Emeğinizi esirgemeyip yazmak kaygısında bulunduğunuz o inceliklerle dolu mektubunuzu…
Olmayacak, iki gözüm, elimden gelmeyecek, bunca yıldır sen dediğim bir dostla siz diye konuşamayacağım. Ne söyleyeceğimi zaten pek bilmiyorum, sonra büsbütün şaşırırım. Siz demeyi de nereden çıkardım. allahaşkına? Yoksa kızdın, darıldın mı? Mektubunun bir yerinde: «Her beyaz dediğime siz kara demişsiniz» demene bakılırsa benim o «Gençlere Öğüt» adlı yazım senin canını sıkmış biraz. Yanılmışsın dostum, ben seni gücendirmek istemedim. Bir kişiyi gücendirmeyi göze aldım mı, ne dil kullandığımı bilirsin. Senin her ak dediğine kara demek aklımdan bile geçmedi; yalnız baktım ki senin düşündüklerinle benim düşündüklerim birbirine pek uymuyor, sen kendi düşündüklerini söylemişsin. Ben de kendi düşündüklerimi söyleyivereyim dedim, işte o kadar.
Senin her ak dediğine benim kara demeye, kalktığımı sanıyorsun ama bir yerde de benim dediklerimin senin dediklerinden başka bir şey olmadığım söylüyorsun. «Yukarıya aldığım sözleriniz benimkilerin neresini düzeltmektedir? Dediklerimi —tabiî o güzel deyişinizle— tekrarlamaktan, geliştirmekten başka ne yapıyorsunuz?» diyorsun. Bana öyle geliyor ki, Suut, bunda da yanılıyorsun. Kırgınlığını gidermek için senin dediklerinden başka bir şey demediğime inanmak isterdim, ama iş öyle değil. Sen, «Politika ve Edebiyat» adlı yazında olsun, bana yazdığın mektupta olsun, romancıyı, hikayeciyi bir toplumun yetiştirdiğini, demek ki toplumun romancıya, hikayeciye ister istemez işleyeceğini söylüyorsun; ben ise her romancının, her hikayecinin toplumu işlemek dileğinde olacağını söylüyorum. Bir de romancının, kişilerini bir toplum içinde gösterdiğini…
Demek ki, ister istemez bir toplumu, hiç değilse kendi düşünde kuracağı bir toplumu özlemediğini söylüyorsun. Bana bunlar büsbütün ayrı şeyler gibi geliyor. Sen, yazarın toplumu işlemek dileğini hoş görmüyorsun; onun ancak sanatının isterlerini düşünmesini, çevresini düzeltmeye girişmeyip yalnız insan ruhunun derinliklerini anlatmasını istiyorsun. Yazılarının ikisi de bunu söylüyor, Suutçuğum… «Evet, ama…» diyorsun, dönüp dolaşıp hep ona geliyorsun. M. François Mauriac’ı (Fransuva Moriyak) da kendine tanık dikmişsin. Mektubunu okudum, Suut, hatırın için o M. Mauriac’ın sözlerine de katlandım; ama sen de, ben de artık yaşlandık, M. Mauriac’ın sözleri üzerinde durmak gibi çocukluklar bundan sonra bize yakışmaz. Gene sen bilirsin ya… Ama bak, o senin M. Mauriac’ın da artık değişti. Şimdi yurt yönetimi üzerine yazılar yazıyor. Hoşça kal, iki gözüm.
Kommentare