Bursa Büyükşehir Belediye Meclisinin kentteki “yabancı” işyeri levhaların kaldırılmasıyla ilgili kararını okuyunca Belediye Başkanına bir kutlama notu göndermeye karar vermiştim.
Çünkü Öğretmen Dünyası, Ulusal Eğitim Derneği ve bunları örgütlemesiyle seksen kadar demokratik kitle örgütüyle bu konuda geniş bir kampanya yürütmüştük. Şimdi Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Mansur Yavaş, o tarihlerde Beypazarı Belediye Başkanı idi.
Beypazarı’nda yabancı dille yazılmış işyeri levhalarını dükkân dükkân gezip işyeri sahiplerini ikna ederek Türkçe levhalarla değiştirmeyi başarmıştı. Kendisini kutlamak için üç arkadaş ziyaretinde de bulunduk. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olunca, bu konuyu Ankara’da da ele almasını beklemekle birlikte Ankara’da kapitalizmin başa çıkılamayacak kadar güçlü olduğu, bu nedenle belki de hiç bu işe girişemeyeceği ihtiyat payını koymuştum.
Malatya’ya bir konferansa gittiğimde. Belediye başkanının da aynı konuda bir çalışması olduğunu duyduğumdan makamına giderek kendisini kutladım. Başka bazı kent ve kasabalarda da yöneticiler bu konuda çalışma gösterdiler. Türk Dil Kurumu ve Dil Derneği de bu çalışmaları özendirdi. Kızılay civarında dükkân dükkân gezerek işyeri adı Türkçe olan esnafa bir teşekkür yazısı bıraktık. Türkçe olmayanların da dikkatini çektik.
Bursa’da değiştirilecek olanlar meğer “yabancı dilden” levhaların tümü değil, yalnızca
Arapça olanlar imiş! Diğer bazı yerlerde de bu çalışma yapılmaktaymış.
Bu konuyu nasıl ele almalıyız?
Sorun, öncelikle bir milletin kendi dili ve kültürünü küçümseyerek zengin bir başka ulusun diline özenmesi olarak ele alınsa iyi olur. Bizim işyerlerine yabancı dilden adlar konulmasına karşı kampanya yürüttüğümüz 1990’larda özellikle büyük kentlerimizin hatta orta boy kasabalarımızın sokakları İngilizce işyerleri adlarıyla tanınmaz hâle gelmişti. Bu akım hız kesmeden devam ediyor. Bu durum kuru milliyetçilik söylemlerinin yanında gülünç de kaçıyor. Konu, ulusal onurla da ilgilidir. Bizim büyük burjuvazimiz ve onun etkisinde kalan şaşkınlarımız, eskiden beri yabancı hayranlığı illetinden kurtulamıyorlar. Yemek yenen bir yerin adına “Aşevi” gibi halkçı ve kolay anlaşılır bir ad vermek (bunu devam ettirmek) varken, “Restoran” yazmazlarsa fukara görüneceklerini sanıyorlar.
İhtiyaç olduğu bir kentte veya beldede işyerine başka dilden bir levha asılması, yerine göre oradaki halkın iletişim iletişimini kolaylaştırması açısından gerekli de olabilirdi. Türkiye’deki bir Amerikan üssünde “dişçi” levhası yerine “dentist” yazmasının hiçbir sakıncası yoktur.
Bunun gibi son yıllarda Rusların akın ettiği ve nüfusun önemli bir kısmını oluşturduğu yerlerde, onların uğradıkları işyerlerine levhaların Rusça ile de yazılmasının mantıksız bir yanı olamaz.
Almanya’da Türklerin yaşadıkları kentlerde Türkçe levhaları olan işyerleri vardır.
Anlaşılan yetkililerimizin asıl dert ettikleri, işyeri adlarının Türkçe olmaması değil, Arapça olması, hatta Arap Alfabesiyle yazılmasıdır. Oysa Arap Alfabesi Türkiye’de ilk kez işyeri levhalarında görünür değildir. Tarihi yapılarımızın çoğunda, ibadethanelerin iç süslemesinde, eski mezar taşlarında olduktan başka şimdi okullarda gitgide daha yaygın Arapça öğretiminde de bu harfler kullanılıyor.
Türkiye’nin göç alma politikasını savunuyor değilim. Bu nüfus hareketinin yaratıcılarından biri de Türkiye hükümetidir. Ancak gördüğü her Arap karşısında nefret duygularına kapılmaya da gerek yoktur. Bizim halkımızın bir kısmının da Arap olduğunu unutmamak gerekir.
İşyeri levhaları hakkında yasal bir düzenleme olmadığı anlaşılıyor. Bu nedenle işe belediyeler el koyuyor gibi. Doğu ve Güneydoğu’daki Belediyelerin işyerlerine Kürtçe adlar konulmasını teşvik edeceği de basında yer aldı. Bunda da hiçbir sakınca yoktur. Şöyle düşünmek daha doğrudur sanırım. Kürt sorunu, Kürtçenin bu biçimde görünür hâle gelmesinden değil, aksine gelmemesinden (buna benzer nedenlerden) doğmuştur.
Bu konudaki kafa karışıklığını gidermek için tutulacak yol kanımca işyerlerine ister sözcük, ister yazıyla Türkçe olmayan bir ad konulacaksa, yanına Türkçesini de Latin Alfabesiyle yazmak yeterli olur. (16 Nisan 2024)
Comments