top of page

Nail Uyar’dan “Demiryolu Öyküleri”


Daha önce yayımlanan beş öykü kitabında yer alan demiryolu öykülerini tek kitapta toplayan yazar Nail Uyar, toplumsal ve kültürel etkisi büyük olan demiryollarına bakmamızı sağlıyor.


Demiryolcu bir aileden gelen yazar Nail Uyar, her öykü kitabında trenlerin ve demiryollarının büyülü yolculuklarına ve bu alanda çalışan insanlara yer verdi. Bu konudaki öyküleri yoğun ilgi gören Uyar, bunun üzerine “Demiryolu Öyküleri-Seçilmiş Öyküler” kitabını okuyucuyla buluşturdu.

Uyar ile öykülerin oluşum sürecini ve demiryollarının edebiyatımızdaki yerini konuştuk.


Sayın Uyar, demiryolu öykülerini yazmak ya da bir araya getirmek fikri nereden doğdu, anlatır mısınız?


Nail UYAR: Edebiyat yolculuğumda demiryolu öyküleri yazmak diye özel bir çabam olmadı. Bugüne dek yazmış olduğum beş öykü kitabımda toplam yetmiş beş öykü var. Bu 75 öykünün içinde sadece 10 öykü demiryoluyla ilgili. Bunu da toplam öykü sayısıyla oranladığımızda yaklaşık yüzde 14 gibi bir orana denk gelmekte. Dolayısıyla, genele baktığımızda öykülerimin içinde fazla bir yer tutmamakta. Buradan hareketle şunu söylemek istiyorum. İlk cümlemde de söylediğim gibi bu konuyla ilgili özel bir gayretimin olmadığı gün gibi ortada. Öykülerimi okuyan dost ve arkadaşlarım genelde öykülerimi beğendiklerini söylerlerken demiryolu öykülerimi bir başka sevdiklerini söylüyorlardı. Bu sevgi -belki de onların bu zamana dek- Türk Edebiyatında bu tür öykülerle yeterince karşılaşmadıkları ve okumadıkları içindi. Dikkat ederseniz hüküm kurmuyorum, bir olasılıktan söz ediyorum. Hükümlü cümleler kurmaktan her zaman kaçınırım. Bir araya getirmek düşüncesine gelince: Kişisel olarak böyle bir düşünce aklımın ucundan bile geçmiyordu. Demiryolcu bir aileden geldiğim için o zamanlar ailemin yakınları ve akrabalarının çoğu demiryolcu ailelerden oluşuyordu. Başta akrabalarım, köylülerim, dostlarım bu beş kitabımdaki öykülerden bir demiryolu öyküleri adında bir kitap çıkarmamın yerinde ve güzel bir girişim olacağını söyleyip duruyorlardı. Onların bu önerilerini kafamın bir yerine not ettim. Bir süre sonra bu öneriyi yabana atmayıp, ciddiye aldım. Bu öyküleri ayrı bir kitap olarak ortaya koymayı düşünürken, bir gün cep telefonuma WhatsApp’tan atılmış beş adet demiryolu fotoğraflarıyla karşılaştım. Arkasından telefon... Bu kişiden... “Abi.” dedi. “Öykü kitaplarının hepsini aldım, okudum. Çok beğendim. Özellikle demiryolu öykülerini daha çok sevdim” dedi. Sonra bu demiryolcu dostum, öykülerimden etkilenmiş ve vakti zamanında çektiği bu fotoğrafları göndermiş. Bu fotoğraflar öykülerimin geçtiği, durak, istasyon ve demir köprülerle ilgiliydi. Hani bir deyim vardır. “Uyuyan yılanı uyandırmak”. İşte, bu fotoğraflar, beynimin bir kıyısında tasarı halinde duran demiryolu öykülerimi yeniden harekete geçirdi ve bu kitap böylece gün yüzüne çıktı. Fotoğraflara gelince, onu da yine bir deyimle açıklık getireyim. “Körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz.” Demiryolu öykülerinizde sade raylar, trenler ve yolculuk yok. Dönemin siyasi olayları da var. Kahramanlarınız, diyelim ki TCDD memuru dönemin ne kadar parçası? Evet, dediğiniz gibi. Demiryolu öykülerimde sadece rayları, trenleri, yolculukları anlatmadım. Aynı zamanda, öykülerde anlatılan dönemle ilgili ekonomik, sosyal ve kültürel yapılardan da söz ettim. İnsan sosyal bir varlık olduğuna göre öykülerimdeki kahramanları dönemin koşullarından ayrı tutamazdım. Tutmuyorum da... Tutsaydım öykülerim bu denli gerçekçi olmazdı. Dolayısıyla bu öykülerimde yalnız insanlar değil, doğadaki tüm canlı ve cansız varlıklar da gerçekçi bir şekilde yerlerini almışlardı. Ayrıca cinsiyet ayrımı yapmaksızın öykü kahramanlarım dönemin tüm koşullarından şu veya bu şekilde etkilenmişlerdir. Kaldı ki etkilenmemeleri doğa yasalarına aykırıdır. Bilmem anlatabildim mi? Genelleme yapamam ama vakti zamanında benim bildiğim, tanıdığım birçok işçi, memur, şef, amir ve benzeri kişilerin birçoğu (parti adı vermeyeyim) emek ve emekçiden yana insanlardı. Böyle olması, bir ölçüde bu kurumun cumhuriyetin kuruluş felsefesiyle özleşmesinden ve biraz da Atatürk’ün bu kuruma verdiği önemden kaynaklanmaktadır. Yani demiryolları sosyalist düşünceye uygun, kamu yararını önceleyen bir yapıya sahipti o zamanlar. Şimdi ne denli o yapıya sahip, bilmiyorum. Kuruluşundan bu yana demiryolları yıllarca kâr amacı gütmemiş, devletin, halkın, köylünün önemli bir ulaşım aracı olmuştur. Öykü kahramanlarım yaşanan dönemlerde dönemin, dönemlerin önemli birer parçası olmuşlardı. Örneğin: Gardıfren Cemal. Devrimci bir gençtir ve 12 Eylül döneminde faşist düşünceli Şeftren Yılmaz’ın iftirasına uğramış ama yılmamıştır. Katar Muayene Şefi Halil Bey. O da öyle. Çıkarcı. Eşi, hakkı olmadığı halde ücretsiz seyahat yapmaya kalkıyor ve kondüktör Süleyman bey buna karşı çıkıyor. Bu nedenle Süleyman bey, Katar Muayene şefi Halil beyin hedefi durumuna geliyor ama o buna boyun eğmiyor. Halil bey sürekli Süleyman beyin bir açığını arıyor ama bulamıyor. Süleyman bey ona bu fırsatı vermiyor, görevini en iyi şekilde yapıyor. Bir de Kondüktör Süleyman bey, trene biletsiz binen babasına hemen kendi cebinden bilet kesip, babasının eline tutuşturuyor ve ininceye dek de saklamasını söylüyor. Az sonra Katar muayene şefi biletleri kontrol ediyor. Bakıyor ki Süleyman bey babasına da bilet kesmiş. Buradan da bir sonuç alamıyor Halil bey. Süleyman beyin alnı açık olduğu için her zaman dik ve ilkeli duruş gösteriyor.


EDEBİYATIMIZDA DEMİRYOLU

Mazlum VESEK: Daha önce de demiryolu hikayelerini anlatan kitaplar hazırlandı. Ancak sizin öyküleriniz derleme değil. Edebiyatımızda yazılanlara bakarsak demiryolu ile ilgili yazılanları yeterli buluyor musunuz?


Nail UYAR: Gözümden kaçmış olabilir. Değerli yazar Kemal Varol’un derleme olan Demiryolu Öykülerinden başka, bir derleme veya başka bir yazar tarafından yazılmış bir kitap var mı? Bilmiyorum. Varsa ne diyeyim? Bu da benim ayıbım olsun. Edebiyatımızda yazılanlara baktığımızda demiryoluyla ilgili yazılan anı, öykü, roman çok yetersiz veya yok desem herhâlde pek abartmış olmam. Çünkü bu tür yapıtlara rastlamadım. Olsaydı, sanırım gözümden kolay kolay kolay kaçmazdı. Haa! Şunu söyleyebilirim. Edebi eserlerin içinde kısmen bu konulara -belki kısıtlı bir şekilde- değinilmiş olabilir. Ama bu tür yapıtlara, demiryolu konulu yapıtlar gözüyle bakmamız yeterli değildir bence. Yazılanlara baktığımızda bu tür öykü ve romanlar yok denecek kadar azdır. Edebiyatçılarımız bu konu üzerine neden eğilmediler, eğilmezler? Onu da bilmiyorum. Koskoca Kurtuluş Savaşı romanlarında bile demiryoluyla ilgili yazılan doğru dürüst bir şey yok. Bu röportajdan sonra bu konuya el atan edebiyatçı dostlar olursa sevinirim. En azından anımsattım diye... Önayak oldum diye...


FUAR VE DEMİRYOLU

Mazlum VESEK: Türk edebiyatında trenler ve demiryolları üzerine yazılı olan ve sizi en çok etkileyen eserler neler? Öykü olması şart değil.


Nail UYAR: Şu an ilk aklıma gelenler Erol Toy’un Acı Para, Orhan Kemal’in Bereketli Topraklar Üzerinde ve Gurbet Kuşları, Ayfer Tunç’un Kapak Kızı romanları; Bekir Yıldız’ın Kara Vagon adlı öykü kitabı da ilk aklıma gelenler.


M.V: Öykülerinizde Ege’de epey yer tutuyor. Size göre demiryollarının Ege’de kültürel etkileşim adına en belirgin katkısı ne olmuştur?


N.U: Yakın yıllara değin İzmir-Eşme arasında doğru dürüst bir kara yolu ulaşımı yoktu. Alaşehir’den sonra Eşme’ye ulaşım karayolu açısından biraz sıkıntılıydı. Çünkü Alaşehir’den sonra rakım (yükselti) birden artıyordu. Yalnız yükselti artsa amenna, bir de keskin virajlar başlıyordu. Bu virajlar -yokuş aşağı- bazı yolcuların korkulu rüyası oluyordu. Bu nedenle demiryoluyla yolculuk ve eşya taşımacılığı daha güvenli ve daha ucuz olduğu için demiryolu yeğleniyordu. Özellikle yoksul halk için demiryoluyla yük ve yolcu taşımacılığı, bu bölgede halen tercih açısından ön sıralarda geliyor. İzmir’den iç Ege’ye demiryollarıyla ulaşım, karayoluna göre hem daha ucuz hem daha güvenilir olduğu için tercih edilen bir yöntemdi. Yine İzmir-Menemen-Manisa-Turgutlu-Salihli-Alaşehir aralarında tarımla uğraşan halk ve mevsimlik işçiler, ucuz ve güvenli olduğu için halen demiryoluyla seyahat etmeyi yeğliyorlardı. Ayrıca 1990’lara dek Ege Bölgesinde yaşayan halkın birçoğu İzmir Uluslararası Enternasyonal Fuarı’na gelmek için demiryollarıyla seyahat ediyorlardı. Kırsal kesimdeki bu insanların tren yoluyla sağladıkları ulaşım, onların kent kültürüne uyum sağlamalarını da kolaylaştırıyordu. Bu trenler aynı zamanda posta görevini de yerine getiriyorlardı. Hatta bazı trenlerin adı posta treni diye adlandırılıyordu. Örneğin: İzmir-Afyon postası... Afyon-İzmir postası bunlara birer örnektir. Bu posta trenlerinde her türlü eşya taşımak, karayolu taşımacılığına göre daha ucuz oluyordu.


ORHAN KEMAL ETKİSİ

Mazlum VESEK: “Gurbete Çıkanlar” adlı öykünüz özellikle bir Orhan Kemal kokusu içeriyor. Ne dersiniz, Gurbet Kuşları’nın yolculuğu sürüyor mu?


Nail UYAR: İlginçtir. Gurbet Kuşlarını 1980’li yılların başında okumuştum. Oysa ben bu öyküyü Temmuz 1976 yılında yazmıştım. Gurbet Kuşları’ndan değil de bu romanın öncesi olan “Bereketli Topraklar Üzerinde” romanından esinlendim. İkisi arasında tek benzerlik göç konusu ve gurbetlik. O kadar. Okuyunca sen de ayrımına varmışsındır. Biri büyük bir roman, diğeri öykü... Çünkü bu romanı edinim tarihi 7 Kasım 1974. Benim öykünün (Gurbete Çıkanlar’ın) yazılış tarihi Temmuz 1976. Demek ki ben bu öyküyü Orhan Kemal’in romanını okuduktan bir yıl, sekiz ay sonra kaleme almışım. Yine işin ilginç yanı: Bu öykü gerçek bir olaydan yola çıkılarak yazıldı. Olayın geçtiği yıl 1975’in Nisan-Mayıs ayları olma olasılığı çok yüksek. Ben o yıllarda Çiğli’de bir fotoğrafçının yanında kalfa olarak çalışıyordum. Ustamın işyerinde (fotoğraf stüdyosunda) olmadığı bir zamanda Sarı kanarya rengi bir Mercedes’le kerli ferli bir adam çıkageldi. Tariş’in inşaat alanında bir iş kazası olduğunu ve bir işçinin ölümüyle sonuçlandığını belirttikten sonra; olay yerinin fotoğrafının çekilmesi gerektiğini söyledi. Hemen olay yerine hareket ettik. Sonra öğreniyorum. Bu adam inşaatın yüklenicilerinden biriymiş. Sözü uzatmayayım, bu öykü buradan doğdu. Biz ulus olarak tarih boyunca göçer olmuşuz ve bu durum iç ve dış göç olarak halen sürmektedir. Toroslarda Sarıkeçili yörükleri de bunun en açık örneğidir. Bunlar halen göçebe olarak yaşamlarını sürdürmektedirler. Dolayısıyla “Gurbet Kuşları’nın yolculuğu sürüyor mu?” sorusunun yanıtına gelirsek, evet halen sürüyor. Bu sorunuzun dışında son olarak şunu söyleyeyim. Yargı içeren cümleler kurmayı sevmem. Sakıncalı bulurum. Bu nedenle son tümcemi sanırım diye kurmak istiyorum. Sanırım benim “Demiryolu Öyküleri” adlı kitabım şu ana dek alanında tek yapıt. Bilmem yanılıyor muyum?

18 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentarios