maviADA

8 Şub 20213 dk.

Bir Baba İçin

Odamın ışığı yanıyor bütün gece
 
Ellerimi dizlerime koyup, iki büklüm
 
Bir olağandışılık arayarak
 
Gördüğüm, duyduğum her şeyde
 
Öylece oturuyorum:
 
Güneş parmaklarını sürünceye dek
 
Koyu bir karanlığa
 
Bulanmış pencereme..

Bir gece kelebeği
 
Dolanıyor lambanın çevresinde
 
Usuldan bir rüzgar esiyor
 
Yaşlı incir ağacının dallarına yürüyen
 
Sütün sesini duyabiliyorum
 
Deniz az uzakta
 
İç geçiriyor boyuna.

Seninle konuşurduk baba
 
Böyle gecelerde, iki bilge gibi
 
Karşılıklı bakışarak
 
Bazı şeyleri kavrayamasam da, dinlerdim
 
Belki sen de yeni bir şeyler bulurdun geçmişte
 
O dupduru yüreğini, yılların
 
Unutulmuş sularına bırakarak.

İşte bir minder daha koydum yanıma
 
Henüz sıcak
 
Sanki yeni kalkmışsın üstünden
 
Terliklerin şuracıkta, getireyim
 
Çayı da ocağa koyarım istersen.

Annemse haber bekliyor ruhlardan
 
Namaz kılarak, tesbih çekerek
 
Sen olsan
 
Gülerdin bıyık altından
 
-Ben gülemiyorum baba!
 
Ama bir insanı yüreğinde duymak için
 
Araya bazı kurallar
 
Koymaya ne gerek var
 
Anlayamıyorum, eğilip kalkmaya
 
Dualar okumaya?

II

Ağır aksak adımlarla yürüyen gece
 
Bana bir şeyleri anımsatıyor
 
Boynu uykudan ara sıra düşerek
 
Pencerenin kanatlarına yaslanmış bir anne
 
Kuytu, karanlık bir yolda
 
Kocasının ayak seslerini arıyor
 
Bir çocuk, sedirin üstünde
 
yüzünü ders kitabına gömmüş
 
Saate bakıp, geceyi dinleyip
 
Kitabından bir yaprak çeviriyor.

Sessizliğin sığınaklarına gömülmüş evlerde
 
Yanan tek tük ışıklar var
 
Bekçi düdükleri
 
Birbirlerine selam yolluyor
 
O daracık sokakların ardından:
 
Bir vukuat yok
 
Asayiş berkemal!

Sokakta biri bağırsa
 
Sanki tavan çökecek
 
Kadınla çocuğun üstüne...

Bu sokak ne zaman çınlar
 
Belli belirsiz ayak sesleriyle?
 
Bu kapı ne zaman çalınır?
 
Anne, görevini yapmış biri gibi
 
Usul usul kalkar yerinden
 
Çocuk ne zaman sıçrar?

Açılır kapı, girersin içeri
 
Yüzünde sarhoşlara özgü
 
Tuhaf bir gülümseme
 
Kaldırıverirsin omzuna beni
 
Sorarım: Baba niye geç kaldın böyle?
 
Eski bir türküyle
 
Kesersin sözümü...

III

Pijamalarını giydirdik
 
Sigaralarını, çamaşırlarını, terliklerini
 
Doldurduk bir çantaya
 
Saate baktım: Sabah yedi buçuk
 
Gözlerini tavana dikmiş öylece duruyordun
 
Ara sıra bakışların
 
Usulca kayıyordu bana
 
Ben henüz öğrenmemiştim
 
Hasta babayı üzmemek için
 
Gülümser görünmeyi..
 
Kardeşlerimin ağlayışlarını duyuyordum
 
Yandaki odadan
 
-Sen de duyuyordun
 
Bir şeyler söylemek istedin, konuşamadın
 
Bir yudum su içtin
 
İskemlenin üstündeki bardaktan
 
Sonra sessizce devirdin başını yastığına
 
Göstermek istiyordun sanki
 
Çok önceden öldüğünü..

Az sonra aniden patladı kapıda
 
Bir cankurtaran düdüğü...

Akşamdır. Güneş uyuklar evlerin çatılarında
 
Tasını tarağını toplayıp
 
Gitmeye hazırlanan
 
Bir gezgindir sanki
 
Hoşça kal demek için son bir kez uzanır
 
Gözlerini uzaklara bağlayıp
 
Pencereden dışarı bakan çocuğa.

Akşamdır. Babalar ellerinde ekmeklerle
 
Yürürler kaldırımlarda.
 
Genç bir oğlan
 
Ağacın altında şiir okur sevgilisine
 
Camları titreterek
 
Bir kamyon geçer sokaktan.

Akşamdır. Çocuklar el ele tutuşup
 
Dönerler artık okullarından...

...Çalar kapı
 
Görünür annenin sapsarı yüzü
 
Binlerce kanadı kırık kuş o sıra
 
Uçmaya çalışırlar kentin üstünde
 
Bağırırlar:
 
-Baba öldü!

V

Baba bana yürüdüğün
 
O yolları göster
 
Baba bana dünyanın
 
Yüreğine inen geçidi

Baba durursam azarla
 
Tökezlersem kaldır beni

Toprağa süre süre
 
Arıttım yüreğimi
 
Ellerim kanıyor bak
 
Isırganlar yolmaktan
 
Sesim nasıl da kısık
 
Nehirlerin kaynağında
 
Durup da bağırmaktan

Baba bana yaşamın
 
Çekirdeğini göster
 
Baba bana bu yolun
 
Sonundaki çiçeği

Güneş giriyor koluma
 
Ömrüm çağırdı beni
 
Bu yolda yürürüm ben

Baba şarkılarıma küfret
 
Bir gün eğer dönersem

VI

Senin düşlerin baba, bende
 
Bir ad buluyor kendine
 
Birbiri ardına ekleniyor sözcükler
 
Nemli duvarlarında kentin
 
Deniz köpüğü ve tuzdan dilleriyle..

Senin bakışların baba, bende
 
Sürüyor, filizleri gibi mutsuzluğun
 
Uzaklara bakan binlerce göz
 
Ufkun ardını kolluyor boyuna
 
Güneşin vurulduğu yerde boynunun.

Senin ölümün baba, bende
 
Bir anafora kapılarak
 
Yeniden doğuma dönüşüyor
 
Köklerini toprak altında saklama
 
Baba, oğlun daha yaşıyor...

VII

Bu şiirleri toprağa gömeceğim
 
Sözcükleri tohum olacak
 
Çiçekler fışkıracak topraktan
 
Sevgilerin dal olacak baba
 
Uzanacaksın uzaktaki bir ışığı yakalamak için
 
Işık köklerine dolacak bir gün
 
Yorgunluğun o çiçekleri sulayan
 
Koca bir nehir olacak
 
Baba, acıların sürgün...
 
*

(d. 8 Şubat 1958, Ankara, Türkiye; ö. 4 Ağustos 2013, Ankara), Türk şair ve öykü yazarı.

Türk Dili ve Edebiyatı öğrenimi gören Erhan, uzun yıllar Türkçe öğretmenliği yaptı. Adana Demirspor'da futbol oynayan Erhan, ağır bir sakatlık geçirince şiir yazmaya başladı.

78 kuşağının önemli isimlerinden olan Erhan henüz 23 yaşındayken Alacakaranlıktaki Ülke şiiriyle Behçet Necatigil Şiir Ödülü nü kazanmıştı. Şiirleriyle "Cemal Süreya Şiir Ödülü, Halil Kocagöz Şiir Ödülü, Behçet Aysan Şiir Ödülleri 'ni alan şair son olarak Sahibinden Satılık adlı şiiriyle 2008 yılında Melih Cevdet Anday şiir ödülü 'nü almıştır. Şair yukarda sözü edilen kitaplarına verilen ödüller dışında yaşamı ve tüm eserleriyle 2005 yılında Dionysos Şiir Ödüllerine değer bulunmuştur.

Ahmet Erhan gırtlak kanseri sonucu 55 yaşında vefat etti.

    440
    6