top of page

İZ

Mehmet ÇOBAN


MEHMET ÇOBAN

*

İVRİNDİ küçük bir kasabaydı o yıllar.


Türkiye’yi Süleyman Demirel liderliğindeki Adalet Partisi yönetiyordu.

Okul müdürümüz İvrindi’nin Gökçeyazı köyünden Nurettin Baytekin’di. Nurettin Bey, sırtını iktidara dayamış İvrindi’de krallığını ilan etmişti. Astığı astık, kestiği kestik modundaydı.


O yıllarda solcu öğretmenler Türkiye Öğretmenler Sendikası’nda (TÖS), sağcı öğretmenler Milliyetçi Öğretmenler Derneği’nde örgütlenmişlerdi. Nurettin Baytekin, Milliyetçi Öğretmenler Derneği üyesiydi. Bir öğretmenle sorun yaşadığında, yanına AP İlçe Başkanı ve Belediye Başkanını alır; Ankara’ya gidip sorunu çözerdi! Sonuç olarak o öğretmenin tayini başka bir yere çıkardı.


Benim okula başladığım yıllarda devre arkadaşlarım 12 ile 18 yaş aralığındaydılar. Bunun, nüfusa geç kaydedilmeleri, köylerine okulun sonradan yapılmış olması, ilkokulu bitirdikten sonra öğrenimlerine ara vermeleri gibi nedenleri vardı.


Bazı arkadaşlarımız son sınıfa geldiklerinde; çocukluk dönemini bitirmiş, delikanlılığa merhaba demiş olurlardı.


Bu arkadaşlarımızdan ikisi de; Ayaklı Köyü’nden Hasan Ekti ve Mehmet Ali Asar’dı.


Okul müdürü anlattığım gibi, mevcut iktidarla çok sıkı fıkı, devlet gücünü ve ricalini arkasına almış, mevcut durumdan vazife çıkartarak, egemen ideolojiye uygun bireyler yetiştirme kaygısına düşmüştü.


O, öğrenciyi döverek, aşağılayarak, korkutarak, sindirerek eğiteceğini düşünüyordu.

Bizler de artık son sınıfa gelmiştik. Damarlarımızda deli kan dolaşıyor, başımızda kavak yelleri esiyordu.


O yıllarda, bizim yörede köy düğünleri çok önemli sosyal etkinlikti.

Gençler dört gözle bir düğün olasını beklerdi. Yenilir içilir, kafalar çekilir, şarkılar söylenir, oyunlar oynanır, gençler arasında güreş müsabakaları düzenlenir, müstakbel yavuklulara sevildikleri ilan edilirdi.


Hasan ve Mehmet Ali, köylerinde yapılan bir düğünde doyasıya eğlenmişlerdi. Hasan aynı zamanda pehlivandı. Yörede bileğini bükecek kimse yoktu. İkisi de hiçbir zaman ağızlarına içkinin damlasını koymamışlardı. Mutaassıp aile çocuklarıydılar. Sokakta bir kızla karşılaşsalar başlarını önlerine eğerlerdi.


Düğün sonrası bir gün; Hasan ve Mehmet Ali, Müdür Odasına çağrıldılar.

Müdür Baytekin:

-Ulan siz öğrenci misiniz yoksa serseri misiniz?

-?

- Biz sizi adam etmeye çalışıyoruz, siz soytarılıkta direniyorsunuz. Ama ben sizi adam etmesini bilirim. Olmuyorsanız da defolup gidersiniz köyünüze.

Nurettin Baytekin’nin en iyi bildiği ve en sevdiği adam etme yöntemi: Öğrencinin ağzını burnunu kırarcasına dövmek ve aşağılamaktı.

Hasan ve M.Ali’yi dakikalarca tokat, yumruk ve tekme darbeleriyle feci şekilde dövdü. Neden dayak yediklerini bilmiyorlardı. Sordular: “Hocam bizim suçumuz ne, bizi neden dövüyorsunuz?” diye.


Durum anlaşıldı. Köylülerinden birisi iftirada ve ihbarda bulunmuştu. “ Hasan ile Mehmet Ali, düğünde içki içtiler, kızlara ahlaksızca laf attılar.”

Arkadaşlarımız suçlamaları kesinlikle kabul etmediler.

Dayak sırasında öğrencilerin sadece canları acımamış, yürekleri kanamış, onurları da kırılmıştı. Sonunda isyan ettiler, müdürün daha fazla dayak atmasını engellediler. Gençlerin baş eğmemeleri ve diz çökmemeleri Müdürü daha da çıldırttı. Hasan’ın bir gözü şişti ve kapandı. Olay büyüdü. Matematik ve Fen Bilgisi Öğretmeni Sami Çömlekçioğlu arkadaşlarımızdan yana tavır aldı, onlara bir zarar gelmemesi için elinden geleni yapacağı sözünü verdi.


Hasan ve M.Ali, Nurettin Baytekin’den davacı oldular. Rapor almak için hükümet tabibine baş vurdular. Hükümet tabibi rapor vermekten kaçındı. Göz doktorundan rapor almanız gerekir dedi. Balıkesir Devlet Hastanesine gittiler. Göz doktoru izinliydi. Askeri Hastaneye yönlendirildiler. Nurettin Baytekin’in çevresi genişti. Oraya da ulaştı.


Doktor arkadaşlarımızı görür görmez; “Demek İvrindi’den gelenler sizsiniz? öğrenci hiç öğretmenini şikayet eder mi ? öğretmenin vurduğu yerde gül biter” dedi.

Hasan, kapalı ve şişmiş gözünü göstererek, “Bu nasıl gül doktor bey, gözümün ağrısından uyuyamıyorum” diye cevap verdi.


Göz doktoru, önemli bir şeyiniz yok deyip ilaç yazarak arkadaşlarımızı başından savdı.


Olanları yakından izleyen Sami öğretmen, arkadaşlarımızı alarak Balıkesir Özel Hastanesine götürdü. Cebinden 20 TL ödeyerek onları muayene ettirdi ve rapor aldı.


Arkadaşlarımız bir yandan da kendilerine iftira atan kişiyi araştırıyorlardı. Ortaya çıkan bulgular; kendi köylüleri, İvrindi Gazi Evrenos İlkokulu’nda görevli olan ve aynı zamanda İvrindi Ortaokulu’na müzik derslerine giren bir öğretmeni işaret ediyordu.


Müdür Nurettin Baytekin’in şikayet edilmesi İvrindi’yi dalgalandırdı. Şikayetçilere, şikayetlerini geri alması için baskı yapılıyordu.

Mahkeme katibi Şerafettin Bey, Hasan’a: “ Şikayetini geri almazsan diploma alman imkansız” diyordu.

Muhbir olduklarından şüphelendikleri N. Kutluer; “ Şikayetten vazgeç, notunu kendin yaz, karnende onu göreceksin. Ben kefil oluyorum” diye ekliyordu.

Hasan’ın tepkisi: “ Senin notunu falan istemiyorum. Zaten bu belayı başımıza saran sensin, senin yüzünü dahi görmek istemiyorum” oluyordu.

Şikayetten vazgeçmediler ve matematikten bütünlemeye kaldılar.


Sami Hoca’da çareler tükenmezdi. Yaz tatilinin bir ayını Hasanların köyünde geçirdi. Onların evinde kaldı, bir ay boyunca ücretsiz özel ders verdi. Sınav komisyonunun doğal üyesiydi. Sınav soruları komisyon tarafından ortak hazırlanıyordu. Sınavda 10 soru soruluyordu. 5’i Nurettin Baytekin tarafından 5’i de Sami hoca tarafından hazırlanıyordu. Sami Bey soracağı soruları iki nüsha yazarak bir nüshasını kendisi aldı, bir nüshasını da öğrencilerine vererek, bunlara iyi çalışın dedi.


Sonunda arkadaşlarımız Sami Hoca sayesinde okulu bitirdiler.

Mahkemeden ne arkadaşlarımızı ne de gösterdikleri tanıkları çağırmadılar. Herhalde takipsizlik kararı verildi.


Aylar sonra bir gün, mahkeme katibi Şerafettin Bey ve arkadaşları, Ayaklı Köyü’ne piknik için gelmişlerdi. Hasan’da köydeydi. Onları görünce aklına cin bir fikir geldi. Eline rulo yapılmış bir belgeyi Şerafettin Bey’e uzatarak : Müdür bey bana bir belge geldi ama, ne olduğunu anlayamadım! Bir bakar mısınız ! dedi.

Şerafettin Bey belgeyi inceledikten sonra, “Oğlum bu senin diploman” dedi.

Hasan, “ Ne bileyim, siz bana diploma alamazsınız diyordunuz ya, ondan gösterme gereği duydum”

Müdür kıpkırmızı oldu ve hiç cevap vermedi.


Yıllar sonra Nurettin Baytekin Balıkesir’e Beden Terbiyesi Bölge Müdürü olarak atandı. Hasan’da Balıkesir’de MSB bağlı Balıkesir Bölge İnşaat Emlak Başkanlığı’nda çalışıyordu.

Hasan’ın aklına eski müdürüne bir mektup yazma fikri geldi ve şöyle bir mektup yazdı.


“Müdür Bey!

Sizinle geçmiş bir tarihte tatsız bir olay yaşadık. Öyle sanıyorum ki ikimizde de derin izler bıraktı. Ben bir şartla helalleşmeye hazırım. Eğer size muhbirlik yapanın kim olduğunu bana söylerseniz, size hakkımı helal eder, hocam demeye devam ederim.”


Nurettin Baytekin’den geri dönüş olmadı.

Yıllar yılları kovaladı. Bir gün emrihak vaki oldu, Müdür Bey bu dünyadan göçtü. Hasan ve Mehmet Ali, ölüm haberini duyduklarında “hakkımız helal etmiyoruz” dediler.


Bir gün hepimiz bu dünyadan göçüp gideceğiz, tıpkı Nurettin Baytekin gibi. Aslolan arkanda bıraktığımız izdir. Bu kubbede yankılanan sedamız hoş mu olacak, yoksa boş mu?

Rahmetle ve minnetle mi anılacağız yoksa başka türlü mü?

13 görüntüleme0 yorum

İlgili Yazılar

Hepsini Gör

Uğur'lar Olsun

üç gül ömrü

Comments