ZAMANIN ELEĞİNDEN/ GÜNLÜK 2008
top of page

ZAMANIN ELEĞİNDEN/ GÜNLÜK 2008

Güncelleme tarihi: 1 Şub 2021




20 Mart 2008 Perşembe

Yazılıkaya’nın bu ayki şairi Hüseyin Peker. (Severim Hüseyin Peker’in şiirini. Farklı ve özgün bir şiirdir Peker’in şiiri; ama şimdi konumuz bu değil.) “Şair benzetmenin kendi ağacıdır” başlıklı yazıda kendini anlatırken şöyle diyor Hüseyin Peker : “1991’de emekli olunca her gün birkaç birayla yazmaya yeniden başladım.” Ben de şöyle diyorum: Çalışırken yazan şairlere selâm olsun!


21 Mart 2008 Cuma

Sunak dergisi olarak iki etkinlikle Dünya Şiir Günü ‘nü kutladık. Önce, Gazeteciler Cemiyeti Basın Merkezi’ndeydik. Etkinliğin açış konuşmasını ben yaptım. Şiirin hayatımızdaki yerinden, Sunak’tan ve Sunak etkinliklerinden söz ettim. Daha sonra sözü Hakan Keysan’a bıraktım. Hakan da Sunak etkinliklerinden ve Dünya Şiir Günü Denizli Bildirisi’nden söz etti. Ardından sanata desteğinden dolayı Gazeteciler Cemiyeti’ne teşekkür belgemizi, Sunak şairlerinden Rıfkı Yavaş verdi. Daha sonra Dünya Şiir Günü Denizli Şiir Bildirisi’ni okumak üzere Şükrü Erbaş’ı çağırdı. Şükrü Erbaş altında imzası bulunan bizler adına hazırladığı bildiriyi okudu. Daha sonra şiirlerinden örnekler okudu. Haken Keysan daha sonra sırayla Şeref Bilsel’i, Can Sinanoğlu’nu, Nefise Karataş’ı, Cenk Gündoğdu’yu ve son olarak da kürsüye çağırdı. Kürsüye çıkan, şiir hakkında birkaç söz söyledikten sonra şiirlerinden birini okudu. Ben de ilk kitabımda yer alsa da çok sevdiğim “Yeşim’in Şiiri-1” adlı şiirimi okudum.

Günün ikinci etkinliği Replik’teydi. Kısa bir sohbetin ardından şiir okumaya geçildi. Cemiyet’te uzun bir şiir okuduğum için akşamki şiir sunumuna katılmadım, dinleyici ve izleyici oldum. Şiir okuma saati, gürültü sorunundan dolayı biraz gergin başladı; ama gergin bitmedi.

*

Sevgili şair dostumuz Şeref Bilsel’in eşi, şair Betül Dünder de benim gibi Arnavut kökenliymiş. Arnavutlardan, Arnavutluk’tan, Arnavut inadından söz ettik Şeref Bilsel’le.


22 Mart 2008 Cumartesi

Sunak Dünya Şiir Günü Etkinliği kapsamında çocuklara şiir okumak için Keysan Özel Eğitim Okulu’ndaydık. Şükrü Erbaş, Şeref Bilsel, Onur Behramoğlu, Nefise Karataş Hakan Keysan ve ben. Çocuk-veli karışımı bir topluluğa konuştuk. Çocuk-şiir ilişkisinden söz ettik, şiirler okuduk çocuklar için. Ben sözümü “Çocukları kendimize benzetmekten vazgeçmeliyiz. Çünkü biz bir şeye benzemiyoruz.” diyerek bitirdim. Keysan’dan ayrılıp Ahmet’in yerinde birer acılı Adana yedikten sonra imza için Yaprak Kitabevi’ne gittik. Tahmin edileceği üzere Denizli halkı imza günü yapılacağını duymamış(!) ve Yaprak’a teveccüh etmemişti. “Tek ü tenha”ydı Yaprak. Orada da biz bize lafladık. “Ne olacak bu şiirin hali?” dedik. Hayatın şiirsiz yanına ayıracağım zaman için dostlarla vedalaşıp Denizli’nin horozlu, tozlu ve kızlı sokaklarına daldım.


23 Mart 2008 Pazar

Baki Asiltürk’ün hazırladığı “Şiir Yıllığı-2007”yi okuyorum. Okumaya şiirlerle ve sondan başladım.

Gonca Özmen’in “Ardından”ı ne kadar açık, imgeli, akışkan bir şiirse, Hasip bingöl’ün “Avlu: ‘Gel Ey Denizin Kızı’ “ o kadar kapalı, o kadar tıknefes, o kadar kırılgan.


24 Mart 2008 Pazartesi

Hasip Bingöl’ün, Onur Akyıl’ın, Ersan Erçelik’in şiirleri, “dizeleri laf olsun diye kırılmış şiirler” izlenimi veriyor.

Seyyidhan Kömürcü ve Mehmet Erte’nin şiirleri düzyazı-şiir sınırında gidip geliyor.


25 Mart 2008 Salı

Fatma Çolak adını ilk kez duyuyorum. Şiire devam ederse, iyi bir şair olacağı izlenimi veriyor Fatma Çolak.

Cuma Duymaz’ın “Yapa’yanlış”ı, özgün bir şiir. (Az şey değildir şiirde özgün olmak.)


26 Mart 2008 Çarşamba

Selahattin Yolgiden’in “duyumsanabilen” bir şiiri var. (Bkz “Eski” adlı şiir.)

Şiir Yılllığı-2007’de sekiz 1977’li şair var. Hepsinin şiiri de sağlam şiir. Tam “otuz yaş şiiri” her şiir.


27 Mart 2008 Perşembe

“Karanlık” şiirini yazan Ersun Çıplak’ı (1976) izlemeliyim bundan sonra.

Cenk Gündoğdu’dan nefis iki dize: “göz ki dengedir kalbin kederine sarılı/ büyür dünyaya bir elma gibi”


28 Mart 2008 Cuma

Şiir Yıllığı-2007’de başa döndüm. “Deneyimli şairler”i okuyorum. İlhan Berk’e yakışır iki dize: “Taş adını bilmez/ Her şey kendine döner”

Sait Maden’in şiiri de düzyazısal ve kırık dizelerden kurulu; ama şiirliğinden hiçbir şey yitirmemiş. Genç şairlerin Maden’in şiirini bu yönüyle birkaç kez daha okumaları iyi olur.

Mehmet Sadık Kırımlı’dan nefis dizeler: “…zaman/ eski bir saat taktı koluma, kurcalasam/ ha çalıştı ha çalışacak…”

Özdemir İnce’nin “Magma”sı, kendisinin duyumsayabileceği derinlikte bir şiir.


29 Mart 2008 Cumartesi

Babam söyledi. Arnavutluk’tan dayısının kızı aramış ve Nevruz Bayramı’nı kutlamış. İlginç değil mi? Biz burada “Nevruz’da ne olacak?” diye düşünüp dururken, Nevruz Balkanlarda tüm canlılığıyla yaşıyor, yaşatılıyor.


1 Nisan 2008 Salı

Burak Tokcan’ın 3 Mart 2008’de imzalayıp gönderdiği, bana 16 Mart 2008’de ulaşan şiir kitabı Sesim kan Kaybediyor’u (Damar Yayınları, Ankara, Ocak 2008) okumaya başladım. Sesim Kan Kaybediyor, Burak Tokcan’ın ilk şiir kitabı; ancak günümüzdeki pek çok ilk kitap gibi “ilk olduğunu hissettirmeyen” bir şiir kitabı.

Şiir kitaplarının adına çok dikkat ederim. Şairin bu ismi bulmak için neler düşündüğünü, niçin bu adda karar kıldığını anlamaya, sezmeye çalışırım. Sesim Kan Kaybediyor için de aynı şeyi yaptım. Kitabın içindeki şiirlerin haberin temasından esintiler taşıyan pürüzsüz bir ad Sesim Kan Kaybediyor. Şiir kitabına yakışan bir ad.


2 Nisan 2008 Çarşamba

Sesim Kan Kaybediyor’u okuyorum. Temiz bir şiir yazıyor Burak Tokcan. “Temiz”le kastettiğim şu: İmgeye boğulmamış; şairin iç bungunluğunu, sayıklamalarını değil, hayattan izleri harmanlayan; doğal bir kurgu ile kurulmuş, kendiliğinden akan dizeler: “neredesin/ kırlangıçlar/ solar sen olmadan”, “bir güvercin ne kadar yalnızsa/ kalbinde gökyüzünün/ öyle yürüyorum kırgın sokaklarda”


3 Nisan 2008 Perşembe

Burak Tokcan’ın Sesim Kan Kaybediyor’undaki şiir adlarında adlaşmış sıfatlar (Ömrümüzü Kuşatan, Kırılan, Geceden Süzülen, Dinmeyen, Payıma Düşen) ve ad tamlamaları (Yağmur Atlası, Suç Demeti, Yalnızlık İklimi, Irmağın Sesi, Sözün Gidişi) dikkatimi çekiyor. Her iki dilsel yapı da saptamayı ve somutlamayı içeriyor. Bu durum, Burak Tokcan’ın şiirinin okur tarafından kolay duyumsanmasını sağlıyor.


4 Nisan 2008 Cuma

Hürriyet gazetesi, “görevini kötüye kullandığı için” öğretmeni tarafından sınıf başkanlığından alınan ilköğretim üçüncü sınıf öğrencisinin haberini birinci sayfadan vermiş ve “Demokrasi kahramanı” başlığını kullanmış. Demokrasi anlayışımız bu işte: “Seçim her şeydir!” Seçilen kişi(ler) birtakım kurallara uymazsa, bunun bedelini ödemez, yalnızca “mağdur” olur. Ne âlâ memleket!

*

“Nedim Gürsel’in romanı daha yayımlanmadan manşetlere çıktı. Onu manşetlere çıkaran, din gibi, Peygamber gibi hassas bir konuyu, din ve şiddet ilişkisini ele alıyor olmasıydı. Kitabı okumadan hazırlandığı anlaşılan haberlerin atladığı, Nedim Gürsel’in anlatımındaki masalsı ve yalın dili, kurgusundaki ustalıktı.” (Irmak Zileli, Remzi Kitap Gazetesi, sayı: 28, Nisan 2008) Siyasetçiler tarafından millete masal anlatılıp durulduğu bir zamanda, kim neylesin yazarların masalsı ve yalın dilini, kim neylesin kurgusundaki ustalığı!


5 Nisan 2008 Cumartesi

Belediyenin yeni belediye otobüslerinde büyük harflerle ve yazım yanlışıyla şöyle yazıyor: “HERŞEY DENİZLİ İÇİN” Bu slogan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin seçimlerde kullandığı bir slogandı. Orada Denizli yerine Türkiye vardı, o kadar. Adalet ve Kalkınma Partili belediye, seçim sloganını unutmamak ve unutturmamak için iyi bir yol seçmiş doğrusu.


13 Nisan 2008 Pazar

İlhan Selçuk bugünkü yazısında şöyle demiş: “Pazartesi yürekten ameliyat olacağız. Gıllı gışlı bir operasyonmuş, nalları dikersek bozulmayalım, olur böyle şeyler. Dikmezsem… Daha görüşürüz… Dikersem, her ne kadar kusurumuz da olsa, affola…” İlhan Selçuk bu sözleriyle, kendi biçemince helallik istemiş okurlardan. Ancak sözlerinin içindeki “nalları dikmek” tâbiri, doğrusu, yakışmıyor İlhan Selçuk’a. Hele hele kendisine nefretle bakan “dinci basın”ın ellerini ovuştururak malzeme aradığı şu günlerde…


15 Nisan 2008 Salı

Müslüm Danaoğlu’nun Şehir’de (sayı:33) üç şiiri var. “Sen” şiirindeki “gecenin”-“hecenin” uyaklarını görünce “Eyvah” dedim, “son şiiri nasıl okuyacağım şimdi?” ancak düşündüğüm gibi olmadı. “Ben” adlı üçüncü şiiri okuyunca, “İyi ki okudum.” dedim. İşte bana bunu söyleten dize: “kokunu mandalladım geceye” Demek ki bir dize, üç şiiri kurtarabiliyor.


16 Nisan 2008 Çarşamba

Ahmet Necdet’in yeni şiir kitabı Heple Hiç Arasında’yı okudum. 2002-2008 arasında yazılmış on şiir var Heple Hiç Arasında’da. Kitabın sonuna Ahmet Necdet’in şiiriyle ilgili olarak bugüne değin yazılanlar da eklenmiş.

Kitaptaki on şiir, Ahmet Necdet şiirinin bir özeti gibi. Ahmet Necdet’in uzun şiir serüveninin uğraklarını ve vardığı noktayı net bir biçimde gösteriyor Heple Hiç Arasında’daki şiirler.

Peki nedir Ahmet Necdet şiirinin uğrakları ve vardığı nokta?

Şunlar söylenebilir:

-Ahmet Necdet şiiri, biçimle içerik arasındaki hassas dengenin çok iyi bilindiği ve buna kurgulandığı bir şiirdir.

-Ahmet Necdet şiiri, felsefi bir temeli olan, ne dediği anlaşılan bir şiirdir.

-Ahmet Necdet şiiri, hayata anlam katan bir imge olarak ironiyi daima içinde saklayan ve bunu sezdiren bir şiirdir.

-Ahmet Necdet şiiri, dize ya da imge için kurulan bir şiir değil, bütünsel bir yapı olarak kurulan canlı bir metindir.

-Ahmet Necdet şiiri, hayatı anlamaya çalışan ve bunun için hayatı daima sorgulayan bir şairin ruh dünyasından yansıyan bir şiirdir.

-Ahmet Necdet şiiri, gelenek bilinerek, ondan el alınarak; ama çağdaş şiirin gereklerine uyularak yaratılmış bir şiirdir.

-Ahmet Necdet şiiri, “Hep ile Hiç Arasında” bir sarkaç gibi gidip geldiğini bilen bilge bir şairin şiiridir.

Son söz: Keşke Ahmet Necdet daha çok şiir yazsa!


17 Nisan 2008 Perşembe

Cumhuriyet Kitap’ın içinde yer alan “Çocuk-Gençlik” ekinde Prof. Dr. Gülçin Alpöge’nin “Harry Potter Kitaplarını Okumak” adlı güzel bir yazısı var. Güzellik, yazının bir bilim insanının konuya soğukkanlı ve nesnel yaklaşmasında. Harry Potter kitaplarının çok okunmasını sorgulayan ve birinci kitabın beş yüz adet basıldığını belirten Alpöge, H.Potter serisinin çok satılmasını sadece reklama bağlamanın yeterli bir açıklama olamayacağını söylüyor ve şöyle diyor: “Öyleyse olay nedir? Kanımca, Potter kitaplarının fantastik bir öyküden çok, masal havası taşımasıdır.” Yazının devamında da Alpöge, H.Potter kitaplarındaki masal ögelerini açıklıyor. H.Pottter konusuyla çeşitli yönlerden ilgilenenlerin (ana babaların, öğretmenlerin, H.Potter kitaplarını ve filmlerini eleştirenlerin, kitaplarının çok satılmadığını düşünen yazarların ve yayınevlerinin…) Gülçin Alpöge’nin yazısını dikkatle okumalarında yarar olduğunu düşünüyorum.


18 Nisan 2008 Cuma

Eski bir “maarif vekili” olarak H.C.Güzel, “yevmî bir cerîde”de “verip veriştirme yazıları” yazıyor. Bugünkü yazısı da onlardan biri. İktidar ve havalisini “yağlıyor”, iktidara muhalefet edenlere “tu kaka” diyor. Bay Güzel, neden bir “mizah mecmuası”nda yazmıyor acaba? Yazıları çok komik(!) de…


(Şehir, sayı: 34, mayıs 2008)

11 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

UZATMA

1/3
bottom of page