey, Diyarbekir hakkında bir şey yazmadınız mı?” Cevap vermek istemiyorum, verecek olsam, suallerinin saçmalığını yüzlerine vurmak lazım... Senin bunu şaka diye, kaleminin ucuna gelmiş olduğu için yazdığına eminim. Diyarbekir’i benim şiirlerimle tanımak hevesinden vazgeç Ziyacığım. Ben, senden “Gitmek” şiirini istemiştim, hiç bahis bile etmiyorsun... “Kuyuya Düşen Çocuk” şiirim “Güneşe Aşık Çocuk” serisinden olacaktı. Onun için ona o ismi vermiştim ve zannedersen, isim fena değildi. Mamafih, değiştirdiğine kızdım veya alındım zannetme... Yalnız başına “Kuyu” da iyi... Mamafih, ben o şiiri yazarken sen hatırıma gelmemiş değildin... Öyle, hiç meydana çıkmaman, kendi kendine çalışman, sahiden bir kuyuya düşmüşsün vehmini veriyordu bana... Neyse... Al sana küçük bir şiir:

GECELER Akşamleyin güneş ardından geceler 

Görününce en son bu yolun ucunda,  Aksimdir sanırım, başı avucunda,  Düşünceye dalmış bir insan geceler. Ve zannedersen, bundan sonra yazacaklarım da bu cinsten olacak... Şiirde teferruatı filan sevmediğimi bilirsin. Kabil olduğu kadar conderser etmeli (teksif etmeli)... Nazariye yürüteceğimiz zaman henüz gelmemiştir... Hayırlısı... Desene, Burhan Ümit’ten ümidi kesmeli... Mamafih beis yok. Hem zaten bu nüsha üç ay gecikti... Yalnız ben sana karşı mahcup bir vaziyete düştüm. Affedeceğini ümidediyorum.

Ahmet Kutsi’nin şiirini beğenmedim... “Yarasa”, “Nerdesin?”, “İhtiyar Aslan” şairinden bu gibi şiirler beklenemez. Buna mukabil, geçen nüshadaki Ahmet Hamdi’nin şiiri fena değildi. “Başım, sükutu öğüten – uçsuz, bucaksız değirmen”. Güzel değil mi?... İstiyorum ki, her şiirde bütün bir hayat tecelli etsin. Hissolunsun ki, şair onu yazarken, göğsünden bir şeyler koparmış ve o şiirin içerisine koymuş... İşte senin şiirlerinde bu vardır Ziyacığım. Yalnız, daima söylediğim gibi, bazen teferruata kaçıyorsun ve bazen de sone’yi doldurmak için lüzumsuz ve tekerrür kabilinden mısralar yazıyorsun... Zaten hep aynı şekil tarzında ısrar etmene de itiraz ettiğimi hatırlarsın.

O Şevket Hıfzı’yı beğeniyorum doğrusu... Şimdi yazdıklarında fevkaladelik yoktur, fakat ilerde olacaktır zannediyorum. Ahmet Muhip de, malum şeyleri güzel kalıplara dökmesini bilen mahir bir çocuk... Mamafih, birinci nüshadaki şiirinde çok güzel mısralar vardı. Sabri Esat’ın “Köyümde Öğle” sini beğenmedim.

Ziyacığım, şiirlerini dudaklarımdan düşürmediğim birkaç sayılı şairden birisi de sen olduğunu biliyor musun?

Biz o kadar ağladık ki beraber... Ben hiçbir şey duymadan ben yalnız seviyorum... Ben, ben ölmüşlerimi kaldırmak istiyorum, En derin kuyuların içine haykırarak... İlh... Ziyacığım. Ben haftaya Pazar günü hareket ediyorum. Bir veya iki eylülde görüşebileceğiz zannediyorum. Ahbablara gene selamlar ve hürmetler. Senin de gözlerinden öperim Ziyacığım.

59 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/3
bottom of page