top of page
1/2

AŞK

Güncelleme tarihi: 6 Oca 2022


Uzun uzun düşündü, neydi aşk?


Gözleri denize dalmış, aklı derinlerdeydi. Ne üzerinde uçuşan martıların çığlıklarını duyuyor, ne de sonbahar melteminin etkisiyle dalgalanan denizde oynaşan yakamozları ve ay ışığının suya yansıttığı aksiyle bütünleşmiş manzarayı görüyordu.


Uzaklardan gelen bir müzik sesi takıldı kulaklarına. Sonra diline dolandı o şarkı:


“Ilıkça bir rüzgâr dokunuyor tenime

Yanımda sevgilim bu gece.. “


Uzakta hoş bir müzik yayılıyor göklere Aşkı söylüyor Akdeniz….Yaklaşık 3 yıl önceydi;Aynı şarkı, aynı sahil… Büyülü bir aşktı onlarınki, pek iyi ne olmuştu da büyü bozulmuştu… O hiç bitmez sandığı aşk nereye kaybolmuştu…


Bakışları derinlerde, zihni geçmişin muhasebesinde yaşamla ölüm arasında gidip geliyordu… Yorgun bir ses yaklaştı yanına karanlıkta bir gölge gibi. O, o kadar derinlerdeydi ki ne yavaşça yanına sokulan gölgeyi gördü ne de o yorgun sesin selâmını duydu.


“Derinler tehlikelidir” dedi yanına izinsizce oturan yabancı. “Ama bazen tekrar yüzeyi görmek için dibe hızla vurmak gerekir, en dibe” diye ekledi gazete kâğıdına sarılmış ucuz şarabından bir yudum alarak.


O an sıyrıldı bakışları derinlerin karanlığından, başını çevirecek kadar bile gücü yoktu. Sadece sessizce “Ya tekrar çıkmaya gücüm yoksa,” diyebildi…


Sanki dudaklarından dökülecek kelimeleri bekliyordu gözpınarlarında biriken yaşlar… O ilk damladan sonra kapı açılmıştı, kısa zamanda sağanağa dönüştü yaşlar, hıçkırıklar eklendi peşine… Kalbinde kopan fırtına gözlerinden taşıyordu artık… Gök gürültüsüyle yarışıyordu hıçkırıkları…


Şarabından bir yudum daha aldı yabancı “ Ağla,” dedi, yorgun sesiyle ağır ağır konuşuyordu. “ Ağla ki içindeki zehir aksın, ağla ki gözyaşları temizlesin ruhunu. Her fırtınanın arkası güneştir. Her yağmurdan sonra gökkuşağı belirir bakmasını bilirsen. Ağla ki ruhunda kopan fırtına dinsin, güneşi doğsun gözlerinin…”


Ne kadar zaman ağlamıştı, ne zaman durmuştu gözlerinden akan yaşlar bilmiyordu… Ruhundaki fırtına mı dinmişti, gözyaşları mı bitmişti farkında değildi… “Sevgi biter mi?” diye sordu ağlamaklı sesiyle burnunu çekerek... “Sevgi,” dedi yabancı… “Sevgi nedir ki?”


Uzun zamandır kendisine karşı soğuk olduğunu hissediyordu büyük aşkının. İşinin yoğunluğuna, yorgunluğuna bağlıyordu bunu. Henüz kavga bile etmemişken nereden bilebilirdi ki aşkının bir anda karşısına geçip “Ben ayrılmak istiyorum, sevgim bitti, heyecanım kalmadı,” diyeceğini. Hem de ikinci evlilik yıldönümüne üç gün kala… Tek istediği şey ölmekti… Bunun için gelmişti bu sahile. Büyük aşkının başladığı yerde noktalayacaktı hayatını.


“Şimdi nerden çıktı bu yabancı,” diye düşündü… Hafifçe başını çevirdi, yabancının hırpanî halini görünce ürktü önce, şarabından O’na da ikram eden yabancının gözlerindeki hüznü görünce korkusu yakınlığa bıraktı yerini. Aynı acıyla yaralanmış iki insanın yakınlığına…


“Sevgi insanların beklentilerine göre değişen bencilce bir duygudur,” diye devam etti yabancı… “Nedensiz sevgiler düşlerken her birimiz, aslında içimizde hep beklentiler barındırmaz mı sevgilerimiz? Doğayı güneş pırıl pırıl parlarken, kuşlar cıvıldarken, güneşi doğarken ya da batarken, rüzgârı hafif bir meltem olup saçlarımızı okşarken severiz. Buz gibi bir kış günü mecbur kalmadıkça kim çıkmak ister doğanın koynuna? Ya da kim tepede cayır cayır yakan güneşi seyretmeyi sever? Saçlarını okşayan meltem kasırgaya dönse sevilir mi?”


Ağlamaktan kızarmış gözleri ve hıçkırıklarla kesilen sesiyle “Ben onsuz yaşayamam,” dedi. “Hayata onsuz devam edemem.”


Şarabından büyükçe bir yudum daha aldı yabancı, “ İlk hisler hep aynıdır,” dedi “Ama hayat güzel, hiç kimse için vazgeçilmeyecek kadar güzel.”


“Pek iyi sen neden bu haldesin?” dedi hıçkırıklarına engel olmaya çalışarak. “Sen neden sevdin?” diye karşılık verdi yabancı.


“Neden sevmişti?” Hiç düşünmemişti bunu, seviyordu işte hepsi bu. Yine daldı gözleri denizin karanlık sularına… Balyoz etkisi yapmıştı bu soru beyninde… “Neden seviyorum?” diye düşünmeye başladı. İlk aklına gelen şey sevdiği adamın romantik olmasıydı. Sevgi dolu şiirlerini anımsadı dudaklarının kenarında belli belirsiz bir gülümsemeyle. Akşamları eve gelirken getirdiği güllerin kokusunu ne kadar özlediğini fark etti. Ne kadar da güzeldi her şey… Önce şiirler bitmişti, sonra da güllerin arkası kesilmişti. Akşam kapıyı açtığında elini boş görünce hayal kırıklığına uğruyor ve bunu da fazlasıyla belli ediyordu. İkisi de kavgayı sevmezdi ama eskisi kadar mutlu da değillerdi. Bir şeyler eksiliyordu zaman içinde ve bu aralarında duvarlar örüyordu.


Birden panikledi, farkında olmadığı değişimin bilincine varmanın paniğiydi bu. Evet sevdiği adam beklentilerine karşılık vermemeye başlamıştı, “Pek iyi ya ben” diye geçirdi içinden, “ben de onun beklentileri dışında mı hareket etmeye başlamıştım.”


Bu düşünce aklında ki soru işaretlerini çözmese de savaşma gücü vermişti O’na… Bittiğini sandıkları sevgiyi yeniden diriltecekti. Çünkü anlamıştı ki sevgi emekti, beklentilere cevap vermekti… Beklentilerinin karşılığını görmek sevgiyi de güçlendirirdi…


Ani bir hareketle kalktı, gitmeden “Çok teşekkür ederim,” dedi yabancıya… Yeni doğan günün ışıkları yeni başlangıçların müjdecisiydi biliyordu. İçinde yeşeren ümidi büyütmek için evinin yolunu tuttu.


maviADA


SAYI:27


GÜZ 2012

*

Okumak için TIKLA

Etiketler:

12 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

ORMAN

1/669
bottom of page