Ah Sevgili Günlük !
top of page

Ah Sevgili Günlük !


Annem babam ayrılmışlar, mahkemeleri devam ediyor. Ankara’nın en eski evlerinden birinde oturuyoruz, sıvaları sürekli dökülen. Ablam ve tıp fakültesini çift dikiş okuyan hayırsız kocası da bizimle oturuyor, anneme kira ödüyorlar.


Tıp balosuna gidiyor ablamlar, eğlensin diye annemi de götürüyorlar. Ben perdeyle bölünmüş penceresiz salonda yatıyorum, ama uyumuyorum annemin gelişini bekliyorum. 8-9 yaşındayım. Fakirlik, babasızlık, annemin baloya gitmesi zorluyor beni. İçimden söyleniyorum hayırsız enişteye, sanki bir balomuz eksikti diyorum. hadi siz gittiniz, annemi niye götürüyorsunuz?


Beklenen an geliyor, balo kaçkınları eve dönüyorlar. Ablamın kocası annemle şakalaşıyor. "Hadi hadi gene iyi dans ettin o yakışıklı doktorla" diyor gülerek. Başımdan aşağı kaynar sular dökülüyor. Annem bir erkekle dans etmiş, dünyam kararıyor. Sanki o genç doktor yarın gelip annemle evlenecekmiş gibi geliyor, kalbim çarpıyor, ölecek gibi oluyorum, sabaha kadar uyumuyorum.


Babamın çalıştığı bankadan alıp bize verdiği ufak bir ajanda var elimde, arada içine günlük gibi yazdığım, oraya içimi döküyorum. Annem gece dışarı çıktı, bir adamla dans etti, annemden nefret ediyorum diyorum. Birkaç gün sonra da o ajandayı kaybediyorum. Ama akıllı uslu çocuğum ya, içine babamın iş adresini yazmışım, bulan da büyük bir işgüzarlıkla onu alıp babama götürüyor, olacak ya...


Birkaç gün sonra annem işten geliyor yorgun argın. Avukatının aradığını, babamın elindeki defterden bahsettiğini söylüyor. ne yazdın kızım sen o deftere? Çok suçlanıyorum ama mecburum anlatmaya. İyi yaptın, diyor annem; şimdi gidip babanla yaşarsın, çünkü o defteri aleyhime kullanacakmış, sizin velayetinizi alacakmış mahkemede, diyor.


Ağlıyorum, hayır babamla yaşamak istemiyorum, ama annemin evlenmesini de istemiyorum, sanki o annemle dans eden doktor da beş çocuklu boşanmış annemle hemen evlenecekmiş gibi. O zaman bir defter daha yazacağız diyor annem, babamın kardeşime verdiği ajandayı getiriyor. Onunki bomboş, yepyeni, hiçbir şey yazılmamış, başla diyor annem. Yazıyorum, annem yirmi yıllık evliliğinin acılarını benim ağzımdan o yeşil renkli ajandaya döküyor. O söylüyor, ben ağlayarak yazıyorum.


Mahkeme günü geliyor. Öğretmenimden izin alıyorum, Anafartalar Caddesi üzerindeki adalet sarayına gidiyoruz. Mahkeme salonu dolu, arkalarda bir sıraya oturuyoruz annemle. Babam gelince kalkıyorum, babama sarılıyorum ama annemin yanına geri geliyorum. Sıraları gelince annem, babam kalkıp masalarına oturuyorlar. Oturduğum yerden bir şey göremiyorum, ayağa kalkıyorum; annem ve babam avukatlarıyla iki ayrı masada oturuyorlar. Önlerinde dosyaları, dosyaların üstünde birer ajanda var; birisi mavi, birisi yeşil.


Başımdan aşağı kaynar sular dökülüyor, isteyerek içimi döküp yazdığım ve zorla yazdırılan kelimeler, cümleler kafamda uçuşuyor. başım dönüyor, yerime oturuyorum yeniden.


Bir daha duygularımı hiç kimseye açmayacağım, yazmayacağım hiç, diyorum!

9 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/3
bottom of page