Nurten B. AKSOY

6 Tem 20234 dk.

Al Yalnızlığını Gel-Aziz Nesin

Nurten Bengi AKSOY

*

"Hayatım süresince boyum kadar kitap yazdım ama beni sevmeyenler buna da mazeret bulup ‘onun zaten boyu kısaydı’ dediler…"

Diye sitem eden Mehmet Nusret Nesin ya da bilinen adıyla Aziz Nesin… Mizah, kısa öykü, tiyatro ve şiir dallarında pek çok yapıtı bulunan yazarımızı ölüm yıldönümünde analım istedik.

Aziz Nesin, 20 Aralık 1915’te İstanbul Heybeliada’da dünyaya gelir. Babası Abdülaziz Bey Giresun’un Şebinkarahisar ilçesine bağlı Ocaktaşı köyünden göçerek İstanbul’a yerleşir ve bahçıvanlık yaparak geçimlerini sağlar.

Aziz Nesin, ilk ve orta okulu İstanbul’un çeşitli okullarında okuduktan sonra 1935’te Kuleli Askeri Lisesini, 1937’de Ankara’da Harp Okulunu bitirip asteğmen olur. Son olarak 1939’da Askeri Fen Okulunu bitirir. Bu dönemde bir yandan da Güzel Sanatlar Akademisi Süsleme Bölümü’ne devam eder Bir röportajında bu eğitimin, hayatına ‘Fikri takip’ dedikleri şeyi getirdiğini ifade eder

Acının Duvarı Aşılınca


 
Kendisi çatlamadan
 
Toprağı çatlatamaz tohum

Aşmışım sınırını mutsuzluğun
 
Ayrımsayamıyorum bile öyle mutsuzum

Acısını artık duyamıyorum
 
Ki kendim öyle bir acı olmuşum

Nasıl görmezse göz kendini
 
Kendimi arıyor bulamıyorum.

Nesin, Ankara Harp Okulunu bitirmesinin ardından asteğmen rütbesiyle orduya katılır. Yurdun çeşitli yerlerinde görev yaptıktan sonra üsteğmen rütbesindeyken “görev ve yetkisini kötüye kullandığı” suçlamasıyla askerlikten uzaklaştırılır.

Askerlikten uzaklaştırılmasının ardından bir süre bakkallık, muhasebecilik gibi işler yapar. 1945 yılında Sedat Simavi’nin çıkardığı “Yedigün” dergisine girer; daha sonra Karagöz gazetesinde de yapacağı gibi redaktörlük ve yazarlık yapar. Aynı yıllarda profesyonel olarak oyun yazarlığına ve Tan Gazetesi’nde de köşe yazarlığına başlar.

1946’da Sabahattin Ali ile birlikte Marko Paşa mizah gazetesini çıkarırlar. Çıktığında büyük ses getiren dergi dönemin politikacılarını ve tiplemelerini sözünü esirgemeden eleştirir, tüm baskıların ve defalarca kapatılmasının getirdiği zor koşullara karşın hedeflediği satış rakamlarına ulaşır.

Kendime Öğüt


 
Uslanma hiç hep deli kal
 
Büyüme sakın çocuk kal
 
Es deli deli böyle kal
 
Son harmanında sevdanın
 
Tüken toz toz savrula kal
 
Suçüstü bulmalı ölüm
 
Ölürken de sevdalı kal…

İkinci kitabı Azizname’yi 1948’de çıkarır. Taşlamalardan oluşan bu kitap yüzünden hakkında İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açılır. Dört ay tutuklu olarak süren dava sonunda mahkumiyet almaz; ancak 1949 yılında İngiltere Prensesi II. Elizabeth, İran Şahı Rıza Pehlevi, Mısır Kralı I. Faruk birlikte Ankara'daki elçilikleri aracılığıyla Türkiye Dışişleri Bakanlığı’na resmen başvurarak, bir yazısında kendilerini aşağıladığı iddiasıyla aleyhine dava açınca 6 ay hapse mahkûm edilir.

1952’de İstanbul’da Levent’te bir dükkân kiralar ve Oluş Kitabevini açar; 1953’te Beyoğlu’nda bir ortağıyla Paradi Fotoğraf Stüdyosunu kurar. 1954’te Akbaba dergisinde takma adlarla öyküler yazmaya başlar.

1955’te 6-7 Eylül faciası olarak tarihimize geçen, İstanbul'daki azınlıkların ev ve dükkanlarının korkunç yıkımına suçlu aranmaya başlanır. Dönemin iktidarı olayların bir “Komünist komplosu” olduğunu öne sürerek, aralarında Aziz Nesin’in de olduğu, sol görüşe yakın pek çok kişiyi tutuklatır. Aziz Nesin hiçbir gerekçe olmaksızın 9 ay cezaevinde yatar.

Boşuna


 
Sen yoksun
 
Boşuna yağıyor yağmur
 
Birlikte ıslanmayacağız ki...

Boşuna bu nehir
 
Çırpınıp pırpırlanması
 
Kıyısında oturup göremeyeceğiz ki…

Uzar uzar gider
 
Boşuna yorulur yollar
 
Birlikte yürüyemeyeceğiz ki…

Özlemler de ayrılıklar da boşuna
 
Öyle uzaklardayız
 
Birlikte ağlayamayacağız ki...

Seviyorum seni boşuna…
 
Boşuna yaşıyorum
 
Yaşamı bölüşemeyeceğiz ki…

“Dolmuş” (1955); “Yeni Gazete” (1957), Akşam (1958), “Tanin” (1960), “Günaydın” (1969), Aydınlık (1993) gibi dergi ve gazetelerde yayımlanan gülmece öyküleri, röportajlar ve fıkralarla Çağdaş Türk Edebiyatı’nın tanınmış ve en verimli kalemlerinden biri durumuna gelir.

1956 yılında İtalya’da yapılan ve 22 ülkenin katıldığı Uluslararası Gülmece Yarışmasında birincilik ödülü olan Altın Palmiyeyi ‘Kazan Töreni’ adlı öyküsüyle kazanır. Ertesi yıl aynı ödülü ‘Fil Hamdi’ adlı öyküsüyle ikinci kez alır. İlk ödülünü 1960 yılında devlet hazinesine bağışlar.

İlk kez 1965 yılında -ancak 50 yaşındayken bu hakkı elde edebilmişti- bir pasaport alabilir. Berlin ve Weimar'daki Antifaşist Yazarlar Toplantısına davetli olarak katılır. Altı ay süren bu ilk yurt dışı gezisinde, Polonya, Sovyetler Birliği, Romanya ve Bulgaristan’a gider.

Konser


 
Şimdiden duyuyorum
 
Her şey birdenbire olacak
 
Şuramda bir kılcal damar
 
Ya da beynimde bir sinir ucu

O anda bir yerlere atılmış eski bir kemanın
 
Yalnızlıktan gerilmiş bir teli kopacak
 
Ya da terk edilmiş bozuk bir piyanodan
 
Tek notalık si minörden bir ses çıkacak

Karanlıkta ve yalnızken dinlemeli
 
Bu konser modası geçmiş adamın
 
Yaşamı boyunca sunmak isteyip de
 
Veremediği ilk ve son konser olacak

Aziz Nesin’i İstanbul’dan bir yere süreceklerdir, karakola çağırıp “Böyle böyle süreceğiz seni, nereyi istersin… İzmir’i mi Bursa’yı mı?” diye sorarlar. Nesin de “İzmir’i hiç görmedim, madem sürüyorsunuz oraya sürün” der. Sonra tebligat gelir… Bir bakar ki Bursa’ya sürülmüş. Meğer yanlışlıkla istediği yere sürmeyelim diye çağırmışlar karakola.

1972’de Nesin Vakfı’nı kuran yazarımız, vakfa her yıl belirli sayıda alınan kimsesiz ve yoksul çocuğun bakım ve eğitimlerini üstlenir. Kitaplarının tüm gelirini de vakfa bırakır.

1983’te Amerika Birleşik Devletlerinde Indiana Üniversitesi’nin düzenlediği uluslararası toplantıya çağrılan Nesin, pasaportu 12 Eylül idaresince geri alındığı için bu toplantıya katılamaz. 1989’da Demokrasi Kurultayının toplanmasında etkin görev alır ve oluşturulan Demokrasi İzleme Komitesinin iki başkanından biri olur. Aynı yıl Sovyet Çocuk Fonunun ilk kez verilen “Tolstoy Altın Madalyası”na değer görülür.

67. Yaş


 
Benim doğduğum gün
 
Günler uzamaya başlar
 
Öyle bir öleceğim ki
 
Geceler uzamaya başlayacak
 
Ve öyle bir öleceğim ki
 
Günlerle gecelerden başka
 
Hiç kimse öldüğümü anlamayacak

19 Mart 1990’da Ankara Sanat Kurumunda 75. yaşını kutlayan Nesin, 2 Temmuz 1993’te Pir Sultan Abdal etkinliklerine katılmak üzere Sivas’a gider. 35 kişinin yaşamını yitirdiği Madımak Oteli Katliamından sağ kurtulur.

Aziz Nesin, söyleşi ve imza günü için gittiği Çeşme Alaçatı’da, geçirdiği kalp kriziyle hayatını kaybeder. Cenazesi 7 Temmuz 1995’te vasiyeti gereği hiçbir tören yapılmaksızın ve yeri belli olmayacak şekilde Çatalcadaki Nesin Vakfının bahçesine gömülür. Ardında 80 yıllık mücadele, sayısız başarı ve Nesin Vakfını bırakır.

Arkadaşım Badem Ağacı


 
Sen ağaçların aptalı
 
Ben insanların
 
Seni kandırır havalar
 
Beni sevdalar
 
Bir ılıman hava esmeye görsün
 
Düşünmeden gelecek kara kış
 
Açarsın çiçeklerini
 
Bense hayra yorarım gördüğüm düşü
 
Bir güler yüz bir tatlı söz
 
Açarım yüreğimi hemen
 
Yemişe durmadan çarpar seni karayel
 
Beni kara sevda
 
Hem de bilerek kandırıldığımızı
 
Kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza
 
Ko desinler bize şaşkın
 
Sonu gelmese de hiç bir aşkın
 
Açalım yine de çiçeklerimizi
 
Senden yanayım arkadaşım
 
Havanı bulunca aç çiçeklerini
 
Nasıl açıyorsam yüreğimi
 
Belki bu kez kış olmaz
 
Bakarsın sevdan düş olmaz
 
Nasıl vermişsem kendimi son sevdama
 
Vur kendini sen de bu güzel havaya...

Aziz Nesin’in yakın dostu Ataol Behramoğlu anlatıyor:

“Kadınları sevdiği muhakkak… Aziz Nesin, çevresindeki bütün kalabalıklara rağmen yalnız, çok yalnız bir insandı bence. Ömrünce tek aşkı, ölümsüz bir aşkı, ‘o hepimizin sevgilisidir’ dediği Yetmiş Yaşım Merhabadaki Tülsü’yü aradığına ve ömrünce içinde bir aile yuvası özlemi taşıdığına inanıyorum” der. Cimriliğin de, “çapkınlık” gibi sadece bir yakıştırma olduğuna inanan Behramoğlu, Nesin’e “cimri” diyenlere, biriktirdiği şeyleri kendisi için değil, başkaları -özellikle vakıftaki çocukları- için harcayan Nesin’in tutumluluğunu örnek almalarını önerir.

    1290
    12