Nazım Hikmet

6 Şub 20212 dk.

Hapisten Çıktıktan Sonra I Nazım Hikmet

En son güncellendiği tarih: 15 Oca 2022

uyanış

uyandın nerdesin?
 
evinde.
 
alışamadın hala uyanır uyanmaz evinde olmaya
 
on üç yıl hapiste kalmanın sersemliklerinden biri de bu.
 
yanında yatan kim?
 
yalnızlık değil
 
karın
 
uyuyor melekler gibi mışıl mışıl
 
yaraştı hatuna gebelik
 
saat kaç?
 
sekiz
 
demek ki akşama kadar emniyettesiniz
 
çünkü teamüldendir
 
polis ev basmaz güpe gündüz

akşam gezintisi

hapisten çıkmışın
 
çıkar çıkmaz da
 
gebe koymuşun karını
 
takmışın koluna
 
geziyorsun akşamüstü mahallede
 
karnı burnunda hatunun
 
nazlı nazlı taşıyor mukaddes yükünü
 
sen saygılı ve kibirlisin
 
hava serin
 
üşümüş bebek elleri gibi
 
bir serinlik
 
avuçlarına alıp onu ısıtasın gelir
 
mahallenin kedileri kasabın kapısında
 
ve üst katta kıvırcık karısı
 
yerleştirmiş pencerenin pervazına memelerini akşamı seyrediyor
 
alacaaydınlık tertemiz gökyüzü
 
duruyor ortada çoban yıldızı
 
bir bardak su gibi pırıl pırıl
 
bu yıl uzunca sürdü pastırma yazı
 
dut ağaçları sarardıysa da
 
incirler hala yeşil


 
mürettip refikle sütçü yorginin
 
ortanca kızı çıkmışlar akşam piyasasına
 
parmakları birbirine dolanmış
 
bakkal karabetin ışıkları yanmış
 
affetmedi bu ermeni vatandaş
 
kürt dağlarında babasının kesilmesini
 
fakat seviyor seni çünkü sen de affetmedin
 
bu karayı sürenleri türk halkının alnına
 
mahallenin veremlileri yataklara düşenler
 
bakıyor camların arkasından
 
çamaşırcı huriyenin işsiz oğlu
 
omuzlarında keder kahveye gidiyor
 
ajans haberlerini okuyor
 
radyosu rahmi beylerin
 
uzak asya da bir memleket
 
sarı ay yüzlü insanlar
 
beyaz bir ejderha ile dövüşmekteler
 
oraya gönderildi seninkilerden
 
dört bin beş yüz tane memet
 
kardeşlerini katletmeye
 
kızarıyor yüzün öfkeden ve utançtan
 
ve umumiyetle filan değil sırf sana ait
 
ve eli kolu bağlı bir hüzün
 
karını arkadan itip yere yuvarlamışlarda
 
düşürmüş gibi çocuğunu
 
yahut yene hapisteymişin de karakolda gene dövülüyormuş gibi
 
köylü jandarmalara köylüler
 
ansızın bastırdı gece
 
bitti akşam gezintisi
 
bir polis jipi saptı sizin sokağa
 
karın fısıldadı
 
bizim eve mi ?

gecenin saat biri

masanın örtüsü mavi basma
 
üstünde yalansız, güleryüzlü,
 
cesur kitaplarımız durur.
 
esirlikten dönmüşüm anacığım,
 
kendi memleketimde düşman kalesinden.
 
gecenin saat biri,
 
lambayı söndürmedik.
 
yanımda karım yatar,
 
karım beş aylık gebeliğinde.
 
etim etine değende,
 
elimi karnına koyanda
 
bebek kıpır kıpır kıpırdar.
 
dalda yaprak, suda balık,
 
rahimde insan yavrusu,
 
yavrum…
 
yavrumun pembe yünden zıbını,
 
anası ördü.
 
bedeni benim karışımla bir karış,
 
kolları şu kadarcık.
 
yavrum…
 
kız olursa
 
tepeden tırnağa anasına benzesin istiyorum,
 
oğlan olursa boyu posu bana.
 
kız olursa ela ela baksın,
 
oğlan olursa maviş maviş.
 
yavrum…
 
yavrum öldürülmesin istiyorum yirmi yaşında.
 
oğlan olursa cephelerde,
 
kız olursa sığınaklarda geceyarıları.
 
yavrum…
 
kız olsun, oğlan olsun,
 
kaç yaşında olursa olsun,
 
yavrum düşmesin istiyorum hapislere,
 
güzelden, haklıdan,
 
barıştan yana diye…
 
fakat malum, kızım yahut oğlum,
 
gecikirse suların ışıması dövüşeceksin.
 
ve hatta
 
yani haylice müşkül zanaatmış bizde bugün
 
babalıktan zaanatı da.
 
gecenin saat biri,
 
lambayı söndürmedik.
 
belki yarım saat sonra,
 
belki sabaha karşı.
 
yine basılabilir evim,
 
beni alıp götürürler,
 
kitaplarımızla beraber.
 
yanımda birinci şubeninkiler
 
dönüp bakarım,
 
durur kapıda karım
 
eşiğin üzerinde.
 
uçar entarisi sabah rüzgarında.
 
yükü ağır karnında,
 
bebek kıpır kıpır kıpırdar.

doğum

anası bir oğlancık doğurdu bana;
 
kaşsız, sarı bir oğlan,
 
masmavi kundağında yatan
 
bir nur topu, üç kilo ağırlığında.

benim oğlan
 
dünyaya geldiği zaman,
 
çocuklar doğdu korede,
 
sarı ay çiçeğine benziyorlardı.
 
makartır kesti onları,
 
gittiler ana sütüne bile doymadan
 
benim oğlan
 
dünyaya geldiği zaman,
 
çocuklar doğdu yunan zindanlarında,
 
babaları kurşuna dizilmiş.
 
bu dünyada ilk görülecek şey diye
 
demir parmaklığı gördüler.

benim oğlan
 
dünyaya geldiği zaman
 
çocuklar doğdu Anadolu'da,
 
mavi gözlü, kara gözlü, elâ gözlü bebeklerdi.
 
bitlendiler doğar doğmaz
 
kim bilir kaçı sağ kalır mucize kabilinden.
 
benim oğlan
 
benim yaşıma bastığı zaman,
 
ben bu dünyada olmayacağım,
 
ama harikulâde bir beşik olacak dünya,
 
siyah,
 
beyaz,
 
sarı
 
bütün çocukları
 
sallıyan
 
mavi atlas döşekli bir beşik.

Nâzım Hikmet

    300
    5