
Niyazi UYAR
*
Hep derim ya,
“Nasıl bir zamana denk geldik böyle?”
İnsanların çapsızlığı, omurgasızlığı, dönekliği…
Yolda belde, okulda, kahvede, gündelik yaşamda, hemen her yerde insan davranışlarını gözleyerek ulaştım bu neticeye.
“Nasıl bir zamana düştük?” İşte bu veciz sözüme istinaden, söz ve müziği Mahzuni’ye ait Musa Eroğlu’nun seslendirdiği “Öyle bir zamana düştük türküsünü dinlerim, tekrar tekrar...
Hakkaten ya, nasıl bir zamana düştük böyle?
Daha dün Atatürk ve Atatürkçülükten nemalananların savrulup gitmesi- bana güvenilmez, sinsi gelmişti zaten- içimi acıtır. Sonra CHP içinde siyaset yapanlar, bugünlerde yandaş kanallarda CHP’ye, demokrat insanlara saldırmalarının açıklaması, akılsızlığın dışa vurumudur. Bunların yandaş kanallarda sabah akşam CHP’ye ve demokratlara saldırmaları...İşte bunun bir bedeli, bir mükafatı var. Bakmayı bilen, azıcık dikkatle yazılan hikayeyi kolaycıcık anlayabilir.
İşte ben bu durumu anlıyor ve görüyorum, ben bunun bilincindeyim. Ne demişti böylerine dair Aşık Mahzuni Şerif “Zevzek” adlı türküsünde:
Hele bak şu aynaya, yüzün yüze benzer mi?
Ta sabahtan uyumuş, gözün göze benzer mi?
Vay o boyun devrilsin, özün bize benzer mi?
Adam olamadın gitti, zevzek
Beni bilemedin gitti, zevzek
Hakkaten ya “nasıl bir zamana düştük böyle?
Ben demokratım diyen biri, kesinlikle emeğin yanındadır, yoksullardan, emekçilerden yanadır, her daim onların haklarını savunur; fakat hakkını savundukları karşı cephede, karşı yamaçlarda onların karşısındadır, bu durum bambaşka sosyolojik bir vaka. Sinan Cemgil öldürüldüğünde babası Adnan Cemgil, onu ihbar eden köylülere ne demişti?
“Ben varlıklı bir aileden geliyorum. Öğretmenim. Ekonomik durumum oldukça iyi. Oğlumu en iyi şekilde yetiştirdim. En iyi okullarda okuttum. Ülkenin en güzide üniversitesi Odtü’de okuyordu. Hiçbir şeye ihtiyacı yoktu. Ölmese yüksek mühendis çıkacak ve o da varlıklı bir hayat yaşayacaktı. Fakat o sizin iyiliğiniz için öldü. Bunu bilesiniz diye söylüyorum!”
Köylüler, Sinan Cemgil ve arkadaşlarını ihbar etmişti. Ta o yıllardan beri değişen hiçbir şey olmadığı gibi daha da geri gitmemiz gerçekten çok acı!
Yoksulların, emekçilerin dayandığı, hayata bağlandığı tek nokta kendi ekonomik menfaatleri olacağına, ne yazık ki din oluyor. Aslında kimse onların ne dinlerine ne diyanetlerine bir şey dediği yok. Dinden maddi menfaat elde eden şarlatanlar, yoksul insanların evlerinin içlerine kadar girerek akıllarını başlarından alıp ruhlaştırıyor. Oysa yaptıkları sömürünün, din sömürüsünün dik alasıdır. Tarikat liderlerinin limuzinlere bindiği bir başka İslam ülkesi var mıdır, bilmiyorum. Bu din bezirganları bu ülkenin insanına kendi dillerinde ibadet etmelerini istemiyor. Başka hiçbir İslam ülkesi yoktur ki kendi dilinde ibadet edemesin.
Hakkaten ya “
“Nasıl bir zamana düştük böyle?”
1945’lerde toprak reformu diyen, topraksız köylüye toprak diyen CHP içindeki toprak ağaları Adnan Menderes liderliğinde yeni bir parti kurup kendine toprak verecek, iş güç sahibi yapacak CHP'yi iktidardan indirip Demokrat Parti’yi iktidar yapmadı mı? Meclis’te mutlak çoğunluğu ele geçiren Demokrat Parti, bu güç zehirlenmesiyle baskının, kanunsuzluğun en katmerli örneklerini sergilemedi mi?
Demokrat Parti’nin iktidar olduğu ilk yıllarda ABD’nin Marshall yardımı ile köy çocuklarına süt tozundan yapılmış süt dağıtılması, köylüye un, şeker, yağ dağıtılması… sefalet içindeki köylüyü, halkı kendine bağlayıp dinsel motifleri yoğun bir şekilde kullanmış, CHP bir daha doğru dürüst iktidar yüzü görmemiştir. 1923 de kurulan genç Cumhuriyetin CHP’nin kuruluş yıllarında yarattığı olağanüstü kalkınma modeli ile dünyada eşi benzeri olmayan bir kalkınma hamlesini hayata geçirdiği unutulu gitmiştir. O yıllarda yapılan müthiş çalışmalarla gerek ekonomik alanda gerek sosyal alanda çok ciddi devrimler hayata geçirilmiştir. Fakat ne acıdır ki, bugün yirmi birinci yüzyıl Türkiye’sinde mahkeme koridorlarında “şeriat, hilafet,” sloganları atılabilmekte, yurdum insanını birey katarına çıkaran kimsesizlerin kimsesi Cumhuriyetin altı oyulmaktadır…
Hakkaten ya,
“Nasıl bir zamana denk geldik böyle?”
Avrupa birliği yalanına d e m o k r a s i martavalına inanan, d e m o k r a s i n i n en ilerisinin geleceğini zannedenler, aslında ölü gözünden yaş beklemekten bir farkı olmayan tam demokrasi ve ileri demokrasi(!) trenine binmişlerdi. Şimdi bu yetmez ama evetçilere soralım, siz gerçekten yaptıklarınızdan pişman mısınız, değil misiniz, siz hakikaten aynada yüzünüze bakabiliyor musunuz?
Comments