Aşağıda Bartın'ın Amasra ilçesinde 14 Ekim 2022 günü Türkiye Taşkömürü Müessese Müdürlüğü'ne bağlı maden ocağındaki patlama sonrası 24 Ekim 2022 tarihinde Ada Günlükler'inde yazdığım yazımı yeniden paylaşıyorum. Madenlerde daha çok kazanma hırsının artmasından başka hiçbir değişenin olmadığını acı bir şekilde Erzincan İliç'de altın madeninde meydana gelen toprak kaymasında görmekteyiz. Ölen yiten yine yoksullar, yine işçiler ...
Bu yürek yakan haberi aldığımızda Cumhuriyet tarihinin en çok ölümlü maden faciası olan Soma maden faciası hemen aklımıza geldi. Soma’da yerin altında 301 maden işçimiz diri diri yanarak hayatını kaybetmişti. 17 Ekim 2022 tarihli BBC Türk News’in haberine göre "taksirle ölüme ve yaralamaya sebebiyet vermekten" yargılanan 51 sanıktan hiç birinin tutuklanmadığı bildirilmektedir. Gazete haberinde: “Davanın dördüncü duruşması Haziran 2021'de görüldü. Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi, tutuksuz yargılanan Soma Kömür İşletmeleri A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan'a "bilinçli taksirle öldürme ve yaralamaya neden olma" suçundan 20 yıl; maden mühendisleri Efkan Kurt ile Adem Osmanoğlu'na 12'şer yıl 6'şar ay hapis cezası verdi.” Ancak “Sanıklar tutuklanmadı.” açıklaması yer almaktadır. 301 maden işçisin ölümüne sebep olanlar eli kolunu sallayarak dolaşıyorlar. Bundan cesaret alan diğer madenlerin yöneticileri sizce ölümlere karşı gerekli tüm tedbirleri alır mı? Amasra’da alınmadığını yine acı bir sonla tüm dünya gördü.
1941 yılında bu güne maden facialarında 3000 madencimiz hayatını kaybettiğini araştırmalarımızdan öğreniyoruz. Dev Maden Sen’in bu yöndeki açıklamasında bilinen bu acı kayıplardan 2030’unun son yirmi yılda gerçekleştiğinden bahsedilmektedir. Sendikanın açıklamasında: “Kayıt altına alınabilen verilere göre geçtiğimiz son 20 yılda 2030 madenci işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri uygulanmadığı ve gerekli denetimler yapılmadığı için yaşamını yitirdi. Binlerce maden işçisi meslek hastalığı ve iş cinayetlerinde sağlığını, organlarını, işini ve geleceğini kaybetti.” denmektedir.
Türkiye’de ölümle sonuçlanan en çok vaka madenlerde yaşanmaktadır. Bu durumun başlıca sebepleri 2012 de çıkan iş güvenliği yasasına rağmen gerekli tedbirlerin alınmaması, denetimsizlik ve liyakatsiz görevlendirmeler ve sucu sabit olanların cezalandırılmamasıdır.
Dünyanın en büyük kömür üreticilerinden ikisi Çin ve ABD’dir. Bu ülkelerdeki maden faaliyetlerine göz attığımızda ülkemizdeki büyük ihmal gözler önüne serilmektedir: “Çin'de, 2008 yılında 100 milyon ton başına 127 kişi hayatını kaybederken, bu sayı 2013 yılında 37'ye düşmüştür. Amerika Birleşik Devletleri'nde de, 100 milyon ton üretim başına 1 ile 6 kişi yaşamını yitirmiştir. Türkiye'de ise 2000 yılında 100 milyon ton başına 710 kişi hayatını kaybederken, 2008 yılına gelindiğinde bu sayı 722'ye çıkmıştır.” İş kazaları, insan yaşamına önem veren tüm tedbirler alındığında çok büyük oranda önlenebilir kazalar olarak bilinir. Erken uyarı sistemleri, zararlı gazları seyretme sistemleri, oksijen odaları, gerekli ekipman ve yedeklenen donanım malzemeleri gibi hayati önlemler için teknoloji gerekenleri çalışma hayatına sunuyor. Bizim maden işçilerimize bunlar neden çok görülür? İşçi hayatı neden önemsenmez? Hepimizin bunu sorgulaması gerekir.
Gerek Avrupa İklim Eylem Ağı raporuna göre gerekse DevMaden Sen’in açıklamalarına göre: ”Türkiye'de 2003-2009 yılları arasında madencilik iş kolunda çalışan işçilerin ortalama yüzde 67’si sendikalara üye iken 2013-2020 yılları arasında sendikalılık ortalaması yüzde 19’a geriledi.” Bu da işçilerin örgütsüz olmalarına, birçok haklarından mahrum çalışmasına, işyerlerindeki tehlike ve riske karşı seslerini duyuramamalarına sebep olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. Maden ocaklarında çalışmak, insan sağlığı için ayrınca tehlikeler arz etmektedir. Maden ocaklarında yoğun olarak rastlanan metan gazı, karbon monoksit, hidrojen sülfür ve oksijen kıtlığı erken yaşlarda kanser başta olmak üzere birçok solunun, alerjik ve deri hastalıklarına yakalanmaya sebep olmaktadır.
CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz, Twitter hesabı üzerinden Sayıştay’ın 2019 TTK’nın Bartın Amasra raporunu paylaşarak kurumun grizu patlamasına karşı uyardığını yazdı.
Sayıştay raporunda, “üretim derinliği -300 metreye ulaştığı için çalışılan damarlarda gaz içeriklerinin yüksek olduğu, ani gaz degajı ve grizu patlama riskinin arttığı uyarısı yer alıyor.
Deniz Yavuzyılmaz’ın paylaştığı raporda şunlar yazıyor: “2019 yılında müessesenin dengelenmiş üretim derinliği -300 metre olmuştur. Bu derinleşme, ani gaz degajı ve grizu patlaması gibi ciddi kaza risklerinin artmasına neden olmaktadır. Çalışılan damarların tamamında gaz içeriklerinin yüksek olduğu, dolayısıyla degaj kapasitelerinin de yüksek olduğu, arıza zonlarında riskin daha da arttığı bilinmektedir. Bu neden müessese ocaklarında ilgili mevzuat hükümlerinin yanı sıra ‘Kurum Degaj Yönergesi’ hükümlerinin titizlikle uygulanması gerekmektedir.”
Sayıştay raporuna, iş güvenliği yasasına rağmen alınmayan tedbirler, denetimsizlik, liyakate uygun olmayan görevlendirmeler ve cezasızlık sonbaharda ağaçların düşen yaprakları gibi 41 işçi yerin derinliklerine düşerek hayatını kaybetmiştir.
“ Güneşi görmek için karanlığı kazıyoruz”, diyen sadece 41 can karanlığa gömülüp ölmedi. 41 ailenin ocağı söndü. 41 ailede annelerin, babaların ve çocukların gözyaşları simsiyah aktı. 41 yoksul, güvencesiz işçi, ihmallerin ölüm getireceğini bile bile yeraltına indi. Çünkü onlara göre yukardaki hayat ‘ölümden beterdi’.
“Aşağıda ölüm var, yukarıda açlık. Aşağıdaki ölüm olasılık, yukarıdaki açlık kesin" diyen Zonguldaklı bir madencinin sözü, ülkemizdeki yoksulların ve emeği ile geçinenlerin hayatına ne denli kast edildiğinin isyanıdır aslında.
Gözyaşları diner mi? Dinerse ne zaman diner bilemeyiz. Nazım’ın dediği gibi ” ölümün âdil olması için hayatın âdil olması lâzım” Ancak adil bir hayat gözyaşlarını inceltebilir. Ateş düştüğü yeri yakıyor hep. Ölümler, ne fıtrat ne de kaderdir. Ölümler, kar hırsı ve ranta doymayan açgözlülüktendir. Alın terini içen işçilerin ve yoksulların ölümü, adaletsiz ve vicdansız bir sistemin içyüzüdür. İzleyen hepimiz de bir şekilde işlenen suçların ortakları değil miyiz?
Kommentare