Zeki Sarıhan
Her kurumu tek elden yönetme ihtirasına Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri tepeden atanan rektör nedeniyle nihayet patladı. Diğer üniversitelerin çoğunda herhangi bir hareket görülmeyişi, öğretim üyeleri ve öğrencilerin içinde bulundukları acıklı durumu kabul ettiklerine yorumlanamaz. Boğaziçi'nde ilk kıvılcım yakılmıştır.
Üniversite öğretim üyelerinin ve öğrencilerinin istekleri çok açıkken, hiçbir demokratik talebin dillendirilmesine izin vermek istemeyen iktidar, diğer birçok konuda yaptığı gibi, sorunu dallanıp budaklandırıyor, öğrencilere anarşist, ahlaksız ve dinsiz yaftası asarak muhafazakâr kesimleri yanına çekmeye çalışıyor.
Rektörlerin atama yoluyla değil seçim yoluyla belirlenmesi gibi en demokratik ve Türk eğitim sisteminin de yabancısı olmadığı bir isteğin diğer üniversitelerimizden değil de Boğaziçi’nden gelmesini, bu okulun tarihi ve okula alınan öğrenci profilinde aramamız gerekir.
Boğaziçi Üniversitesi, 1971’de kurulmuştur. Bu okul, Tanzimat sonrası Osmanlı devletinin Batı tarzında eğitim kurumlarına yöneldiği, bu arada Batılıların ülkede okullar açmasını özendirdiği bir dönemde, 1863’te Amerikalı eğitimci ve mimar Hamlin ve tüccar Robert tarafından kurulan Robert Kolej’in devamıdır. Bu okulun bir bölümü daha 1957’de yüksekokula dönüştürülmüştü. Okulun devletleştirilmesi, herhalde 68 gençliğinin özel yüksekokullara karşı verdikleri mücadelenin sonucudur.
Öğrenci profiline gelince: şimdiye kadar 55.000 mezun veren okulda yaklaşık 16.000 öğrenci öğrenim görüyor. Bunların üniversite yerleştirme sınavlarında en yüksek puanı alan öğrenciler olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla Boğaziçine kaydolanların kültürlü orta sınıflardan gelen zeki ve çalışkan gençler olduklarını kabul edebiliriz. ODTÜ ve başka bazı üniversiteler gibi eğitim dilinin İngilizce oluşu, bu üniversiteye uluslararası bir özellik kazandırmaktadır. Nitekim okulda 429 Türk öğretim üyesi, 136 öğretim görevlisi, 262 araştırma görevlisi yanında 88 yabancı öğretim elemanı da görev yapıyor. Boğaziçi, dünya üniversiteleriyle öğrenci değişimi de yapıyor. Dolayısıyla dünyadan en haberdar ve geleceğin ileri Türkiye’sine bilim adamı ve eleman yetiştiren bir ocak olduğunu kabul etmek gerekir.
BOĞAZİÇİNİN GEÇMİŞİNDEN OLAĞANÜTÜ BİR YAPIT
Epeydir ne yazık ki okumakta geç kalmış olduğum bir kitaptan söz etmek istiyordum. Boğaziçi Üniversitesi gündeme gelince onu anlatmak farz oldu. “İstanbul 1920” adını taşıyan bu kitabın özelliği, 1920-1921 yıllarında Robert Kolej Sosyoloji Profesörü Clarence Richard Johnson editörlüğü ve öncülüğünde o tarihlerde İstanbul’da bulunan on beş kişilik gönüllü Amerikalılar tarafından yazılmış olması. Hemen ertesi yıl 1922’de New York’ta Macmillan Compani tarafından yayımlanmış. “Şehir kitabı” türünün ilk örneklerinden. Türkiye’de henüz sosyal araştırma disiplinlerinin yerleşmediği bir dönemde Amerikalılar, İstanbul’u tanımak ve Amerikalılara tanıtmak istemişler. Biz de kitabın Türkçeye çevrilmesiyle 1920-1921 İstanbul’unu benim şimdiye kadar başka hiçbir kitapta okumadığım yönleriyle tanıyoruz.
İSTANBUL’A BİLİMİN AYNASI
Zafer Toprak’ın Türkçe çeviriye yazdığı özsöz, Robert Kolej Müdürü Calep F. Gates’in önsözü, Johnson’un Giriş bölümünün ardından kitap 10 bölümde İstanbul’un bir panoramasını gözlerimizin önüne seriyor. İstanbul’un uzunca bir tarihi, kent yönetimi, Toplumsal örgütlenme, Sanayi yaşamının bazı yönleri, İstanbul’daki mültecilerin durumu, yetimhaneler, eğlence hayatı, dul kadınlar, yetişkinlerde suç, okullar bölüm başlıklarını oluşturuyor. Sağlıklı bilgiye ulaşmanın yöntemi olarak yazarlar, yazılı kaynaklar kadar yetimhaneler ve genelevlere, cezaevlerine kadar bizzat ziyaret ettikleri kurumlarda gözlemlerde bulunmuşlar ve çeşitli anketler de uygulamışlar. Türk, Rum, Yahudi ve diğer milletlere mensup azınlıkların durumunu istatistiklerle göstermişler. Osmanlı Hükümetinin düzeni ve sosyal refahı sağlama çalışmalarını, yetersizlikleri, dolayısıyla 1920’de İstanbul’da yaşanan insanlık dramını gözler önün sermişler. İstanbul 1920, Kurtuluş Savaşımızın bir yönü için de bulunmaz bir kaynak.
O zaman yabancıların yönettiği fakat daha çok Türk öğrencilerin okuduğu Robert Kolejin bu bilimsel yetkinliği, Boğaziçi Üniversitesi tarafından devralınmış. Orada eğitim dilinin İngilizce olması kanımca bir hatadır, fakat bu olumsuzluk başka üniversitelerimizde de yaşanıyor. Bugünkü hükümetin yabancı dille eğitime bir itirazı yoktur. Cumhurbaşkanı da Türkçenin bir bilim dili olmadığını geçmiş yıllarda söylemişti. Herhalde bu üniversitenin kusuru öğretim dilinin Arapça olmayışıdır!
İstanbul 1920, Editör: Clarence Richard Johnson, M. A, Çeviren Sönmez Taner, İkinci baskı İstanbul, 2000. Tarih Vakfı Yurt Yayınları, büyük boy 358 sayfa. (6 Şubat 2021)
Comments