Yeşilçam'ın Tarihi
top of page

Yeşilçam'ın Tarihi

Güncelleme tarihi: 6 Ara 2020


Sihirli Perde olarak da tanımlanan sinema, Türk insanının hayatına ilk kez 14 Kasım 1914’te girmiş. İşte bir asrı geçen ömrüyle Türk Sinemasının renkli ve zihinlerimizde yer etmiş taraflarını anlatmak için şöyle bir geçmişe göz atalım istedik. Huzurlarınızda başlangıcından bugünlere Yeşilçam'ın tarihi.

Türk Sinemasının ilk kadın oyuncuları, Müslüman Türk kadınlarının sahneye çıkması yasak olduğundan, Müslüman olmayan sanatçılardı. Türk kadınlarının oyuncu olarak kamera önüne geçmesi ancak Cumhuriyetin ilanıyla başladı. Ülkeyi, çağdaş uygarlık düzeyine getirmek isteyen Atatürk’ün izniyle Müslüman Türk kadınları da sinema filmlerinde oynama özgürlüğüne kavuştu. Muhsin Ertuğrul’un, Halide Edip Adıvar’ın “Ateşten Gömlek” adlı romanından uyarladığı filmde kamera önüne geçen Bedia Muvahhit ve Neyyire Neyir bir sinema filminde oynayan ilk Müslüman Türk kadınları oldular. Kamera önünden gelip geçen onca kadın oyuncuya rağmen, Türk Sinemasının ilk kadın “yıldız”ı Cahide Sonku’dur. Muhsin Ertuğrul’un yönettiği “Söz Bir Allah Bir” filmiyle sinemaya adım atan Sonku’ya asıl büyük ününü 1937 tarihli “Bataklı Damın Kızı Aysel” adlı film getirdi.

Sinemada yıldızların parlamasını sağlayan ve sesleriyle, çekilen filmlere hayat kazandıran ve onları izlenir kılan dublaj sanatçılarıdır. Sinemalarda gösterime giren ilk sesli Türk filmi, Nişantaşı’nda bir stüdyoda seslendirilen Muhsin Ertuğrul’un “Bir Millet Uyanıyor” filmiydi. Yıllarca Türk filmlerinde “nayır, n’olamaz” söylemleri ile dikkatimizi çeken seslendirmelerin ilk sanatçıları olarak da Ferdi Tayfur, kız kardeşi Adalet Cimcoz, Saniye Ün, Aliye Rona ve Reşit Gürzab’ı sayabiliriz.

Türk Sinemasında, ‘Aysel Bataklı Damın Kızı’ filmiyle kamera karşısına çıkan ilk çocuk oyuncu, Ergun Köknar’dı. 1960’lı yıllara gelindiğinde, Zeynep Değirmencioğlu’nun rol aldığı ‘Ayşecik’ adlı filmle ‘çocuk yıldızlı filmler’ dönemi başlamış oldu. Aynı yıllar isimlerinin sonuna eklenen “-cik” ekleriyle, daha bir sevimli olan o günlerin çocuk sanatçıları arasında Ömercik (Ömer Dönmez), Sezercik (Sezer İnanoğlu), Yumurcak (İlker İnanoğlu) gibi isimler tüm afacanlıklarıyla hâlâ unutulmazlar arasındadır

Altmışlı, yetmişli yılların sinemasında güzellik kraliçeliğinden gelen oyuncuların sayısı azımsanamayacak kadar çoktu ve güzellik yarışmaları bir çok genç için sinema oyunculuğuna adım atmanın bir yolu idi. Belgin Doruk, Filiz Akın, Hülya Koçyiğit, Hülya Avşar ve diğerleri… Bu kadın oyuncuların hepsi güzellik yarışmalarında derece aldıktan sonra yapımcıların dikkatini çekip sinemaya adım atmışlardı. Tüm bu taçlı oyuncuların öncüsü ise Feriha Tevfik idi. Cumhuriyet tarihinin ilk güzellik kraliçelerinden biri olan Feriha Tevfik, Türk Sinemasında rol alan ilk güzellik kraliçesiydi.

İlk dönemlerde Türk Fimlerinde genellikle tiyatro kökenli ve artık gençlik yıllarını geride bırakmış olgun erkek oyuncular rol alıyordu. Muhsin Ertuğrul’un yönettiği “Şehvet Kurbanı” Türk Sineması’na ilk jönünü de kazandırdı: Alımlı fiziği, masum yüzü ve romantik imajıyla Suavi Tedü. Ancak Tedü, asla bir star düzeyine ulaşamadı. Türk Sinemasının erkek oyuncuları gerçek ‘star’ kavramıyla tanışmak için Ayhan Işık’ı bekleyecekti. Ayhan Işık’ı Ediz Hun, Göksel Arsoy, Cüneyt Arkın izledi… Tabii bu arada sinemanın aslında yakışıklı ama “Çirkin Kral”ı Yılmaz Güney‘i de anmadan geçmeyelim.

Elinde sigarası, yüzünde şuh bakışları ile önüne gelen her erkeği baştan çıkaran vamp kadınlar, bütün toplumsal tepkilere rağmen Türk Sinemasının ilk yıllarında da vardı. Çağımızın vamp kadınlarına hiç benzemese de Madam Kalitea, Tük Sinemasının ilk vamp kadını olarak tarihteki yerini aldı. Kalitea’nın, çocuk bakıcılığı yaptığı evdeki tüm erkekleri baştan çıkaran Fransız Anjelik’i canlandırdığı Mürebbiye, aynı zamanda Türk Sinemasında sansür engeliyle karşılaşan ilk film unvanını da taşıyordu. Neriman Köksal bir başka deyişle Afet-i Devran Neriman, gerçek adıyla Hatice Kökçü, nam-ı diğer Fosforlu Cevriye ise Türk Sinemasının en uzun süreli ‘Vamp kadınıları'ydı.

Aslında 1950’lerden itibaren filmlerde üstü kapalı olarak cinsel göndermelerin ya da gösterimlerin sayısı artmakta ama filmlere seksüel bir anlam yüklenmemekteydi. Türk Sinemasında “seks furyası” biraz da ‘televizyon’ denen yeniliğe karşı verilen mücadelenin sonucu olarak, bir ticari sinema refleksi olsa da zaman içinde kontrolden çıkmıştı. Toplumda çok eleştirilse ve yadırgansa da belli bir izleyici kitlesi bulan ve son derece kalitesiz, sıradan olan bu tür filmler, özellikle İstanbul Şehzadebaşı'ndaki sinemalarda sabahtan akşama oynatılıyordu. 1980 Askeri Darbesi ile birlikte porno ve pornoya yakın filmlerin üretimi ve dağıtımı yasaklanınca bu furya da böylece sona erdi.

Aslında özel yaşamlarında bir karıncayı bile incitmeyen ve çoğu İstanbul’da bir parkta yokluk ve sefalet içinde yalnız, kimsesiz ölen oyunculardır kötü adamlar, ama sinemanın olmazsa olmazlarıdır aynı zamanda. Üç kuruş paraya dayak yedikleri başroldeki aktörleri daha iyi yapan da onlardır. Ahmet Tarık Tekçe, Erol Taş, Hayati Hamzaoğlu, Bilal İnci, Kazım Kartal ilk aklımıza gelenler.

Zaman içinde sesleriyle tanınmış sanatçıların da beyaz perdede boy gösterip başrol oynadıklarını, hatta çok başarılı olduklarını söylemeden geçmeyelim. Bu sanatçılar içinde ilk aklımıza gelenler tabii ki Zeki Müren. Emel Sayın, Behiye Aksoy ve daha niceleri...

Son yıllarda zorlamayla yeniden canlandırılmaya çalışılan yazlık bahçe sinemaları altmışlı ve yetmişli yıllarda orta sınıf vatandaşların en rağbet ettikleri mekanlardı. Bir yandan gözyaşları veya kahkahalar eşliğinde filmi izlerken bir yandan da çekirdeğinizi yiyip gazozunuzu içebilirdiniz. Günümüzdeki butik sinema salonlarında 3-5 kişiyle izlenen filmler ne yazık ki o tadı hiçbir zaman vermiyor insana.

Yeşilçam'ın başrolde oynamasa da gönüllere taht kurmuş, çok sevilen karakterleri vardı. Temiz yüzlü, kimi zaman pos bıyıklı, beyaz saçlı ya da kel kafalı, herkese yardım eden, çocukları seven tonton amcalar ya da dedeler. Bu özellikleri saydığımızda ilk aklımıza gelenler tabii ki Hulusi Kentmen, Vahi Öz, Nubar Terziyan'dı…

1950–1970 döneminde güldürü sinemasının üç büyükleri sayılan Feridun Karakaya (Cilalı İbo), Öztürk Serengil (Adanalı Tayfur) ve Sadri Alışık (Turist Ömer) dizi halinde çekilen filmlerle zihinlere kazındılar. Bir zaman sonra saydığımız karakterlerin cazibesini yitirdiği bir dönemde ise güldürü sinemasını tekrar canlandıran ve İnek Şaban tiplemesiyle öne çıkan Kemal Sunal‘ı görüyoruz. Tabii İlyas Salman ve Şener Şen’i de bu dönemin güldürü ustaları arasında anıyoruz.

Biraz nostalji yaşatmak istediğimiz yazımızı Türk Sinema Tarihine “en iyi film” sıfatıyla yazılan birkaç filminin adını vererek bitirelim. Selvi Boylum Al Yazmalım, Hababam Sınıfı, Babam ve Oğlum, Eşkiya, Muhsin Bey, Yol, Ağır Roman ve daha pek çokları…


51 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/3
bottom of page