annem babam ege
top of page

annem babam ege



-viron’a ve vironlara-



annem bir yalnızlıktı

yaşı çok küçüktü babamdan

çıkarır sandığından ilkokul diplomasını

kar yakalı fotoğrafını öperdi.

babam paris’ten gönderilen germinal’i okurdu durmadan

bir gece baskınıydı babamın uçuşu / izledik.


yaşarken ölmek nasıl olur anne / aynanın aniden parçalanması

hüzündü gurbetin adı / yanağa bırakılamayan öpücük /

fotoğrafın solması

bir gemi götürür onu bir yakadan ötekine /

görüntü tazelenir



hep

İstanbul’dur birinin adı diğeri Atina

iki başkent arasında gergin bir teldir kuşların konmadığı

özlemler uçuşurdu gece gündüz /bir oğlu koklayamamak

günler dilsiz

annem o gece yakaladı yaşını babamın

saçları kar beyazı parmaklarında mor damarlar

dilimin bir notası düşüverdi çocukluğumdan

yağmur yağdı sabaha kadar.


annem havalanıp doğduğu topraktan

çan seslerinin ardı sıra sürüklendi ege’ye

ben alplerin eteklerinde

göle bakan bir manolya ağacı olarak kaldım

babam öldü babam öldü demedi kimse benden başka

annemdi tek babamı yitiren

biliyorum o gece gömüldü babam / annemin yüzüne

ayın pencereden döküldüğü masamda

durur fotoğrafı annemin

eli çenesinde yurdundan uzak gözleri uçurum

bir bakışı alır düşlerimi götürür çocukluğuma

istanbul anne kucağına dönüşür birdenbire.


“cellatlar girdi araya”

tutuldu kapılar trenler kalktı kesilmedi gözyaşı

fesleğenler kurudu bahçemizde / soldu leylaklar /

suyu kesildi çeşmemizin

gazetelerde sekiz sütun kin / tarihin defterinde parmak izi

taşınacak bir denizden ötesine sonbahar sessizliği.


*

maviADA 2010 GÜZ SAYISI

21 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

UNUTTUK

1/3
bottom of page