Ahmet ÖZER
24 Nis 20211 dk.
-viron’a ve vironlara-
annem bir yalnızlıktı
yaşı çok küçüktü babamdan
çıkarır sandığından ilkokul diplomasını
kar yakalı fotoğrafını öperdi.
babam paris’ten gönderilen germinal’i okurdu durmadan
bir gece baskınıydı babamın uçuşu / izledik.
yaşarken ölmek nasıl olur anne / aynanın aniden parçalanması
hüzündü gurbetin adı / yanağa bırakılamayan öpücük /
fotoğrafın solması
bir gemi götürür onu bir yakadan ötekine /
görüntü tazelenir
hep
İstanbul’dur birinin adı diğeri Atina
iki başkent arasında gergin bir teldir kuşların konmadığı
özlemler uçuşurdu gece gündüz /bir oğlu koklayamamak
günler dilsiz
annem o gece yakaladı yaşını babamın
saçları kar beyazı parmaklarında mor damarlar
dilimin bir notası düşüverdi çocukluğumdan
yağmur yağdı sabaha kadar.
annem havalanıp doğduğu topraktan
çan seslerinin ardı sıra sürüklendi ege’ye
ben alplerin eteklerinde
göle bakan bir manolya ağacı olarak kaldım
babam öldü babam öldü demedi kimse benden başka
annemdi tek babamı yitiren
biliyorum o gece gömüldü babam / annemin yüzüne
ayın pencereden döküldüğü masamda
durur fotoğrafı annemin
eli çenesinde yurdundan uzak gözleri uçurum
bir bakışı alır düşlerimi götürür çocukluğuma
istanbul anne kucağına dönüşür birdenbire.
“cellatlar girdi araya”
tutuldu kapılar trenler kalktı kesilmedi gözyaşı
fesleğenler kurudu bahçemizde / soldu leylaklar /
suyu kesildi çeşmemizin
gazetelerde sekiz sütun kin / tarihin defterinde parmak izi
taşınacak bir denizden ötesine sonbahar sessizliği.
*